Küçükköy'de Şehitleri Anma Gecesi Düzenlendi
Özgür-Der İstanbul Küçükköy’de “Şehitleri Anma Gecesi” programı düzenledi.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan gecede ilk sözü İHH Genel Başkan Yardımcısı Osman Atalay aldı ve özetle şunlara değindi:
Ümmetin çeşitli yerlerinde mücadele ederken canlarını vererek şehitlik mertebesine ulaşan tüm kardeşlerimi rahmetle anıyorum. Gördüğümüz gibi şehitler üzerinden zaman geçmesine rağmen unutulmuyorlar çünkü onlar yaşadıkları zamana en iyi şekilde şahitlik yapmış insanlardı.
Son birkaç yıldır şubat aylarında şehitler gecesi ile ilgili birçok program düzenleniyor. Ümmetin çeşitli yerlerinde şehit düşmüş kardeşlerimiz anılıyor. Ancak bu gecelerde dikkat çeken bir nokta var ki ne yazık ki Suriyeli kardeşlerimiz pek hatırlanmıyor. Suriye’de her gün 100’ün üzerinde şehit vermemize rağmen maalesef Türkiyeli Müslümanların tavırları netleşmiş değil. Hala soru işaretleri mevcut. Çeçenistan’da, Afganistan’da, Filistin’de yaşanan olaylara İslami kavramlarla yaklaşan bizler ne oldu da Suriye meselesini ” jeostratejik”, “jeopolitik”, “ulusal çıkar” gibi kavramlarla açıklar olduk?
Suriyeli kardeşlerimizi unutmamalı ve onlara her türlü desteği çeşitli yollarla temin etmeliyiz. Ve buradaki olaylara da İslami kavramlarla yaklaşmalıyız.
Atalay, konuşmasını tüm şehitlerimize özellikle Suriye’de şehit düşen kardeşlerimize rahmet okuyarak bitirdi. Ondan sonra söz alan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’nın konuşmasının satır başları şöyle idi:
Şahitlik Rasulullah’ın ve müminlerin en temel görevlerindendir. Bu şahitlik; vahyi, adaleti, erdemi hayatlarımızda hakim kılmamızı ifade eder. Bunun yolu da sahih bir akide ve ilkeli bir kimlik edinmekten geçmektedir. Bu kimlik ve ilkelere sahip insanların bir cemaat şuuru içinde fedakarlığı, adanmayı paylaşmaları modern dünyanın kuşatmasını aşabilmek açısından önemlidir ve zaruridir. Dünyevileşmenin yaygınlaştığı zamanımızda ise şehitlerimiz bu fedakarlığı ve adanmayı en güzel biçimde, canlarını vererek gösteren kardeşlerimiz olarak önem kazanmaktadırlar.
Bazen şehitlik kavramı yanlış anlaşılıyor ve sadece bir “son an” yani ölürken gerçekleştirilen bir eylem olarak anlamlandırılıyor. Oysa ki şahitlik bir ömür boyu sürer ve şehitlik bunu canını vererek taçlandırma hadisesidir. Bu açıdan cehd etmemiz gereken cephe sadece savaş meydanları değildir; evimiz, işimiz, ailemiz sokağımız hülasa yaşadığımız her an ve mekanda imtihan devam etmekte ve biz sınanmaktayız.
Müslümanlar olarak hayatın her alanında imtihanlara karşı hazırlıklı ve sabırlı olmalıyız. Diğer kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılara karşı duyarlı olmalı ve çeşitli şekillerde onlara ulaşabilmeliyiz. Bazen alaya alarak söylenilse de bir Müslüman “dünyayı kurtarmakla” yükümlüdür.
Rıdvan Kaya, konuşmasını Suriye’deki zulme dikkat çekerek, oradaki kardeşlerimize her türlü imkânı ve desteği sağlamamız gerektiğini ifade ederek bitirdi. Onun ardından 16 yaşındaki oğlunu Suriye’de şehit veren anne Şaza Bukerati bir konuşma yaptı:
47 yaşındayım ve bu yaşıma kadar Suriye’de seçimlerin bir işe yaradığını görmedim. Hafız Esed başımızda iken sözde de olsa bir cumhuriyet ismi vardı. Ancak ondan sonra hukuksuz bir şekilde oğlu Beşşar Esed başa geçince yönetim resmen bir krallığa dönüştü.
Biliyorsunuz ki Suriye’de devrim bazı çocukların duvarlara “halk rejimin düşmesini istiyor” yazmasıyla başladı. Barışçıl gösterilere rejim güçleri katliamlarla karşılık verdi. Geniş halk kitlelerinin olaylara katılmasıyla kadınlar da devrimin bir parçası haline geldi. Hem zulüm görenler hem de direnişçiler arasında kadınlar da mevcut. Katliamlar devam ettikçe Suriye halkının bir kısmı göç etmek durumunda kaldı. Kadınlar eşlerini, oğullarını, ailelerini kaybetti. Artık Suriye’de her aileden ya bir şehit, ya bir yaralı ya da bir tutuklu var.
Biz de Suriye’den Türkiye’ye gelmek durumunda kaldık. Ailemden en az 10 kişi öldürüldü. Oğlum Ömer ise ülkesinde savaş varken burada kalmak istemedi, Suriye’ye geri döndü ve şehit oldu. Ben onun cesedinin bile nerede olduğunu bilmiyorum.
Biz bugün elimizden geldiğince bulunduğumuz yerden Suriye’ye destek olmaya çalışıyoruz. Ancak halkın gıda, barınma ve savunma noktasında çok eksiği var. Biz çocuklarımız için güvenli, huzurlu ve adil bir gelecek istiyoruz. Bunun için de yardımınıza ihtiyacımız var. Burada mülteci olarak yaşamak istemiyoruz ve güvenlik içinde ülkemize geri dönmek istiyoruz. Dolayısıyla desteğinize ihtiyacımız var, unutmayın ki bu görev sizin üzerinize farzdır.
Şaza Hanım’dan sonra sözü Haksöz dergisi yazarı Bahadır Kurbanoğlu aldı ve özetle şunlardan bahsetti:
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yöneticilerin dine ve alimlere bakışını göstermesi açısından İsmet İnönü’nün Kazım Karabekir’e söylediği şu söz önemlidir: “Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugün bu inkılâbı yapmazsak hiçbir zaman yapamayız”
İskilipli Atıf Hoca ve Şeyh Said de şüphesiz bu sözün muhatabı oldular ve bu isimler tesadüfen seçilmiş değillerdi. İskilipli Atıf Hoca dönemin bir nevi YÖK Başkanlığı anlamına gelen Medreseler Müfettişi idi. Şapka inkılabından bir sene önce yazdığı risalesinden dolayı tutuklanmış Giresun İstiklal Mahkemesi’nde beraat ettikten sonra Ankara’dan gelen şifreli telgraf üzerine Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve idam edilmiştir. Cesedi üç gün boyunca indirilmemiş ve bu yolla halka gözdağı verilmek istenmiştir.
Şeyh Said kıyamından sonra ise İstiklal Mahkemeleri yeniden yürürlüğe konmuş, Takrir-i Sükun kanunu çıkarılmış ve Hıyanet-i Vataniye kanununun ilk maddesi Müslümanların aleyhine değiştirilmişti. Bu uygulamalarla adeta ülkedeki tüm muhalefet susturulmak istenmişti. Özellikle İstiklal Mahkemeleri’nin bu süreçte üstlendiği misyon önemlidir. Bu gezici mahkemeler şehir şehir dolaştırılmış, inkılapların ve reformların bekçilik görevini üstlenmiştir.
Bugün bu alimlerimize, hocalarımıza “iade-i itibar” tartışmaları gündeme geliyor. Şunu belirtmek isteriz ki bu insanların iade-i itbar’a falan ihtiyacı yoktur, onlar zaten Rabbimiz katında ve bizim gönlümüzde değerlidir, itibar sahibidir.
Program Grup Yürüyüş’ün konseriyle ve tekbirlerle son buldu.
Haber: Mücahit Gökduman / Haksöz-Haber
Fotoğraf: Emre Çetin