Özgür-Der: 28 Şubat’ın Tüm Sorumluları Hesap Versin!
Özgür-Der, 28 Şubat darbesinin yıldönümünde askerden medyaya, yargıdan sermayeye yine tüm sorumluların yargılanması çağrısında bulundu.
28 Şubat soruşturmasında cuntanın yargı, medya ve sermaye ayağı ile ilgili hiçbir somut adım atılmadığını belirten Özgür-Der, bugün Fatih Saraçhane Parkında bir protesto eylemi yaptı.
Yargılanmaya başlayan kimi askerî sorumluların serbest bırakılması ve davanın ciddiyetiyle ilgili sorunların da gündemleştiği eylemde 28 Şubat sürecinde brifinglendirilmiş yargı tarafından hukuksuz bir şekilde cezalandırılan Müslümanların serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.
Özgür-Der mensubu Güney Uzun’un sunum yaptığı eylemde "28 Şubat Darbecileri Yargılansın!" "28 Şubat Zorbalığını Unutma; Hesap Sor!" yazılı pankartlar açıldı ve "Başörtüsü Fürûat Değil, Onurumuzdur!", "Darbeciler Dışarıda! Mağdurlar İçeride!", "Darbeci Şefler Yargılansın!" yazılı dövizler taşındı.
Eylemde konuşan Kenan Alpay, 28 Şubat sürecine “postmodern darbe” denildiğini, ancak sonuçlarının klasik darbeden de daha ağır olduğunu söyledi. Sürecin yüz binlerce mağduriyete yol açtığını söyleyen Alpay, bu süreçten sadece askerin değil, aynı zamanda darbeye manşetleri ve köşe yazarlarıyla destek veren medyanın, sermayesi ile destek veren 5’li çete ve TÜSİAD’ın, süreçte verdiği yüzlerce hukuksuz kararıyla yargının da sorumlu olduğunu vurguladı. Dolayısıyla askerî sorumlular, medya, yargı ve sermaye ayağı ve batırılan bankaların hesabı sorulmadan darbeyle hesaplaşılamayacağını bildirdi.
Süreçte yaşanan zulümlere de dikkat çeken Alpay, gasp edilen tüm hakların iade edilmesi gerektiğini söyledi. 17 Aralık Operasyonuyla 28 Şubat zihniyeti arasında bağlantı kuran Alpay, darbe döneminde darbecilerin yanında duranların, başörtüsüne füruat diyenlerin bugün yargıdaki imkânlarını kullanarak 28 Şubat’ın askerî sorumlularını salıverdiklerini ifade etti. Darbecileri salıverenlerin Mirzabeyoğlu, Malatya, Umut, Sivas, Hizb-ut Tahrir davalarında olduğu gibi Müslümanları keyfi yargılamalarla ağır bir şekilde cezalandırdıklarını söyledi.
Anadolu Yakası STK'ları Topluluğu adına Merve Demet de eylemde söz aldı ve ikna odaları, başörtüsü yasağı gibi 28 Şubat uygulamalarını hatırlattı. Demet, 28 Şubat darbesinin bir daha tekerrür etmemesi için güçlü bir biçimde lanetlenmesi gerektiğini vurguladı ve 17 Aralık sürecinin de özü itibariyle 28 Şubat türünden farksız bir komplo olduğuna dikkat çekti.
Son olarak konuşan Av. Necip Kibar ise "28 Şubat Davası"ndan izlenimlerini paylaştı ve davanın nasıl sulandırıldığına dikkat çekti. Konu bütünlüğünü sağlamak için Kibar'ın konuşmasının tam metnini aşağıda yayınlıyoruz.
“Darbeciler Yargılansın, Gaspedilen Haklar Geri Verilsin!”, “Cunta Halka Hesap Versin!”, “Yaşasın İslami Mücadelemiz!”, “Darbeciye Değil, Mağdurlara Tahliye!”, “Darbeci Yargı Hesap Versin!”, “Darbeci Medya Hesap Versin!”, “Darbeci Sermaye Hesap Versin!”, “Yaşasın Başörtüsü Direnişimiz!”, "Paralel Devlet Yargılansın!" sloganlarının atıldığı eylem tekbirlerle son buldu.
Foto Galeri İçin Tıklayınız >>>
Foto Galeri İçin Tıklayınız >>>
***
Av. Necip Kibar'ın konuşması:
Bugün hepimizin malumu olduğu üzere 28 Şubat Darbesinin 17. Sene-i Devriyesi. 28 Şubat Darbesi; Başörtülü üniversite öğrencileri üzerinden, İmam Hatip Liseleri üzerinden, Kuran Kursları üzerinden, namaz kılan ve eşi başörtülü/tesettürlü askeri personel üzerinden Türkiye Halkının İSLAMİ KİMLİĞİNE yapılmış açık bir saldırıdır. Bu saldırı ile Müslüman halkın en tabii, en sade özgürlük talepleri engellenmiş, çocuklarımızın Kuran öğrenmeleri dahi yasaklanmıştır.
Aradan geçen bunca yıla rağmen 28 Şubat Darbesinin faillerinden hala hesap sorulamamıştır. Bu darbenin Sermaye ayağı, medya ayağı, siyasi ayağı da olmasına rağmen bu gün sadece darbenin Askeri ayağından küçük bir gurup, yani 103 kişi hakkında dava açılabilmiştir. Darbenin diğer tarafları ise yargı önüne çıkarılamamışdır.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden 103 sanıklı davada ise 19 Aralık 2013 tarihi itibarı ile tutuklu sanık kalmamıştır. Suçun işlendiği tarihte karşılığı idam cezası olan, ama yasa değişikliği ile bu gün Haklarında Ağırlaştırılış müebbet hapis ile dava açılan tüm sanıklar, davanın devam ettiği mahkemece, dosyada bu sanıklar aleyhine -çok güçlü deliller olmasına rağmen- tahliye edilmişlerdir.
Davada yargılanan sanıkların tümü suçu inkar yoluna gitmişler, pek çoğu da savunmalarını gerçek dışı bir zemin üzerine kurmuşlardır.
Bunlara iki örnek vermek istiyorum:
Dosya Sanıklarından biri sadece Dış İstihbaratla görevli bir komutan olmasına rağmen, “Emniyet İstihbarattan, MİT’ten, Askeri İstihbarattan ve Valilikten gelen bilgiler üzerine kişiler hakkında irticai faaliyetten dolayı raporlar tanzim etiğini” savunmasında söylemiştir. Bu şahsın çapraz sorgusunda, kendisine gelen bilgileri nerede muhafaza ettiklerini, birer örneğinin dava dosyasına celbini talep edeceğimizi sorduğumuzda ise bu sanık, bu defa ilgili yerlerden yazılı değil toplantılarda kendisine sözlü bilgiler verildiğini söylemiştir.
YÖK başkanı Kemal Gürüz’ün evinde 85 sayfalık el yazılı dokümanı bulunan bir başka sanık ise (ki bu doküman içerisinde 28 Şubat döneminde gerçekleştirilen psikolojik harekat dahil tüm uygulamaların ne şekilde ve nasıl yapılacağı en ayrıntılı biçimde yer almaktadır.) bu “yazıyı üniversitelerde başlayan öğrenci hareketleri sonrası kendi düşünceleri olarak kaleme aldığını söylemiş”. Yine bu şahsa çapraz sorgu sırasında, öğrenci hareketlerinin üniversitede yasakların başlaması ile yani kendisinin yazısında belirtiği ve uygulamasını istediği taleplerin hayata geçirilmesi ile başladığı hatırlatılmış, nasıl oluyor da sizin şahsi düşüncelerinizle uygulama bire bir örtüşüyor sorusu sorulmuş, sorulan soru bu sanık tarafından cevaplandırılamamıştır.
Sanıkların temelsiz bir bina üzerine inşa ettikleri savunmalarını dikkate alan ilgili mahkeme Savcılık makamınca tanzim edilen İddianameye yönelik eleştirileri ve suç duyurusu talebini dikkate alarak bu talebin değerlendirilmesi için dosyayı res’en Ankara Cumhuriyet Savcılığına göndermiştir. Bu husus bunca yıllık avukatlık mesleğinde ne yaşadığımız ve ne de duyduğumuz bir uygulamadır. Mahkemenin bu tavrı oldukça dikkat çekici ve 28 Şubat Darbesinin halen devam ettirilmek istendiğinin bir göstergesidir.
Mahkemenin yargılama sırasında sanıklara karşı takındığı müsamahakar tavırda, 28 Şubat döneminde zulme uğrayan, haksızlığa maruz kalan, eğitim ve öğretim özgürlüğü dahil her türlü özgürlük hakları ellerinden alınan yüz binlerle ifade edebileceğimiz şahsın bu davaya kayıtsız kalmasının da çok büyük katkısı vardır. Bu nedenle tüm mağdur ve müştekiler en azından bu davayı ve bundan sonra açılması beklenen davaları yakinen takip etmeliler ki ne mahkeme ve ne de yargılanan sanıklar kendilerini rahat hissedebilsinler.
Burada şu hususu da açıkça ifade etmek istiyorum:
Bizler İslami ve İnsani taleplerimizi başkalarının inisiyatifine bırakamayız. Kimse bize altın bir tepsi içerisinde hak ve özgürlüklerinizi sunmaz, haklarımızı iade etmez. Bu nedenle kazanılmış haklarımızı kaybetmemek, hak ve özgürlük taleplerimizin önündeki engellerin kaldırılması için var gücümüzle mücadele etmek ve gerektiğinde meydanlara çıkmak üzerimize düşen bir sorumluluktur. Bir daha benzer darbelerle karşılaşmamak adına, hak ve özgürlüklerimizin savunucusu ve talepkarı olmalıyız. Zira bu gün dahi darbe girişimlerinin farklı versiyonlarının hayata geçirilmesi çabalarını görüyoruz. Geçmişte yaşadığımız darbelerle yüzleşmek ve darbecilerden hesap sormak adına, bir daha benzer hadiseleri yaşamamak adına, herkesin üzerine düşeni yerine getirmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.