Özgür-Der Alternatif Eğitim Derslerinde 12. Hafta
Özgür-Der'in Zübeyde Hanım Kültür Merkezinde düzenlediği pazar seminerlerinde bu hafta ayetler ışığında ilmin sınırı konuşulurken, ikinci derste ise Dış Politika dergisi ele alındı.
Özgür-Der'in Zübeyde Hanım Kültür Merkezinde düzenlediği pazar seminerlerinde bu hafta ayetler ışığında ilmin sınırı konuşulurken, ikinci derste ise Dış Politika dergisi ele alındı.
Ayetler Işığında Hayat; İlmin Sınırı (17 İsra 85)
İsra suresinin 85 ayetinden yola çıkarak ilmin sınırını Kur'an'i bir bakışla aktarmaya çalışan Murat Kirişçi, konuyla ilgili kavramların tanımlarını yaparak sözlerine başladı."Vasıtalı ya da vasıtasız, duyu organlarımızla ulaşamadığımız ve ilmimizle ihata edemediğimiz her şeye gayb denir. Gayb sahasının zıddı müşahade(gözlem) sahasıdır." Gayb tanımını yaptıktan sonra gaybı; mutlak gayb ve izafi gayb olarak iki kısıma ayran Kirişçi, mutlak gaybı, beşeri imkanlarla elde edemeyeceğimizi ama izafi gaybın ulaşılabilinir olduğunu ifade etti. Mutlak gayb için A'raf suresi 188. ayeti örnek verirken izafi gayb için Yusuf suresi 81. ayeti örnek verdi.
Gaybın bütün olarak sadece Allah tarafından bilineceğini ve bunu ancak peygamberlere bildirdiğini ayetlerden verdiği örneklerle açıklayan Kirişçi, bildirilen gaybın peygamberlere ait özel bir mülk olmadığını ve tüm insanlara iletilmesi gereken vahiy olduğunu belirtti. Allah'ın insanlara vahyettiğini, rasullerle özel bir iletişim sağlanabileneceğini ama bunun bizi ilgilendirmediğini ve bağlamadığını anlattı. Müslümanların boş işlerden uzak durma sorumluluğunu hatırlatarak konuyu değerlendirmeye devam etti.
Mutlak gaybı ancak Kur'an'da anlatıldığı kadar bilebileceğimizi ileten konuşmacı, bunun yanında Kur'an'ın izafi gayb hakkında da bilgi verdiğini sözlerine ekledi. Peygamberlerin gaybi bilgiye sahip olabileceklerini ama bunun tek yolunun vahiy olduğunu dile getirerek En'am suresi 50. ayeti ve Hud suresi 31. ayeti örnek verdi.
Gayb ile ilgili temel perspektifin donelerini sunan tebliğci, konuşmasının diğer bölümünde modern bilim üzerinden konuyu irdelemeye devam etti. Modern bilimin oluşum sürecini kısaca aktardı. 17. y.y.dan günümüze kadar gelen bu süreçte bilmin kendisine ucu açık, sonsuz bir evren algısı oluşturduğunu dile getirdi. Aklın her şeyi kuşatacağı hayalini gören bilimin, giderek kendini yaratıcı yerine koymaya başladığını ve haddini aştığını beyan etti. Bilim madde eksenli bir gözlükle hayatı algılarken din ile gitgide keskin bir ayrıma vardığını ve hakikatin ancak bilimsel bilgi ile edinileceğini iddiasını dile getirdi. Bilmin, bu iddia ile birlikte, bilginin başlangıcına insanı koyduğunu aktardı. Paradoksal bir biçimde insanın, sınırlı ama bilgi elde etmede sınırsız olarak tanımlandığını anlattı. Böylece insanın varlığa dilediği gibi şekil verme yetkisini kendinde görmeye başladığını beyan etti. Gevşek bir zeminde temellendirilen bilimin hayatı parçalamış olmasından dolayı parça doğrulara ulaştığını ama bunu asla vahiyle irtibatlandırmadığı için tutarlı olamadığını sözlerine ekledi. Thomas Kuhn'un 1962 yılında ortaya attığı görüşü dile getirerek, bilmin herhangi bir zaman diliminde bir paradigmaya sahip olduğunu ve her şeyi bu paradigmanın kural ve standartlarına göre değerlendirdiğini aktardı. Paradigmayı; basitlik, dini inançlar, kültür, vesosyal ihtiyaçlar belirlemektedir diyen Kirişçi, bilimin bir kabul üzerinden bilgi ürettiğinin ve yeri geldiğinde bu kabulleri dilediği başka bir kabulle değiştirdiğinin altını çizdi.
Dinin dahi sorgulandığı toplumlarda bilimin asla sorgulanmayıp bir dogma olarak benimsendiğini vurgulayan konuşmacı, bu tutumdan müslümanlar olarak ciddi anlamda uzak durmamız gerektiğini dile getirdi. Biz müslümanların da var olan bu durumu eleştirdirdiğimizi ama yeteri kadar yargılayamadığımızı ya da alternetif üretebilecek bir altyapıya sahip olmadığımızı tespit ettiğini belirtti. Bilimi inkar etmek ile bilimin varsaydığı kabulleri sorgulayıp eleştirel yaklaşmanın farklı şeyler olduğunu dile getirdi.
Geleneksel hurafelere karşı tavır aldığımız gibi modern hurafelere karşı da uyanık olmamız gerektiğini anlattı. NLP'yi, sosyal bilimleri, izfiyet teorisini, pi sayısını, üçgenin iç açılarını örnek olarak sunan Kirişçi, bu örneklerin konuyla irtibatlarını kurarak tebliğine dahil etti. Bilmin kabullerini aşma sorumluluğumuza vurgu yaparak sözlerini sona erdiren Kirişçi; sosyal toplumlarda önce zihniyetin oluştuğunu sonra var olan zihniyetin araç vegereçler ürettiğini ve bunlara kendi menfaatlerine göre felsefe giydirildiğini ve bilimi de yönlendirip ürettiğini aktardı.
1980-2000 Yıllarında İslami Dergilerin Misyonu / Dış Politika
1988'in Mart ayından 1990'ın Temmuz'una kadar kısa bir dönem boyunca çıkmış Politika dergisini Ahmet Kaya değerlendirdi.
Derginin yayın hayatına başlarken, sadece bir deneme girişimi olduklarını beyan ettiklerini aktaran Kaya, derginin yayın kurulunda Abdurrahman Dilipak, Fatih Emin ve M. Ali Secarettin olduğunu bildirdi. Derginin çok sesli bir branş dergisi olmasının yanında Refah Partisi/Milli görüş eksenli bir dergi izlenimi uyandırdığını anlattı. Ancak bu durumun var olan süreç içinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Derginin yayın politikasını ancak bazı yazılardan çıkarılabileceğini dile getiren Kaya, Abdurrahman Dilipak'ın bir yazısından alıntı yaparak; derginin tek yanlı bir propoganda havasında değil de gürültüye dönüşmeyen bir, çok seslilik murad ettiğini beyan etti. Yayın kurulunun dergide yayınladığı tüm yazılara katılmadıklarını ama bunların bir şekilde bilinmesi gerektiğini düşündüklerini ilk sayıda Dilipak tarafından ifade edildiğini anlattı. Abdurrahman Dilipak'ın Tunus dosyası içindeki yazısının bir bölümünü dinleyicilere aktardı ve yayın politikası hakkında daha net bir kanaat oluşturmaya çalıştı. Derginin, yayınladığı yazılarından bağımsız olduğunu ve her yazının mesuliyetini imzasına havale ettiğini dile getirdi. Konusunda uzman, farklı kesimlerden insanların görüşlerini bir arada sunarak her görüşe katılmadıklarını hatta bazılarının yanlış olabildeceğinin farkında olduklarını ara ara ifade eden Dış Politika dergisinin, bu yazılanların yayınlanmasıyla okuyucuyu bilgilendirmeyi ve çağın tanınmasını murad ettiğini ifade etti.
Derginin kendine biçtiği misyonu; Türkiye'de Toplumun ve özlede İslamcıların Dünya'da gelişen olaylara bakışını, reel ve nitelikli makaleler ile netleştirmek, olarak özetleyen Kaya, derginin stratejik olarak önemini ise şöyle maddelendirdi.
· Misyonuna sadık kalmış ve o dönem Türkiye Müslümanlarının Dünya siyaseti ile ilgilerini artırmıştır.
· Makaleler nitelikli, reel ve hamasetten uzaktır.
· Dönem Müslümanlarını değişik fikir adamlarının makaleleri ile buluşturmuştur.
· Türkiye solu, Türk muhafazakarları ve İslamcıların söylemlerini bir arada toplayarak, her kesimin birbirine ilgisini beslemiştir.
Daha sonra dergi sayılarını, soruşturma konularını ve yazan isimleri detaylıca haber veren Kaya, derginin kendi öznel ve özgün söyleminin çok cılız bir şekilde beyan edildiğini ifade etti. Zihinsel iklimi hakkında en çok bilgiyi, seçtiği dosya ve soruşturma konularından yakalayabiliyoruz, dedi. Yazıların sonlarındaki dualar da olmasa bu konulara ilgi duyan herhangi bir grubun çıkardığı bir dergi izlenimi verdiğini dile getirdi. Kimliğini net bir şekilde orataya koymayan ve çok sesliğini zaten politika olarak yürüten bu derginin dönemi içinde değerlendirildiğinde; dış haberler noktasında başka yerde bulunamayacak kaynaklar sunduğunu, kaliteli makaleler yayınladığını söyledi.
Bir eleştiri olarak; dergide yer alan bazı makale ve röportajların(Benazir Butto, Mihail Gorbaçov ve Yaser Arafat gibi…), bu dergi için mi kaleme alındığı, yoksa alıntı mı olduğu konusunda dipnotlarda eksiklik olduğunu belirtti.
Kaya, derginin kapanırken bir açıklama yapmadığını belirterek sözlerine son verdi.
Haksöz Haber / Fatma Turan