"Kaostan ve Çatışmadan Devrim Çıkmadı!"
Özgür-Der, her ay düzenlediği "İslami Hareket ve Siyasete Dair Önkabuller ve Gerçekler" üst başlıklı panelinin 7. ncisi yapıldı.
Sol'un Zayıflaması 12 Eylül Faşizminin Neticesi midir? başlıklı aylık panelde oturum başkanlığını Musa Üzer üstlenirken, konuşmacı olarak Murat Aydoğdu ve Bahadır Kurbanoğlu sunumlarını yaptılar.
Musa Üzer yaptığı giriş konuşmasından sonra sözü Bahadır Kurbanoğlu'na verdi.
Bahadır Kurbanoğlu, sunumuna başlamadan önce Usâme bin Laden'in şehadetini selamladı ardından küresel emperyalizmi lanetleyerek konuşmasını sürdürdü. Kurbanoğlu, sunumunu hazırlanırken yaptığı araştırmalarda elde ettiğini sol verilerde de bu konu ile ilgili özeleştirel yaklaşımların çok az olduğunu, sol grupların kendi iç karışıklık ve ayrılıklarının dosyalarına yansıdığının altını çizdi. Konuşmacı, sunumunun ilk bölümünü sol kesimin kendi kaynakları üzerinden yaptı. Özeleştirel sayılabilicek nadir kaynaklarda 12 Eylül'ün sol kesimler için bir bitiş olduğunu sonraki süreçlerin patinaj halinde devam ettiği yorumlarının yapıldığını belirten Kurbanoğlu, sol gruplardaki değerlendirme eğilimlerinin batıcı olduğuna dikkat çekti.
Sol, en radikal olduğu zamanlarda dahi batı dilinden kurtulamamıştır diyen konuşmacı, sol kesimlerde özeleştirel sayılabilecek Mehmet Güneş isminden bir pasajı aktardı: "Solun tarihi net olarak oluşmadı çünkü biz aydınlanma temelli kemalist tarihi benimsedik."
Kurbanoğlu, egemen tarih anlayışının olduğu gibi devrimci söyleme geçtiğini bundan dolayı sol'un en güçlü olduğu süreçte Türkiye toplumuna yabancılaştığını dile getirdi. Konuşmacı, Türkiye sol'unun beslendiği kanatı iki başlıkta tasnifledi : Avrupa'da metropol tezleri ve sömürgeciliğe karşı ulusal cephe.
'70 sonrasında politize olmuş toplumun her kesimi sistem, tehdit edici unsurlar olarak görüyordu diyen Kurbanoğlu,12 Eylül darbesinin salt sol için değil sistem kontrolünden çıkan toplumun damarlarını ezmek için kullanıldığını ifade etti. Konuşmacı, söylemlerini iktidara yönelik yapan sol'un özellikle 27 Mayıs sonrası gençliğini üç slogan ile örtüştürdü: Darbe-sol, darbe-devrim, darbe- gençlik.
Bu grupların ortak beklentisi "değişim"dir diyen Kurbanoğlu, bu değişimin yönü sorgulandığında hepsinin ortak beslendiği damar olarak seküler gidişatın ortaya çıktığını belirtti. Konuşmacı ayrıca ilerici retoriği tartışılmaz olan sol'un 12 Eylül sonrası tanımlamalarının değişmesinin istemlerinin de değiştiği anlamına gelmediğine dikkat çekti. Kurbanoğlu konuşmasının devamında, sol'un nasslarından mütevelli bilimsel dünya görüşünün dünya konjonktüründe handikap halinde olmasının Türkiye sol'una yansımalarını aktardı. Söylemlerini batıdan devşiren Türkiye sol'unun feodal gördüğü topluma yabancılaştığının altını çizen konuşmacı, bunun sebebini geleneklerinde kemalizmin katılığına karşı duran halka sol'un yaklaşımının yine kemalizmin katı dilini kullanıyor olmasında aradı. Sol, iktidara oynadığı için toplumu araçsallaştırmıştır diyen Kurbanoğlu sözlerini, marufu gözetmeyen sol'un toplumsal tabanının eksikliğinin buradan kaynaklandığına dikkat çekerek tamamladı.
Oturup başkanı Musa Üzer, konuşmayı Aydoğdu'ya vermeden önce bir önceki konuşmacının sözlerine şerh düştü.12 Eylül sonrasında pratikte cezaevlerinde örgütlü direniş yoktur söylemlerinin temellinin çok olmadığını belirten Üzer, Dev Sol'un bu süreçte aktif rol oynadığının altını çizdi. Ayrıca yine bu süreçte okullardaki ses getiren ve dikkat toplayan eylemlerin önemli olduğunu söyleyerek konuşmayı Murat Aydoğdu'ya verdi.
Murat Aydoğdu sol'un dünya içindeki genel sürecine bakmanın önemine vurgu yaparak konuşmasına başladı. Sunumuna da önce küresel ölçekteki sürecini tahlil ettikten sonra Türkiye içindeki yansımalarına değindi.
Sol, metodunu bilimselleştirip, ilkeleştirmiştir, diyen Aydoğdu, dolayısıyla sol'un süreç içinde okuyamadığı veya güncelleyemediği ilkeleri vardır, dedi. Değişen dünya konjöktüründe değişen kapitalist yollara karşı marksizmin kendini revize edememesinin sol için bir tıkanıklığa yol açtığını söyleyen Aydoğdu, bundan sonraki süreci, "merkezi yapının yıkılışından fırsat ile çıkmış ayaklanmalar" cümlesiyle değerlendirdi. Sol'un iç dinamikteki söylemlerinin Lenin'in yorumsamaları olduğunu belirten konuşmacı, bunun altında Marks'ın sorgulanamaz algısının yattığına dikkat çekti. Marks'ın "proleterya diktatörya" teşkilatlanmasında devlet geçişti, devlet olunduktan sonra zamanla bu yapı çürüyüp kominen bir yapıya dönüşeceği yorumunun çökmesini "dünya sol'u bunu konuşuyor, Türkiye yansımaları kitlesel değil" diyerek yorumlayan Aydoğdu, entellektüel camia dışında bunu kitle konuşmuyor ve kabul etmiyor dedi.
Türkiye'de toplumsal yapılar yerleşmiş değil, diyen Aydoğdu, kemalizm içinden çıkmış bir sol'u yorumlamaya çalıştığımıza dikkat çekti. Sol'un ilk Türkiye yansımalarında kemalizm sürekli olarak sol ile uğraşmasına karşın sol gruplardan köklü bir kemalizm eleştirisi olmadığını dile getiren Aydoğdu, bunun nedenini ikisinin de aynı damardan beslendiği yorumu ile temellendirdi.
Her iki konuşmacının sık sık vurguladığı başka bir nokta ise sol ayaklanmalarının kitleye yönelik değil, iktidara yönelik olduğuydu. Aydoğdu, sol'un bundan dolayı toplumsal temelinin olmadığını belirttikten sonra süreç itibari ile sol'un şansının olmadığını dile getirdi. Ayrıca 12 Eylül'ün sol'u yıkıcı bir unsur olarak görülmesinin ajite olduğunu belirten konuşmacı, dünya genelindeki diğer sol grupların çok daha büyük ve ciddi darbeler aldığının altını çizdi. Toplumsal temeli olmayan tezlerin iktidar yolunda kaybetmeye mahkum olacağını ifade etti.
Sol tezinde işlenen bir diğer başlığın çatışma olduğunu söyleyen Aydoğdu, bu tezin kendini tam da pozitivist algı ile dokuduğunu kaydetti. Çatışma tezinde, denge bozulur, çatışma artar, boşluk oluşur ve devrimci ruh gelişir. Yine konuşmacı, genelde dünya sol'unda yerel ölçekte de Türkiye'de geleneğin tamamen reddi, çatışmayı öngören mantığın maya tutmaması sonucunda yıkılmaya mahkum kaldığını söyledi. Sol bu durumda iktidar-devlet ile çatışır halde olmalıydı fakat Türkiye içinde bu mümkün değildi diyen Aydoğdu konuşmasının tamamlarken Türkiye sol'unun kemalizmin damarlarından beslenmiş kuşak olduğunun altını çizdi.
Son olarak Musa Üzer, 12 Eylül'ün sol'un damarlarını kestiğine dair iddiaların mağduriyet dolu cümleler olduğunu, Türkiye tarihi içinde sistemin kendine tehdit unsuru olan tüm grup ve ideolojileri yok etme propagandası olduğunu belirterek cümleleri tamamladı.
Haber: Büşra Bulut
Fotoğraflar: Gökhan Ergöçün
Bir sonraki ayın programı:
1 Haziran 2011 Çarşamba 20:00
Kürt Hareketi Diyarbakır Zindanındaki Baskıların Sonucu mudur?
Serdar Bülent Yılmaz – Mesut Onat