Kemalist Tahammülsüzlüğe Yeni Bir Kurban mı?
Özgür-Der, Din Kültürü öğretmeni Ahmet Anık’ın yaşadığı baskı ve mağduriyeti gündemleştirdi.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmeni Ahmet Anık’ın maruz kaldığı baskılar hakkında bir açıklama yapan Özgür-Der, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan tabuların kaldırıldığının iddia edildiği bir ortamda resmi ideoloji ikonuna yönelik en küçük bir eleştiri, aykırı görüş ya da tartışmanın hâlâ TCK’nın meşhur “Atatürk’ün manevi şahsiyetini tahkir” içerikli maddesine takılmasındaki garabete dikkat çekti.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya imzalı açıklamada kimi medyanın özgürlük karşıtı ihbarcı yayınına da dikkat çekilerek dini emir ve ilkeler konusunda bilgilendirmekle vazifeli bir öğretmenin ırkçı anlayış ve tutumları eleştirmesinin görevi ve sorumluluğu olduğu vurgulandı. Açıklamada farklı etnik kökenlerden insanların yaşadığının vurgulanmasının Kürt milliyetçiliği yapmakla, Türklüğü ve Atatürkçülüğü kötülemekle tavsif edilmesi tam bir akıl tutulması olduğu ifade edildi.
Açıklamanın tam metni:
Kemalist Tahammülsüzlüğe Yeni Bir Kurban mı?
13 Kasım 2013
Edirne 75. Yıl İlköğretim Okulu öğretmeni Ahmet Anık anlatmakla yükümlü olduğu dini emir ve ahlaki ilkeleri öğrencilerine aktardığı için önce sürgün edildi, şimdi de yargılanıyor. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmeni Ahmet Anık’ın maruz kaldığı baskılar Türkiye’de düşünce ve inanç özgürlüğünün yasa marifetiyle çiğnendiğinin yeni bir göstergesi olmuştur.
Ahmet Anık geçtiğimiz eğitim-öğretim döneminde, 2 Mayıs 2013 tarihinde ders verdiği sınıfta bir öğrencinin bir başka öğrenciyi aşağılayan tavırlarına şahit olur ve yanlış tutum içindeki öğrenciyi uyarma sadedinde nasihat eder. İnsanların birbirlerine ırklarından ya da kökenlerinden ötürü üstünlük taslamaması gerektiğini ve herkesin Allah karşısında eşit olduğunu vurgular. Bunun üzerine bazı öğrenciler Mustafa Kemal’in “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü gündeme getirerek öğretmenlerine itiraz ederler. Ahmet Anık da Türklük, Kürtlük ya da bir başka kavram üzerinden övünmenin ya da yerinmenin cahili bir anlayış olduğunu, Kemalist ideolojinin ırkçı bir nitelik taşıdığını, geçmişte yapılan bazı uygulamalar üzerinden bunun ne tür gayrı insani sonuçlara yol açtığını anlatır.
Bilahare konu bazı öğrenci velileri ve öğretmenlerin çabasıyla Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ve oradan da basının gündemine taşınır ve suç duyurusuna dönüştürülür. Yapılan şikâyetler üzerine olayı soruşturma gereği duyan Edirne Milli Eğitim Müdürlüğü öncelikle öğretmenin görev yerini değiştirir ve Ahmet Anık’ı Uzunköprü İlçesine atar.
Açık bir şekilde sürgün anlamına gelen bu kararla Ahmet Anık düşüncelerini açıkladığı için cezalandırılmıştır. Ne var ki mağduriyeti bununla bitmez. Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açılır. Suçlama çok tanıdık ve bir o kadar da komiktir: Atatürk’ün manevi şahsiyetini tahkir!
Ne yazık ki, ifade özgürlüğünden bunca söz edildiği, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, yok sayan tabuların kaldırıldığının iddia edildiği bir ortamda resmi ideoloji ikonuna yönelik en küçük bir eleştiri, aykırı görüş ya da tartışma hala Türk Ceza Kanununun meşhur maddesine takılmaktadır. Ve bu ülke insanları objektif bir tarzda açıkladıkları görüşlerinden ötürü “Atatürk’e hakaret etti” isnadıyla yargılanabilmektedirler.
Basında yer alan haberler Ahmet Anık’ın sözleri üzerinden tam manasıyla bir linçe tabi tutulduğunu ortaya koymuştur. İfade aynen şöyledir: “…öğrencilerinin panoya ‘Ne mutlu Türk’üm’ yazıları astıklarını görerek, “Çocuklar bunu yazamazsınız, bu ülkede Kürt de yaşıyor, Laz da yaşıyor. Kimse bu sözü söylemek zorunda değil’ diyerek "Kürt milliyetçiliği yaptığı ve Türklüğü, Atatürkçülüğü kötülediği" öne sürüldü.” (Hürriyet, Radikal, Aydınlık Gazeteleri 22-23 Ekim 2013)
Bu mantık tam bir çılgınlıktır, otoriter zihniyetin dışavurumudur. Bu ülkede farklı etnik kökenlerden insanların yaşadığının vurgulanmasının Kürt milliyetçiliği yapmakla, Türklüğü ve Atatürkçülüğü kötülemekle tavsif edilmesi tam bir akıl tutulmasıdır. İşgüzar medya bununla da yetinmemiş, aynı gazete haberlerinde Ahmet Anık’ın sosyal paylaşım sitesindeki sayfasında “Kemalizm Faşizmdir” yazılı bir fotoğrafı paylaştığı da “ihbar” edilmiştir!
Bu bir bilgi midir? Suçlama ile ne alakası vardır soruları elbette sorulmamıştır. Bir süredir öğrenci evleri gündemi üzerinden özgürlük nutukları irad eden, ihbarcılık tehlikesine dikkat çeken medya organlarının özgürlükten ne anladığı ve ihbarcılık hastalığından ne kadar beri olduğu ortadır!
Ahmet Anık’ın sözlerinden, düşüncelerinden ötürü yargılanması kabul edilemez. İlahiyat eğitimi almış ve öğrencilerini dini emir ve ilkeler konusunda bilgilendirmekle vazifeli bir öğretmenin ırkçı anlayış ve tutumları eleştirmesi görevidir, sorumluluğudur. Bu sorumluluğu ifa sırasında, birilerinin sahip oldukları ideolojik kanaatler ya da önyargılarla rahatsızlık duyması, incinme hissine kapılmaları olsa olsa resmi ideolojik dayatmacılığın şekillendirdiği zaaflı tutuma işaret eder ve kimseyi düşüncelerinden ötürü mağdur etmeyi haklı çıkartmaz.
19 Kasım tarihinde yargılanmasına başlanacak olan Ahmet Anık’ın daha fazla mağdur edilmemesi için suçlandığı bu davada beraatına karar verilmesinin hem adaletin gereği, aynı zamanda da düşünce özgürlüğü açısından alınan mesafenin “bir arpa boyu” olmadığının bir göstergesi olacağına inanıyoruz. Öte yandan savcılarca hala bu tür davaların açılabilmesini insan haklarının açıkça ihlali, hukukun istismarı olarak görüyor; bunca gelişim, değişim iddiasına rağmen ceza yasasını bu tür mayınlardan temizlemeye yanaşmayan Meclisi ise göreve çağırıyoruz.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı