Mavi Marmara Tanıkları Konuştu!
Mavi Marmara tanıklarından Rıdvan Kaya, Adem Özköse, Hamza Er, İbrahim Sediyani ve Musa Üzer gemide yaşananları anlattı. Özgür-Der’in Fındıkzade Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiği oturumun başkanlığını ise Musa Üzer gerçekleştirdi.
Yaklaşık 2 hafta bütün Müslümanların yoğun bir gündem yaşadığını ifade eden Musa Üzer, sürecin Mavi Marmara gemisinde yolculuk edenler tarafından nasıl görüldüğünü, yaşananları paylaşmak için bu oturumu tertip ettiklerini belirterek ilk sözü Rıdvan Kaya'ya verdi.
Programın ilk konuşmacısı Rıdvan Kaya ilk olarak Filistin/Gazze'nin yakın tarihini aktararak, İşgal Devlet'inin siyonist politikalarından bahsetti. Gazze'deki öncelikli temel sorunun açlık meselesi olmadığını belirten Kaya; asıl sorunun esaret sorunu olduğunu dile getirdi. Ambargonun delinmesine dönük geçtiğimiz yılın son aylarında İHH ve İngiltere'den Viva Palestina gibi sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde yapılan konvoyun, çeşitli sıkıntılarla da olsa Gazze'ye ulaşmış olmasının kazanım olduğunu belirten Kaya; Free Gaza ve İHH'nın öncülüğünde organize edilen Özgürlük Filo'sunun ambargonun delinmesi ve gündemleşmesi açısından çok önemli katkılarının olduğunu belirtti.
"31 Mayıs Katliamı ile dünyanın Filistin'deki abluka ve ambargo meselesini daha yakından tanıyacağına inanıyorum" diyen Kaya; Hamas'a, İsrail'i tanıması yönündeki baskıların olduğunu ve Hamas'ın yine de tanımadığını söyleyerek; İsrail'in zulüm, işkence ve katliamı ifade ettiğini söyledi. Medyadaki "Gemidekiler İsrail askerlerine sopa, demir ve su ile karşı geldi" ifadelerinin dev savaş teknolojisiyle yapılan Siyonist saldırıyı haklı çıkarmaya dönük olması babında kullanılmasının yanlış olduğunu belirterek; Rachel Corrie'nin elinde hiçbir şey bulunmamasına rağmen vahşice öldürülmesi İsrailli askerlerin ne kadar vicdanlı olduğunun kanıtıdır, dedi. Kaya bu olaylarla İsrail ile ilişkilerin savunulmayacak noktada olduğunu bir kez daha gözler önüne serilmesinin bereket olduğunu belirtti.
İlk oturumun ardından program soru-cevap formunda sohbet havasında ilerledi. Katılımcılardan "Türkiye'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklinde gelen soruya Kaya; "Sistemi açısından içinde bulunduğumuz ülke işbirlikçi statü ile yönetiliyor. Hükümet ilişkiler kesilebilir dedi, inşallah kesilir. Hükümet'in saldırı sonrası performansı iyiydi. Ancak Hükümet saldırı öncesi iyi bir sınav vermedi. İsrail'in saldırı yapacağı haberi gelmesiyle -ki gelmişti- hükümetin kararlı bir duruş sergilemesini beklerdik. 'Ordunun tavrını nasıl buluyorsunuz?' diye soruyorlar. Doğal buluyorum. Bu Ordu 28 Şubat Süreci'nde Sincan'da Kudüs Günü'nü kutlayanlara karşı tankları yürüttü. İsrail'le birçok anlaşmaya imza attı ve ortak askeri tatbikatlar yaptı. Eminim Türkiye Ordusu kendini gemidekilerden çok İsrail askerlerine yakın buluyordur. "
Yine sorulan bir soru üzerine Kaya, Filistin'de yaşanan zulme gösterilen tepkiyi, kendi ülkemizde yaşanan zulüm ve yasaklara tavır alma sorumluluğundan ayrıştırmamız gerektiğini belirterek şunları söyledi: " Mavi Marmara olayıyla ilgili Türkiye'de Siyonist çeteye karşı beklentimizin üstünde bir tepki oldu. Bu arada Dışişleri Bakanı ve Başbakan'ın müspet tavır ve demeçlerini de olumluluk olarak ifade etmeliyiz. Zaten olması gereken de budur. Ancak bu yaklaşım bizi sistemin tümünü görmekten uzaklaştırmamalıdır. En nihayetinde bizler sisteme muhalif insanlarız; bu sistem halkın ve İslami değerlerin karşıtı bir sistemdir. Biz Mavi Marmara katliamına ve Filistin'e gösterilen duyarlılığın aynı şekilde And, Milli Güvenlik Dersleri zorunluluğu ve Başörtüsü sorununa karşı da gösterilmesini bekliyoruz. Filistin meselesinin diğer meseleleri, diğer meselelerin Filistin meselesini -çözüme dönük- beslediğini düşünüyorum."
Mavi Marmara'nın tanıklarından Gerçek Hayat Dergisi Muhabiri Adem Özköse ise konuşmasına başlarken ilk olarak; Mavi Marmara Gemisi'nde bulunmanın büyük bir nimet olduğunu ve bu nimetten en çok istifade edenlerin ise şehitler olduğunu ifade etti. Mavi Marmara'da yaşanılanların İslam tarihi için önemli bir vakıa olduğunu belirten Özköse, gerek gemideki Müslümanların gerekse Türkiyeli Müslümanların saldırı ve sonrasında göstermiş oldukları direnişin önemli bir örneklik olduğunu da belirtti. Özköse İsrail'in gemiye yaptığı saldırıya ilişkin ise; "Sabah namazına kalkmıştım. Açıkçası o saatte böyle bir saldırı olabileceğini düşünmemiştim. Tıpkı korsanlar gibi İsrail askerleri de geminin arka tarafından gemiye girmek istediler. Yaklaşık 30 arkadaş oraya gittik. 20 dk.' lık bir direniş gösterdik. Bazı arkadaşlarımız etkisiz hale getirdiğimiz bazı İsrail askerlerine zarar görmemeleri için muhafızlık yaptılar. Ben o sırada, İsrail askerlerinin ne kadar korkak olduklarına tanık oldum." dedi. Ayrıca bazı İsrail askerlerinin korkudan ağladığını, bir komandonun altını ıslattığını da sözlerine ekledi.
Adem Özköse konuşmasının devamında ise; orada kanla bir destan yazıldığını vurguladı. İnsanların, Allah sevgisi, Filistin ve Kudüs sevgisine de bir kez daha tanık olduğunu söyledi. Özköse, saldırı sırasında gemide bulunan herkesin korkusuzca direndiğini Allah'ın, herkesin kalbinden korkuyu söküp aldığını; şehit olan kardeşlerimize rağmen gösterilmiş olan metanetin önemli bir örneklik olduğunu da aktardı. Özköse, o an yaşadıklarını gazeteci refleksiyle fotoğrafladığını belirtti. Görüntülerin siyonistlerin eline geçmemesi için Rıdvan Kaya ile istişare ettiklerini ve neticede görüntüleri üzerinde taşımayıp Kaya'nın önerisiyle çantaya sakladığını, böylece İsrailli askerlerin görüntülere el koyamadığını ifade etti. İsrailli askerlerin gemiyi Aşdod limanına çektiğini ve gemide bulunan herkesin elini kolunu bağlayıp, ring arabalarına bindirip, cezaevine götürdüklerini söyledi.
Cezaevine götürüldükten sonra ve öncesinde de askerlerin birtakım sorular sorduğunu aktaran Özköse, sorular arasında "niçin bu kadar öfkelisin?","Gazze'ye niçin gidiyorsun?" gibi dayatmalar olduğunu, kendilerinin ise MOSAD ve Siyonist askeri sorgulamacılara sürekli olarak İsrail'i bir terör örgütü olarak gördüklerini ifade ettiklerini belirtti. Cezaevine getirildiklerinde, cezaevi kıyafeti giydirildiğini söyleyen Özköse, orada uzun vadeli kalacaklarını düşündüklerini de ayrıca vurguladı. Ve Cezaevi yönetiminin hücrelere sokulma girişimine karşı çıktıklarını, toplu namaz taleplerinin de olduğunu ifade etti.
Özköse, sorgulardan sonra tekrar ring arabalarına bindirildiklerini ve havaalanına götürüldüklerini söyledi. İsrail askerlerinin saldırgan tutumlarını, ring sürücüsü bayan askerin aracı kullanırken takındığı tavır ile örneklendirdi. Araçtaki insanlara zarar vermek için ani fren yaptığını ve ara ara aracın içindeki insanlarında sendeleyip kafalarının arabanın demirine çarptığını sözlerine ekledi.
Konuşmasının devamında, insani yardım amaçlı bu girişimin, Türkiyeli Müslümanlar için bir destan olduğunu vurguladı. Özköse son olarak, hükümetin takınmış olduğu tavır ile ilgili, söyleyenlerin pratik karşılığının olması gerektiğini zira sadece lafta kalan ifadelerin kıymetinin olmadığını belirtti. Ve biran önce İsrail ile yapılan her türlü anlaşmaların fesh edilmesini, İsrail Büyükelçiliği'nin kapatılması gerektiğini vurguladı.
Özköse, konuşmasını katılımcıların sorularına verdiği yanıtlarla noktaladı.
Adem Özköse'den sonra söz alan Hamza Er önemli bir noktanın altını çizmek istediğini ve soru cevap kısmında ise gemideki özel tecrübelerinden örnekler vereceğini belirtti. İnsanların daha çok gemideki heyecan verici olayları merak ettiğini fakat bu eylemin sadece bu konulara hapsolmasıyla asıl hedefinin unutulacağı kaygısını dile getirdi.
Er, Hamas'ın seçimleri kazanmasından sonraki ambargo sürecinden bahsederek Filistin halkının Hamas'ı seçmesinden ötürü cezalandırılmak istendiğini ifade etti. Fakat Filistin halkının direnişçi duruşu karşısında Siyonistlerin azgınlığının arttığını ve Gazze'deki evlerin, okulların, hastanelerin, altyapıların yerle bir edildiğini anlattı. Ambargonun ciddiyetini anlayamazsak Mavi Marmara'nın hedeflerini de kavrayamayacağımızı söyleyen Er, aksi takdirde içimizdeki duyarlılığın zaman içerisinde kaybolacağını dile getirdi. 'Viva Palestine' sloganıyla yola çıkan ilk yardım gemisini hatırlattıktan sonra Gazze'ye ulaşan yardımların pratikteki karşılığına bakılarak amacın yardım götürmek olmadığını iddia etmenin büyük bir yanlışlık olduğunu da beyan etti. Yardımların -bu anlamda- sembolik olduğunu, az da olsa bir katkı sağlamalarının yanında asıl amacın ambargoyu kırmak olduğunu ifade etti.
Daha sora neden gemide olduklarını da kısaca anlatmak isteyen Hamza Er, öncelikle Mavi Marmara'nın kazanımlarından birine dikkat çekti: Bu hareket Avrupa'dan başlayıp bu coğrafyalara kadar gelen dünyevileşme, bireyselcilik, hedonizm gibi yozlaşmalara karşı, fıtrat ve onurdan yana olan Avrupalı insanların fedakârlık, paylaşmak ve insani dayanışma gibi erdemliliklerini ortaya çıkardığını söyleyen Er, devamında Müslümanların yolculuk amacından da bahsetti. İnsani yardım bilincinin yanında Mescid-i Aksa'nın önemini de dile getirdi.
Yolculuk esnasında akıllarına gelen olası ihtimalleri sayan Er, taş atan çocuklara tanklarla karşılık veren İsrail'in, içinde 33 ülke vatandaşının bulunduğu bir gemiye gerçek mermilerle saldıracağını hiç düşünmediklerini beyan etti. Teknik olarak her türlü suçlamanın önüne geçebilecek önlemlerin alındığını fakat İsrail korsanlığının can alacak kadar fütursuzca hareket ettiğini de belirterek sözlerine son verdi.
Hamza Er, soru cevap kısmında ise şehidliğin yanlış algılanmamasını, yaşarken şehid olursak sonumuzun da şehidlik olacağını ifade etti. Ayrıca şu kanaati oldukça önemliydi: Yardımın işe yaramadığını düşünmek bir hatadır. Biz bundan sonra İslami duyarlılıkları ve bilinçli hareketleri arttırmalıyız. 'Kudüs kurtuldu mu, Ümmet kurtulur' algısını tersten okuyacak olursak 'Ürdün, Türkiye, Mısır kurtulmadan Kudüs kurtulamayacaktır.'
Haksöz Haber sitesinin muhabiri olarak Mavi Marmara gemisinde yer aldığını belirten İbrahim Sediyani, sözlerine "öyle adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz ki; yanımızda bir tane bile silah yokken, kimseyi öldürmeye ya da gasbetmeye yönelik bir amaçla da yola çıkmamışken, insani yardım taşıyorken, uluslar arası sularda İsrail terör örgütünün saldırısına uğruyoruz. Bizim arkadaşlarımız, kardeşlerimiz öldürülüyor, gemideki sivillere işkence yapılıyor, üzerimizdeki elbiseler dışında her şeyimize ve tabi ki taşıdığımız insani yardıma el koyularak yağmalanıyoruz ama ülkede tüm bu olanlara rağmen konuşulan şey, sizin gemiye çıkarma yapmaya çalışan teröristlere sopalarla karşılık vermeniz… Bizim moralimiz İsrail'in tutsağı iken değil, asıl buraya döndüğümüzde medyadaki bu tür tartışmaları duyunca bozulmuştur" diyerek başladı.
Gemiye bindikleri günden saldırının gerçekleştiği güne kadar yaşananlardan bahseden Sediyani, kimsenin gündemleştirmemesine rağmen 27 Mayıs'tan önce yola çıkamamalarının sebebinin, İsrail'in 65-70 mil Akdeniz açıklarında yaptığı askeri tatbikatlar olduğunu ifade etti. Gemideki atmosferden bahseden Sediyani, "her toplumdan, dinden, mezhepten, yaştan, meslekten insan vardı ve tek bir amaç için birleşip, yola çıkmışlardı" dedi. İsrail'in katliama varacak boyutlarda bir operasyon gerçekleştirmesini beklemediğini belirten Sediyani, iki ihtimal üzerinde durduklarını, ilk olarak, İsrail'in moral bozmak adına bir takım takip etmek vb. gibi tacizler yapacağını ama en sonunda Gazze'ye gireceklerini ya da bir diğer ihtimal olarak, müdahale edebileceklerini ama bunun en fazla gemileri kontrol altına almak olabileceğini düşündüklerini, bunun bir katliamla sonuçlanmasına ihtimal vermediklerini kaydetti. Amaçlarının sadece insani yardım olmadığını, meselenin sadece ekmek ve su ile açıklanamayacağını bildiren Sediyani, "asıl amacımız, dünyanın görmezden geldiği Gazze ablukasının kaldırılmasını sağlamaktı" dedi.
30 Mayıs akşamında tacizlerin uluslar arası sularda 78 milde başladığını, Zodyakların üç mil yakınlıkta gemileri takip ettiğini belirten Sediyani, "İsrail 30 Mayıs günü 68 mil açıkta atış talimi yapıyordu" dedi. Kaptan'ı arayan İsrail Deniz Kuvvetleri'ne, Kaptan'ın rota olarak Gazze'yi verdiğini ifade eden Sediyani, sabah ezanı vaktinde haber yapmak için basın odasına gittiğinde internetin kesilmiş olduğunu söyledi. "İnternet kesildikten on dakika sonra, saldırının başladığını kaydeden Sediyani, "İsrailli komandolar daha gemiye bindirme yapmadan, ateşe başladılar. Daha biz direnişe geçmeden iki arkadaşımız şehit olmuştu. Yani kamuoyunda siz saldırmasaydınız, ölüm olmayacaktı ifadeleri doğru değildir" dedi. Kendisinin çatışmaya bizzat tanık olduğunu söyleyen konuşmacı, "1 saat 20 dk. saldırı sürdü. 05.25'te gemi ele geçirildi, teslim oluyoruz diye bir duyuru yapıldı" dedi.
Dikkatini çeken bir nokta olarak, gemi İsrailliler tarafından işgal edilince İsrail parlamentosunda milletvekili olan Hanen Zubi'nin, koruma amaçlı olarak gidip Raid Salah'ın yanına oturduğunu ifade etti. İlk şehitlerin gelmesi ile yaşananları da anlatan Sediyani, "normalde hepimizde ölüm korkusu vardır. Ama gemideki herkes de o anda bu korku bitmişti. İnsanlar kurşunların üzerine yürüyorlardı. Ölüm bir nevi hoş gelmişti orada…" diyerek atmosferi özetledi.
Aşdod Limanı'na vardıklarında Siyonistlerin orada kutlama yaptıklarına değinen konuşmacı, hapishanede geçen iki günün çok uzun geldiğini vurguladı. Sorguya alındığını fakat kendisine uzun sorular sorulmadığını ifade eden Sediyani, Türkiye konsolosluğundan bir temsilcinin ikinci gün onları görmek için geldiğini söyledi, "bu esnada dünyada bu durumun nasıl yankı bulduğunu merak ediyordum. Durum nasıl diye sorduğumda, temsilci sadece "kıyamet" dedi. O zaman olayın duyulduğunu anladım" diye konuştu. Konuşmacı, gemiye ilişkin olarak da "gemide Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının ortasında Akdeniz'de, karadaki her türlü cahili kirlilikten uzaktık ve her toplumdan, kesimden insanlar olarak bir aradaydık. Örneğin, biz papaz bizimle bir akşam namazında kıyama durdu, 32 yıl önce çıkarıldığı Filistin'e bizimle birlikte ilk defa dönüyordu." diyen Sediyani, hükümetten beklentilerinin laf değil, somut politikalar üretmek olduğunu belirttikten sonra sözlerine son verdi.
Musa Üzer, Sediyani'nin Vatikan'ın Filistin temsilcisiyle ilgili sözlerine ilave olarak; "Gemide saldırı sonrasında, bizleri ellerimizi arkadan kelepçeleyerek güvertede dizüstü oturtmuşlardı. Arkaya dönüp bankta oturan papaza gülümseyerek moral vermeye çalıştım. O anda şehadet parmağını havaya kaldırarak birkaç defa "Allahu Ekber" diyerek hoş bir şekilde moral verdi insanlara." dedi. Üzer, Mavi Marmara baskınında ağır yaralananlardan Diyarbakır Özgür-Der Şubesinden Çelebi Bozan'ın durumuyla ilgili son gelişmeyi de aktararak kendisinin yoğun bakımdan servise çıkarıldığını ve kendisiyle telefonda görüştüğünü, tüm Müslümanlara selam söylediğini aktardı. Program Musa Üzer'in Diyarbakır'dan İskenderun'a, İzmir'den İstanbul'a, Adana'dan Siirt'e, Adıyaman'dan Kayseri'ye tüm 31 Mayıs Şehitlerinin Şehadetlerini Rabbimizin kabul buyurması ve Mavi Marmara sürecinin tüm Müslümanlara tutarlı bir Filistin mücadelesi, yaşadığı coğrafyanın bütün çelişkilerine, haksızlıklarına karşı duyarlı, aktif olma bilinci kazandırması temennisiyle son buldu.
Haksöz-Haber: E. Aydın – A. Ayar – F. Turan – K. Çakır