"Milli Görüş" Hareketi Değerlendirildi
Özgür-Der'in düzenlediği aylık panellerde bu ay “Milli Görüş Hareketi: Millilik mi, İslamcılık mı?" konusu tartışıldı.
Musa Üzer’in yönettiği panelin konuşmacıları Yılmaz Çakır ve Hasip Yokuş’tu.
Musa Üzer giriş konuşmasında; “Cumhuriyet dönemi politikalarının İslamcılık süreci üzerine yansımaları”, “Bu ülkede yaşanan siyasi süreçlerin İslami oluşumları nasıl etkilediği”, “İslami camiada ne tür sonuçlara yol açtığı” gibi başlıkların irdeleneceğini belirtti. Üzer; “İslamcılık akımının en belirgin ve kitlesel örneği olarak algılanan Milli Görüş hareketinin Milliyetçilik ile İslamcılık arasında gidip gelen durumunu” ele alacaklarını ve “Bu hareketin politika düzeyinde muhafazakâr sağcı çizgiden ayrışmaya yönelik olumlu tutumuna karşılık fikri ideolojik düzeyde milliyetçilikten ne ölçüde kopuş sağlayıp sağlamadığı” sorularını tartışacaklarını ifade ettikten sonra ilk sözü konuşmacı Hasip Yokuş’a verdi.
Hasip Yokuş, konuşmasında Milli Görüş hareketini ortaya çıkışının sebeplerinden bugüne kadarki sürecini kronolojik bir sırayla yorumladı ve önemli olaylara dikkat çekti. Milli Görüş’ün Müslümanların zihinlerinde oturduğu ve oturması gereken noktaların üzerinde durdu. Konuşmasının özeti:
“Bilindiği üzere Batı dünyasında Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayıp ardından bilimsel devrim ve sanayi devriminin gerçekleşmesiyle sonuçlanan Batı üstünlüğü karşısında, Osmanlı imparatorluğun gittikçe zayıflaması ile başlayan İslami değerlerin sorgulanması sürecini başlatmış ve Müslümanların da siyaset sahnesinde sürekli irtifa kaybetmesine sebep olmuştur. 3. Selim ve 2. Mahmut ile devam eden yenilik arayışı İttihatçıların Müslümanları siyaset sahnesinden uzaklaştırmasıyla birlikte bu sahnenin tek aktörü olmuşlardır. 1. Dünya Savaşında Osmanlı yıkılmış ve Batı değerlerini referans alan bir Türkiye kurulmuştur. Yaklaşık 30 yıllık bir tek parti diktatörlüğü yaşanmış ve bu dönemde Müslümanlar birçok zulme ve baskıya uğrayarak sindirilmişlerdir. 2. Dünya Savaşı’nın diktatörlüklerin aleyhine sonuçlanmasıyla birlikte zorunlu olarak dış baskılardan dolayı çok partili hayata geçilmiştir. CHP’nin baskı ve zulmünden bunulan dindar halk kesimleri kerhen de olsa ehven-i şer mantığıyla DP’yi destekleyerek kısa bir süre iktidara taşımıştır. CHP - Ordu işbirliğiyle devrilen DP iktidarından sonra dindar halk kesimi AP’sine yönelmiştir. Demirel ile dindar kesimler arasındaki ilişki karşılıklı olmamış Demirel hep alan, dindar kesimler ise veren olmuştur. Bu dönem İslami kesimin gündeminde ise; Ahlak, maneviyat, müstehcen neşriyatın oluşturduğu tahribat, Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması, 163. Madde mağduriyetlerinin giderilmesi, tevhidi tedrisat kanunuyla varlıkları ortadan kaldırılan medrese ve diğer dini eğitim önündeki engellerin kaldırılması gibi konular vardı. Milli görüş böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır.
Bu süreci şöyle başlatabiliriz. Necmettin Erbakan Odalar ve Borsalar birliği başkanlığına seçilmiştir. Bu seçimi Demirel liderliğinde AP hükümeti iptal ettirmiştir. Hemen akabinde Erbakan AP’den milletvekili adaylığına başvurmuş fakat kabul edilmemiştir. Bunun üzerine Konya’dan bağımsız milletvekilliğine aday olmuş ve seçilmiştir. Seçimden sonra Millet Partisi’nden ve AP’den milletvekili seçilmiş benzer düşüncedeki milletvekilleriyle 24 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni kurmuştur. İskender Paşa Dergâhı dışında bazı Nakşi dergâhlar ile irili ufaklı bazı tarikat ve dernekler sınırlı sayıda Nurcu cemaatler ile Necip Fazıl gibi şahsiyetler Erbakan’a destek vermiştir. 12 Mart 1971 darbesinde Anayasa Mahkemesi bu partiyi laikliğe aykırı eylemler nedeniyle kapatmıştır. Erbakan İsviçre’ye yerleşmiştir. Darbenin izleri yavaş yavaş geçmeye başladığı ortamın yumuşamasıyla birlikte İsviçre’den dönerek Milli Selamet Partisi kurulmuştur. Erbakan’ın dönemin Hv. Kuv. Kom. Muhsin Batur tarafından davet edildiği ve dolayısıyla MSP’nin ordu teşvikiyle kurulduğu iddia edilir. MSP’nin Muhsin Batur’un Cumhurbaşkanlığını desteklemesi de bu iddiaları şüphelendirmiştir. MSP 1973 seçimlerinde 48 milletvekili elde ederek kilit parti konumuna gelmiştir. Erbakan, Ecevit’in koalisyon önerisini kabul ederek ilk iktidar tecrübesini yaşar. Kıbrıs Barış harekâtını gerçekleştirmiştir. Ancak o dönem mecliste tartışılan 141-142 ve 163. Maddelerden hüküm giyenlerin genel af konusunda çıkan ihtilaf yüzünden fazla uzun ömürlü olmamıştır. MSP içindeki 24 milletvekili AP ile hareket etmiştir. CHP ise Kıbrıs Harekâtının kendisine sağladığı rüzgâra güvenerek koalisyondan çekildi. 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu fakat pek uyumlu olmadı. Kısa bir süre sonra erken seçimlere gidildi. MSP 24 milletvekili çıkarmış fakat koalisyonun kilit partisi haline gelmiştir. 2. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. Bu hükümette öncekiler gibi uyumlu değildi. Azınlık hükümetleri ve siyasi bunalımlar yaşanırken 12 Eylül darbesi oldu. Birçok yönetici gözaltına alındı ve siyasi yasak getirildi. 19 Temmuz 1983’ te Erbakan’sız kurulan Refah Partisi 1984 yerel seçimlerinde %4,5 oy aldı. 1987’de siyasi yasaklar kaldırıldı ve Erbakan partiye döndü. 87 Erken seçiminde %7 oy aldı. 89 yerel seçimlerinde % 9 oy aldı. 20 Ekim 1991 erken seçimlerinde RP için dönüm noktası oldu. MÇP ve IDP ile ittifak ederek %16 oy almış ve 62 milletvekili çıkarmıştır. Bu ittifak Diyarbakır teşkilatı olmak üzere birçok Kürt bölgesinde RP teşkilatı tarafından itiraz edilmiştir. 27 Mart 1994’te yapılan yerel seçimlerde oylarını %19’a çıkararak Ankara, İstanbul gibi birçok belediyeler kazanılmıştır. Bunun sebebi bir bakıma da geleneksel sağ ve sol partilerin bütün fikri, politik ve sosyal iddialarını tüketmiş olmaları ve gırtlaklarına kadar yolsuzluğa batmış olmasıdır.
RP bu dönemde millici, kalkınmacı ve maneviyatçı söylemlerine Adil Düzen söylemi, eşitlik ve hakça paylaşımı da eklemiştir. Adil düzen söylemiyle gelir dağılımını, İslam kardeşliğiyle Türk-Kürt çatışmasında barış ve kardeşlik umudunu, Ahlak söylemiyle yolsuzluk ve hırsızlığa karşı dürüstlüğüyle, İnananlar söylemiyle de insanlar arasındaki kimlik arayışına bir tanım getirerek umut ve çözüm mercii olarak algılanmıştır.
RP 24 Aralık 1995 yılında yapılan genel seçimlerden %21,5 oy ve 158 milletvekilliğiyle birinci parti olarak çıkmıştır. Seçimlerin sonunda Refahyol hükümeti kurulmuştur. Refahyol döneminde ekonomik alanda yapılan iyileşmelere mukabil insan hakları ihlalleri, Kürt sorunu, inanç ve düşünce özgürlüğü, bürokratik yapı, YÖK, Susurluk ve çeteler konuları hiç gündeme gelmedi. Bir yıl sonra 28 Şubat postmodern darbesi gerçekleşti. Bu darbe hükümeti devirmiş olsa da etkileri Kuran Kursları, İmam Hatip Okullarını, İslami Vakıf ve Dernekleri, Kamu kurumlarında çalışan Müslümanlar, başörtüsü takarak okuyan Müslüman bayanlara karşı topyekûn savaş açan bir süreç olmuştur. RP döneminde Müslümanlar adına yeni haklar elde edilmemiş tam tersi eldeki hakların korunma konusunda bile ciddi acz ve zaaflar sergilenmiştir. Refah Partisi önde gelenleri kendilerini veya partilerini koruma kaygısıyla ortalıkta gözükmedi. Bu dönem Müslümanların mağduriyetini gündeme getirenler: Nazlı Ilıcak, Nuray Mert, Ali Bayramoğlu, Ahmet ve Mehmet Altan ile Hasan Celal Güzel gibi liberaller olmuştur. Direniş görevi ise her zamanki gibi tevhidi Müslümanlara kalmıştır.
Milli Görüş partilerinin genel özellikleri:
-Gerek MNP gerekse de MSP’nin kurucularına baktığımızda taşra kökenli serbest meslek sahipleri ve dindar girişimciler ve dindar bürokratlardır.
-Bu partiler kalkınma projeyle ortaya çıkmıştır.
-Milli Görüş partileri toplumsal kutuplaşma denilen Laik-Antilaik ayrışmasını hızlandırmıştır.
-Milli Görüş partileri örgütlenme ve propaganda işini iyi yapmıştır. Tabanlarıyla bütünleşen bir parti oluşturmuşlardır.
Müslüman olmak neyi gerektiriyordu? Milliyetçiliğin, mukaddesatçılığın ve dindarlığın bir sentezi olarak Milli Görüş Hareketini temel referanslarımız açısından değerlendirdiğimizde nereye oturtabiliriz:
1)Bizler şayet İslamilik iddiasında isek bir İslami hareketten söz ediyor isek İslami referanslara bağlı kalarak usulüddin çevresinde kritik etmeliyiz. Bu yönüyle olaya baktığımızda bu hareketin bir meşruiyet sorunuyla karşı karşıya olduğunu görmekteyiz. Meşruiyet ancak Kuran ve Sünnet referans alınarak sağlanılabilir. Yanlış bir kalkış hareket noktası yol aldıkça hakikatle olan mesafede açılacaktır. Bu yüzden Milli Görüş kesin kırmızı çizgi çizmemiş konjonktüre göre değişen sığ bir söylem üretmiştir.
2)“Hak geldi batıl zail oldu.” sloganı kullanıldı. Fakat bunun yanında milli bir din anlayışından vazgeçilmedi. Çünkü parti kurucuları arasında Fatih Sultan Mehmet, Abdülhamit gibi padişahlar vardı. Milli Gazete, Milli Nizam, Milli Selamet gibi isimlerde bu anlayışın tezahürüdür. Bu anlayış yanlış ümmet algısını da tetiklemektedir.
3)İslam elbette Milli Görüş ve diğer cemaat ve yapılanmaların üstündedir. Fakat Müslüman kimlikleriyle ortaya çıkanların yaptıkları yanlış ve hatalı davranışlar Müslümanlara fatura edilecektir. Fakat bu iddiada bulununlar iktidardayken kendilerinin Haçlı zihniyeti diye ifade ettiği Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması, Siyonist çete dediği İsrail ile tank modernizasyonu yaptırarak kendi tutarsızlıkları genele yayılmıştır.
4)Bu hareket müphem bir dil kullanmıştır. Adil düzen ve milli görüş gibi söylemlerin içi dolduramamıştır. Fakat Peygamberimiz mesajı gizlememiş ve muğlak ifadeler kullanmamıştır. İlk günden itibaren muhataplarına mesajı apaçık ve içi dolu bir şekilde sunmuştur.
5)İslami hareket diğer beşer ideolojileri gibi türedi hareket değildir. Bu yüzden Kur’an’a baktığımızda peygamberimizin izlediği yol ve metod bellidir. Müslüman kimliğiyle barışık, onu eğip bükmeden, hayatına hâkim kılan asla taviz vermeyen ve pazarlığa yanaşmayan samimi bir duruş olmalıdır.”
***
İkinci konuşmacı Yılmaz Çakır ise Milli Görüş Hareketi’nin temel siyasi algılarından ve ortaya çıkardığı sonuçlarla ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Konuşmasına aynı zamanda Milli Görüş’ün Müslüman Camiaya etkilerinden bahseden Çakır özetle şunları söyledi:
“Milli Görüş bugünde devam eden bir süreç olsa da bundan 40 sene önce siyaset sahnesine çıkmış tarihi bir olgudur. Milli Görüş hareketi siyasi gündeme damga vurduğu yıllar ile şu an arasında çok farklı gelişmeler vardır. Bu yüzden kendi öznel şartlarından ve özel şartlarından bağımsız düşünülemez. Bu dönemde İslamcılık kavramı çok yaygın ve kullanılan bir kavram değildir. Müslümanlara takunyalı, çember sakallı, badem bıyıklı, gerici, yobaz vb. ifadelerin kullanıldığı bir vasatta ortaya çıkıyor. Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle: “Allah demenin yasak olduğu” bir ortamda örgütlü anlamda bir siyaset yapmanın ağırlığını omuzlarında taşıyor. İslami olmayı hatırlatan İslami çağrışımı kavramlara icbar ediyorlar. 1973’te Erbakan: “Milletimizin tarihi, ananevi, örfi bütün manevi değerlerine saygılı olan görüştür.” diye açıklıyor. İslamiyet burada nereye düşüyor bugünden bakıldığında İslam’a uzak düşmektedir. Dönemin şartları düşünüldüğünde ise tarihi olmanın çağrışımının İslami olduğu, ananevi olmanın çağrışımının İslami olduğunu biliyoruz. Parti Milli ismini kullanıyordu. Bu dönemdeki millet anlayışı sahih din anlayışı çerçevesinde baktığımızda kavmiyetçiliğe kapı aralamayan bir anlayıştır. Bu görüş partililer tarafından söylenmektedir. Buradaki Millilik Milleti İbrahim kastedilecek şekilde ele alınıyordu. Asla milliyetçi bir söylem değildir. Zaten dönemin milliyetçi bir partisi vardır. En temel vurgularından biriside Müslümanların karşılaştığı aşağılayıcı tavırlar karşısında dünyevi bir takım söylemlerdir. Bunlar: Sanayileşme, ilim vb. vurgulardır.
Hak geldi, batıl zail oldu vurgusu önemlidir. Müslümanlar DP ve AP destekliyor fakat ehven-i şer olduğunu biliyorlardı. Burada Müslüman kesimi kuşatarak DP’den bu yana sağ partiler tarafından kuşatılmış ve ehveni şer mantığıyla seçilen partilere alternatif olduğu vurgusu vardır.
Milli Görüşün siyaset sahnesine çıkmasıyla birlikte sağcı ve muhafazakâr camiadan bir kopma yaşanıyor. MTTB’de bu dönemde yaşanan tartışmalar sağcılıktan İslamcılığa evrilmeye sebep olduğunu görüyoruz. Bu dönem MTTB’deki tartışmalar şöyleydi: “Önce kendini ne olarak tanımlıyorsun? Türk müsün yoksa Müslüman mı ?” gibi tartışmalar olmuştur. İslamcılık bu dönemde fiyakalı bir tabir olarak siyaset sahnesinde Müslümanları buldu. Çünkü öncesinde Müslümanlar, Kemalistler tarafından tanımlanarak aşağılayıcı kelimeler ile anılıyordu.
Milli Görüşün temel konulara yaklaşımı nasıldı?
Din anlayışı; Sünni gelenekçi ve Nakşi temelde şekillenmiştir. Tasavvuf adabını ve ahlakını din olarak benimseyen, moderniteden de bağımsız olunamayacağını vurgulayarak Tanzimat’tan bu yana Müslümanların üzerine yapışan modernite karşıtı tanıtılan Müslüman tiplemesine karşı bir cevap niteliğindedir.
Tarih anlayışı; Milli Görüş geleneği ile Hareket Dergisi ile söylemleri benzer görüştedir. Milli Görüş ile Hareket Dergisi arasında bir uyuşmazlık vardır. Milli Görüş 1000 yıllık tarih anlayışı ile bu topraklarda siyaset yapma kolaylığını sağlamıştır. Bir milat vurgusu değildir. Siyasal bir kolaylık olarak vurgulanmıştır. İdeal din anlayışının temellerini oluşturmaz. MSP’nin kuruluşunda Erbakan’ın konuşmasında: “Partimizin kurucuları arasında Nizamül Mülk ve Abdülhamit Han vardır.” gibi söylemleri vardır.
Ekonomi anlayışı; MNP döneminde solun dünyadaki gücüyle de alakalı olarak sosyal devlet ağırlıklıdır. MSP döneminde kalkınmacı vurguları vardır. RP döneminde liberal ekonomiyi de kabul eden sosyal devlet anlayışlı bir görüşü savunurlar. Faiz hiçbir şekilde savunulmamıştır ve adil düzen tezleri adaletten uzak ele alınmamalıdır. Bu dönemde halkın ekonomiden nasiplendiğini göz önünde tutmak gerekir.
Sistem ve siyaset anlayışı; Sünni refleksler göstermişlerdir. Devrimci değil evrimci bir çizgiyi esas almışlardır. Bu yüzden ikna etmeye çalışmışlardır. Bu yüzden orduyla iyi geçinilmiş ve ordu mensuplarının maaşları yükseltilmiş gibi durumlar söz konusudur. “Emri bil maruf nehyi anil münker” merkezli hareket etmişlerdir.
Toplum anlayışı; “Bu toplum küflü peynir gibidir, üstündeki küfü alırsan özüne döner.” gibi bir yaklaşıma sahiptir. MSP’ye üye olmanın kriteri ise; Siyonist, Mason, Komünist olmamak kaydıyla herkes üye olabilir. Bu harekete ilgisiz olanlar ise genelde Erbakan’ın deyimiyle “patates dinindendir.” diye yaklaşılmıştır.
Metotları ise; büyük Türkiye’dir. Demokrasi araçsal olarak ele alınır. Asıl olan Şeriat devletidir. Laikliğe karşı din ve vicdan özgürlüğü bağlamında ele almışlardır. Demokrasinin de zaten İslam’ın içinde olduğu söyleniyordu. Hasım olarak boyalı basın, Mason gibi Merkebini dövemeyen semerini döver tarzında söylemler üreterek Bürokrasi, eğitim, asker, sermaye gerçek gücü elde tutanları hedef almıyordu.
1)Milli Görüş Müslümanlara bir özgüven kazandırmıştır.
2)Tanzimat’tan bu yana aşağılanan Müslümanların üzerindeki psikolojik yenilmişlik hissini atmasını sağlamıştır.
3)Müslümanların sosyalleşmesinde etkisi büyüktür.
4)Müslümanların siyasallaşmasında katkıları büyüktür. Sağcılıkla yani kominizim karşıtlığıyla özdeşleşmiş tarikatlar ve cemaatleri İslami kimlik ile tanıştırmıştır.
5)Müslümanların örgütlenmesinde büyük bir katkısı olmuştur. Odalar, dernekler, sendikalar kurmuş, sağ ve soldan bağımsız İslamcı özellikleriyle ayrışan Milli Görüş geleneği oluşumlara teşvik etmiştir.
6)Ümmetçiliği pekiştirecek katkılarda bulundu.
7)Düzenin çirkin yüzünü görmemize yardımcı oldu.
Bazı İddialar vardır. 12 Mart 1971 darbesinden sonra İsviçre’ye gitmiştir. Dönemin hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur’un Necmettin Erbakan’ı İsviçre’den çağırdığı yönündedir. Burada Kemal Derviş veya Mısır’daki Baradey gibi parlatılan bir isim gibi gösterilmeye çalışılıyor. Aksine Erbakan zaten bu toprakların siyasetçisidir. Bu yüzden ortamın yumuşamasıyla hareket zemini bulmuş ve gelmiştir.
Gelişen İslami kitlenin önüne set çektiği iddia edilmektedir. Bu dönem böyle kitlesel bir gruptan bahsedemeyiz. Ortada çok büyük kitlesel bir grup yoktur. Eğer böyle ivme kazanan kitlesel bir grup varsa da bunu Milli Görüşe değil, sürüklenip sisteme entegre olanda suç aranmalıdır.
Hareketin bugün geldiği durumu ve hatalarını da değinelim. SP’nin açmazları bir Liderin olmamasıdır. Fikri, ekonomik, sosyal beslenme kanalları tıkalıdır. Akıl ve feraset bağlanması vardır. AKP karşıtlığı ile intikamı duygular harmanlanmıştır. Bu durumu en iyi özetleyen tablo Kamalak ve Saadet Partisi ileri gelenlerin Suriye gezisidir.
Parti lider merkezlidir. Bir çeşit saltanatı temsil etmektedir. Erbakan son dönemleri bu konudaki durumu özetliyor. Adam yetiştirme konusunda bir çabası yoktu bu yüzden kendisini sığ bir çevreye mahkûm etmiştir. Dönemin İslamcı partisi olarak görülmüş ve kendini yenilemeyip üretememesi kendi kusurlarını görememesine sebep olmuştur.”
Program dinleyicilerin sorularına verilen cevaplarla sona erdi.
Haber: Kürşat OKUR
Fotoğraf: Gökhan ERGÖÇÜN
Haksöz-Haber