Kapitalizmin Dönüştürme Sürecinde Dindarlık Paneli
Özgür-Der’in her ayın ilk çarşambası düzenlediği “Türkiye’de modern cahiliye üst başlıklı” panellerin, bu ayki konusu “ Kapitalizmin dönüştürme süreci ve Dindarlık” idi. Konuyu Ahmet Kalkan ve Abdurrahman Arslan sundu.
Oturum Yöneticisi Kenan Levent kapitalizmin ne anlama geldiğiyle ilgili tanımları aktardıktan sonra sözü konuşmacılara bıraktı.
Konuyu ilk olarak AHMED KALKAN değerlendirdi. Kalkan konuyla ilgili olarak; müslümanın, muvahhit mü'minin, kapitalizm tarafından değiştilemeyeceğini, Mevlevi derviş ile muvahhit bir mü'min arasında geçen bir hikâye ile anlattı. Hikâyede muvahhit bir Mümin ile Mevlevi derviş karşılaşmışlar. Dervişe sormuş muvahhit Müslüman 'asıl siz ne yaparsınız?' cevap vermiş derviş 'Allah der, döneriz.' Daha sonra derviş sormuş muvahhit Müslümana 'peki siz ne yaparsınız?' cevap vermiş Muvvahit Müslüman 'biz Allah dedik mi bir daha dönmeyiz.'
Kalkan, özellikle Müslümanlar arasında yaygınlaşmaya başlamış olan tüketim kültürüne değindi. Müslümanlık iddiasında bulunup, kaygısızca harcamalarda bulunan kişileri tadına erişecek kadar bir imana sahip olmadıklarını söyledi. Kapitalizmle birlikte insanlar arasında en yaygın konuşulan konunun para olduğunu ve insanların lüks hayata dört elle hatta dört ayakla sarıldıklarını ifade etti. Yiyen fakat doymayan insanların sayısının artığını ve alma hırsının verme zevkini katlettiğini de sözlerine ekledi. Konuşmasının devamında Kalkan, tüketim kültürünün; moda, adet, herkeste var mantığı ile toplumu kuşattığını söyledi. Özellikle kadın tüketicilerin fütursuzca yaptıkları harcamalarla, hayat boyu hiç kullanmayacakları sadece göz zevklerine hitab eden, gereksiz eşya depolama mantığını eleştirdi. Evlerin baş köşelerinde geniş yer kaplayan vitrinlerin gösterişten başka bir şey ifade etmediğini de söyledi. Özellikle evlenecek olan genç kızların eşyaya yönelik aşırı taleplerine de değinip,'bugün en fakirimizin evinde bulunan eşyalara verdiğimiz parayla, belki de asrı saadette bir sahabe hayatı boyunca rahat yaşayabilecekti' dedi.
Kalkan daha sonra eşyanın kötü bir şey olmadığını asıl tehlikeli olanın eşyanın etkisi altında kalmış olan insanın olduğunu belirtti. Dindarlık konusuyla ilgili ise, ilk olarak halk arasında yaygın olan dindar anlayışının ne olduğunu söyledi. Halk arasında dindarlığın, sünnet olup olmadığı bile belli olmayan bir takım nafile olarak da ifade edilen ibadetleri fazlaca yapma olarak anlaşıldığını söyledi. Halk arasında insanların, sarığının veya sakalının uzunluğu oranında dindar görüldüğünü ifade etti. Ve bu mantık beraberinde; dindar ama müşrik, dindar ama kapitalist, dindar ama tağut dostu anlayışlarını getirdi. Ve bu anlayışa sahip kimselerde ise, takva kalpte değil, kalıpta yaşanmaktadır, dedi.
Kalkan daha sonra ise, her ideoloji gibi kapitalizminde bir din olduğunu ve tüm beşeri dinler gibi kapitalizminde nassı red ettiğini söyledi. Sözlerine ilaveten dindarlık ve kapitalizmin tümüyle birbirine zıt olması gerekirken, toplum açısından durumun tam tersi bir anlayışa sahip olduğunu söyledi. Ayrıca toplum açısından dindarlığın birazda ruhbanlık olduğunu, camide dünyevi şeyler konuşulmaz anlayışıyla örneklendirerek ifade etti. Günümüzde sermayenin kapitalistlerin elinde olduğunu ve piyasaya yön verenlerin de bu kimseler olduğunu söyleyen Kalkan, bu çarkın içinde olan bir çok Müslüman iş adamının da, tıpkı bu zihniyet gibi, paranın dini olmaz anlayışı ile helal-haram gözetmediklerini sözlerine ekledi. Kapitalizmin en çirkin şekilde piyasada olduğunu ve zengin fakir herkesin parayı kutsal kitap olarak kabul ettiklerini ve param param diyerek insanların paramparça olduklarını söyledi. Konuşmasının devamında 'Yahudileşme yoluna giden insanımızın nereye gittiğini bilmesi gerekiyor' dedi. Kur'an-ı Kerimde bahsedilen Yahudilik özelliklerinin bir çoğunun bugün, İsraillilerden çok Müslümanlarda olduğunu ilave etti. Sahabe hayatlarını sadece göz yaşartan hikayeler olarak görmememiz gerektiğini ayrıca onların sosyal hayattaki örnekliklerini de dikkate almamız gerektiğini de sözlerine ekledi. Konuşmasının sonunda ise Kalkan, bugün kapitalizmin son demlerini yaşadığını ve artık kapitalizmden boşanmış yeni bir dünya oluşacağını 'her ümmetin bir eceli vardır' ayetini hatırlatarak söyledi. Bir zamanlar büyük etkiler oluşturan ve biranda tarihin çöplüğüne gömülen sosyalizm gibi kapitalizminde tarihin çöplüğüne doğru yöneldiğini söyledi. Sosyalizme karşı olarak doğan kapitalizmi kendisinden sonra büyük bir boşluk bırakacağını söyleyen Kalkan, bu boşluğun ancak İslam ile gereğince doldurulacağını ifade etti. Son olarak ise bu boşluğun bizim ellerimizle doldurulması temennisinde bulunarak konuşmasını noktaladı.
İkinci konuşmacı ABDURRAHMAN ASLAN ise konuyla ilgili ilk olarak, insanların kapitalizmin ideallerini içselleştirmeye başlamasıyla, kapitalist eleştiriyi zenginlik düşmanı olarak algıladıklarını söyledi. Arslan, yeryüzünde insanların zenginlikle kapitalizm aracılığı ile tanışmadıklarını, Kur'an dan zenginlik örneklerini hatırlatarak ifade etti. Özellikle kapitalizmin bile güç yetiremeyeceği muazzamlıkta zenginliklerin olduğunu sözlerine ekledi. Daha sonra ise kapitalizm kavramının iki şekilde ele alınması gerektiğini söyledi. Bunlardan ilkinin, klasik liberal kapitalizm olduğunu ve bu sisteminde daha çok Rönesans sonrasında etkin olup,bugün o dönemin kapandığını söyledi. Bugün ise, neo liberal kapitalizm anlayışının geçerli olduğunu bu anlayışla kapitalizmin nitelik değiştirdiğini sözlerine ekledi. Günümüzün Neo Liberal Kapitalist toplumunu, Kur'an'ın ifadesiyle tekasür toplumu yani çok şeye sahip olmak isteyen ve sahip olduğunda da açlığı giderek artan bir toplum olarak değerlendirdi.
Arslan konuşmasının devamında, "Müslümanların, Neo liberal kapitalist toplumunda yaşarken nasıl bir zihniyet dönüşümüne uğradıklarını, oluşturdukları yeni dindarlık anlayışı ile görmekteyiz."dedi. Daha sonra ise, "bunu küreselleşme, kentleşme, popülerleşmenin neo liberal şartlarında, post modern felsefenin şartlarında, bütün bu karmaşık olayların çekişme noktasında, müslümanlar hem kentleşmekte hemde dönüşmekteler. Yeni bir zihniyet dünyası insanı olarak karşımıza çıkmaktalar. Ve bu zihniyet dünyası, insanı on dört asırlık İslam'ın yaşandığı tarihten farklı yeni bir dindarlık anlayışını karşımıza çıkarmaktadır" dedi. İmanın izafilik karşısında, saflığın melezlik karşısında savunma halinde olduğu felsefi ve kültürel bir zeminde yaşadığımızı söyleyen Arslan, bu ortamı nasıl değiştirmemiz gerektiği noktasında kafa yormamız gerektiğini vurguladı. Konuşmasının devamında ise, bugün batıda toplumun yeniden kurulması için bir uğraşının olduğunu söyledi.
Günümüz Müslümanlarının eşya ile ilişki biçiminde bir sorun olduğunu ifade eden Arslan, sorunun sermaye veya zenginlik olmadığını, asıl sorunun bunlarla hayat arasında kurulmuş olan yanlış ilişki biçimi olduğunu sözlerine ekledi. Elde ettikleri her şeyi mutlak anlamda sahiplenmek isteyen bu anlayış ile Müslümanların zihniyetinin değiştirildiğini söyledi. Bugün sermayenin kendi başına bir amaç olarak ortaya çıktığını ve sermayenin en belirleyici mantığının büyütme mantığı olduğunu, birikmiş her sermayenin kendini yeniden büyütmesi için kullanıldığında ancak o zaman onun bir sermaye olduğunu ve o zaman sahibinden bağımsız bir gücü temsil ettiğini söyledi. Konuşmasının devamında sosyalizmin yaptığı gibi İslam'ın teorik olarak sermayeye olumsuz bir anlam yüklemediğini ifade etti. Daha sonra klasik liberal kapitalizmde, bireyin kendi kendine sahiplik ve tasarruf anlayışına değinen Arslan, İslam'a göre mülkiyetin mutlak sahibinin Allah olduğunu belirtti. Arslan, kapitalizmi genel olarak kendine has, içsel mantığı olan bir üretim tarzı olarak ifade etti. Ancak kapitalizm derken onun liberal ideoloji ile birlikte düşünmemiz gerektiğini ve modern dönemin tarihini liberal ideolojinin tarihi olarak gördüğünü söyledi. Ayrıca Müslümanların, dönüşümünde ilerleme ve kalkınma gibi kavramların da etkisinin olduğunu da sözlerine ekledi.
Kapitalizm neden batıda çok etkili olmuştur?
Arslan, batının bin dörtyüz yıllık tarihinde, mülkiyetsizliğin olduğunu ve mülkün parayla alınan ve satılan bir şey olmadığını 11. yy kadar batıda hiç kimsenin mülk sahibi olmadığını, bütün mülklerin sahibinin kilise olduğunu söyledi. Sunumunun devamında ise batı tarihinde toprağın sekülerleşmesinin Rönesansla başladığını ve Rönesans sonrasında mülksüzlük gibi bir açlıktan çıkan batının, sahip olduğu mülkle nasıl bir ilişki biçimi kuracağını algılayamaması sermayeyi kutsamasına sebep olduğunu ifade etti.
Kent ve şehir arasında bir ayırım yapan Arslan, kentin mekan ve zaman parametrelerini kapitalizmin oluşturduğunu söyledi. 1980' ler den itibaren görsel teknoloji imkanlarıyla bir ihtiyaç algısının oluştuğunu ve bu ihtiyaç algılarının beraberinde doyumsuzluğu da getirdiğini ifade etti.
İlerleyen dakikalarda, neo liberal kapitalizmle yeni bir toplumun oluştuğunu ve üç şeyin işleyiş mantığında bir değişimin söz konusu olduğunu bunların; Demokrasi, Kapitalizm ve Toplum olduğunu da sözlerine ekledi.
Sunumunun son bölümünde ise, Müslümanların kapitalizmin onsuz yaşayamayacağı tüketim biçimine alternatif bir tüketim biçimi oluşturabileceklerini söyledi. "Eğer müslümanlar kapitalizme karşı alternatif oluşturmak istiyorlarsa, hayat biçimlerini ve dolayısıyla tüketim biçimlerini kendilerine göre yeniden ayarlamaları gerekir. Bu çok bireysel bir tercihtir ama kapitalizme de öldürücü yumruktur" ifadeleriyle sunumunu noktaladı.
Aysel AYAR / Haksöz Haber