İstanbul'da Gazze ile dayanışma gecesi düzenlendi
Özgür-Der tarafından organize edilen programda Gazze için kermes yapıldı ve Gazze’deki gelişmeler hakkında panel düzenlendi.
HAKSÖZ HABER
Yaklaşık üç aydır bütün dünyanın gündemi Gazze. Kitlesel gösteriler, yürüyüşler ve konserlerle insanlık gerçek anlamda bir vicdan intifadası başlatmış durumda. Siyonist çete her geçen gün daha da yalnızlaşırken direniş ise güçleniyor.
Boykot halkalarıyla işgal rejimi ekonomik olarak kuşatılırken kültürel faaliyetlerle de işgal karşısında direnişin ehemmiyeti vurgulanıyor.
Özgür-Der tarafından İstanbul, Fatih'te organize edilen programda Gazze için kermes yapıldı ve Gazze’deki son gelişmeler hakkında panel düzenlendi. Neslişah Sultan Kültür Merkezi'ni dolduran yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen "Gazze gecesi" isimli program kermes ile ilk konuklarına ağırladı. Serkan Akçora ve Ahmet Kerim Artuk tarafından sunumu gerçekleştirilen programın açılış konuşmasında Artuk şu hususları vurguladı:
7 Ekim günü, ümmetin iftiharı Kassam Tugayları ‘Aksa Tufanı’ adını verdikleri bir operasyonla Katil İsrail'i bozguna uğrattı. Siyonistler, Aksa Tufanı'nda uğradıkları büyük zilletin ve hezimetin acısını savunmasız sivillerden, kadınlardan, çocuklardan ve hatta bebeklerden çıkartıyor.
İmanın ve izzetin beldesi Gazze, tüm bunlar yaşanırken sabır ve sebatla direnmeye devam ediyor. Küçük bir coğrafyaya sıkıştırılmış bir avuç Müslüman tevekkül, teslimiyet ve direnişleriyle bütün dünyaya İslam’ı tebliğ ediyor. Bugün bizler İstanbul’dan Gazze’ye bu kutlu direnişe selam göndermek üzere toplandık.
Geliri Gazzeli mazlumlara yollanacak olan kermes program boyunca devam ederken Mehmet Uysal tarafından okunan Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Gazze'deki son gelişmelerin konuşulduğu panel AK Parti MKYK Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay'ın konuşmalarıyla başladı.
Gazze’nin gündemden düşmesine izin verilmemesi gerektiğini vurgulayan Yasin Aktay, Gazze için herkesin elinden gelen tüm imkânları sarf etmesi gerektiğini belirtti.
“Gazze’yi gündemden düşürmemek zorundayız. Eğer ki Gazze gündemden düşerse insanlar ister istemez alışıyor ve yaşananlar normalleşiyor. Şuanda bu konuşma gerçekleşirken 83 gündür Gazze katledilmeye devam ediyor. 22 bin insan katledildi. Enkaz altındakilerin durumu ise henüz bilinmiyor… Yaralı insanların sayısı ise şehitlerin sayısının iki buçuk katı.
Bugün Gazze’de yaşananlar ilk günden farklı değil ancak dünya alışıyor. Herkes yaşananları olağan şeylermiş gibi görmeye başlıyor ne yazık ki. Durumun vahametini düşündüğümüz zaman akıl sağlımızı korumamız dahi zorlaşıyor. Bu sebeple hayatımızın rutinini bozacak işler yapmak zorundayız. Bu tarz etkinlikler bu sebeple önemli bir boşluğu dolduruyor.
Yasin Aktay ortaya koydukları direnişle Gazzeli Müslümanların en büyük teşekkürü hak ettiğine değinirken Gazze’nin öncelikle zihinlerde büyük bir devrim başlattığını kaydetti.
Öncelikle Gazzeli yiğitleri selamlamak gerekiyor. Bizim çocuklarımızın gündemleri ne kadar dünyalık ise Gazzeli çocukların gündemini ise Kur’an belirliyor, direniş ruhu belirliyor. Sizlerin vesilesiyle ben Gazzeli çocukları selamlamak istiyorum. Gazze halkı gerçekleştirdiği Aksa Tufanı ile önce zihinlerimizde bir devrim başlattı. Bu bağlamda ‘tufan’ kelimesi yaşananları özetlemek için çok önemli bir yerde duruyor. Gazze bir gemi gibi başlayan tufanda insanlığı kendisine tutunup özgürleşmeye ve kurtulmaya davet ediyor.
Gazze’nin sebep olduğu devrim daha önce eşi benzeri görülmemiş bir eşiktir. Acısıyla, direnişiyle Gazze insanlığın uyanışına vesile oldu. Bu bağlamda muhafazakâr-dindar çevrelerde Aksa Tufanı’nı karalayıcı yaklaşımların ortaya çıkması oldukça düşündürücüdür. Hiç kimse kusura bakmasın ama Gazzeliler her gün yavaş yavaş öldürülürken Hamas bizleri mi bekleyecekti? Gazzeli Müslümanlar kendi göbeklerini kendileri kesebileceklerini fark ettiler. Şehadet bilinciyle hareket eden Gazzeliler bizlerin de kafasının konforunu yerle bir ederek zincirlerinden kurtarıyor.
İsrail adım adım işgal politikalarını sürdürmeye çalışıyor. Siyonistlerin projelerinde sapma yok. Yerleşimci adını verdikleri hırsızlar Müslümanların mülklerine çökerek gasp ediyorlar. Müslümanların namusuna kast edenlere nasıl cevap verilmesi gerektiğini Hamas göstermiştir.
Siyonist rejimin meşruiyetini sağlamak için harcadığı bütün çabanın yerle bir olduğuna dikkat çeken Yasin Aktay, Aksa Tufanı’nın bütün dünyaya işgali ve direnişi hatırlattığının altını çizerken Ankebut Suresi’nin 21-24 surelerini okuyarak sözlerini sonlandırdı.
İslam dünyasının her yerinde İsrail’i tanımayan devletler bile “normalleşme” adı altında işgali meşrulaştırmayı düşünüyordu. Böyle bir vasatta Hamas’ın Aksa Tufanı’nı başlatmış olması kadar doğal bir hamle yoktur. Aksa Tufanı’nın meşruiyetini sorgulayanlar kendi sekülerleşmiş zihniyetlerini hesaba çekmelidirler.
Zalimlerin varlığı devam ettikçe zulüm düzeni varlığını sürdürdükçe insan olarak yeryüzünde varlığımızı sürdürmek de imkansız hale geliyor. Hepimizi içine çeken bu modern hayatın rutini zalimleri dostlarımız şeklinde bize gösterebiliyor. Kur’an bize cihad, direniş, şehadet öngörürken bizler ise pembe panjurlu evlerde huzurlu bir hayat istiyoruz. Konforlu yaşamlarımız bu şekilde devam ederken bizleri kendine getirecek bir adım direniş ehli Gazze halkından geldi. Bütün insanlara İslam’ın gerçek ruhunu hissettirecek lisan-ı halleriyle bunu yaşatacak olan örneklik Gazze direnişidir o toplum da Gazze halkıdır. Burada konuşarak onların yiğitliklerine ortak olmaya çalışıyoruz ancak bu yeterli değil daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Rabbimiz onlardan razı olsun bizlere de benzer bir ruh nasip eylesin!
İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır. Müminler düşman kuvvetlerini karşılarında görünce, “Bu, Allah’ın ve resulünün bize vaad ettiği durumdur, Allah ve resulü hep doğru söyler” dediler; bu onların ancak imanlarını ve teslimiyet duygularını arttırdı. Müminlerden bazı kimseler Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler, kimileri onun yolunda can verdiler, kimileri de ecellerini bekliyorlar; (vaadlerini) asla değiştirmediler. (Böyle oldu ki) Allah, sözünde duranları sadakatleri sebebiyle ödüllendirsin, münafıkları da dilerse cezalandırsın, dilerse bağışlasın! Allah çok bağışlayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir. (Ankebut, 21-24)
AK Parti Milletvekili ve TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı, Gazze’deki direnişi hatırlatan çabaları kutlayarak sözlerine başladı.
Gazze’yi hatırlamamıza vesilen olan bu programı düzenleyenlere teşekkür ediyorum, Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin. Gazze için yapılan her iş insanlık için yapılmış bir iştir. 7 Ekim’de Aksa Tufanı adıyla Hamas başta olmak üzere Filistin direniş grupları işgal edilmiş Filistin topraklarına bir operasyon başlattı.
Aksa Tufanı ile Filistin’de kimin işgalci olduğu ve işgal edilmiş topraklarda Siyonistlerin varlığını ilelebet sürdüremeyeceğini hepimiz hatırlamış olduk. Aslında Siyonist hareketlerin Sultan Abdülhamid’e gelerek toprak istemeleriyle başlayan süreç günümüze kadar devamı olan sürgün ve katliamlar tarihidir. Filistin halkını sindirerek hedefine ulaşmaya çalışan Siyonistler topraklarını savunurken onurlu ve izzetli bir direniş ortaya koyarak insanlığa örnek oldular.
Abluka altında açlıktan ölmek, şiddetle sindirilerek ölmek ve direnerek ölmek tercihleri arasında Filistinliler hiç düşünmeden direnmeyi tercih ettiler. Korkusuz duruşlarıyla bütün dünyanın vicdanını temsil etmeye devam ediyorlar. Ben insanım diyen herkes de Gazze’ye ilgi duyuyor ve dini, dili, rengi ne olursa olsun Gazze’den yana oluşan müthiş bir birliktelik söz konusu. İnsanlık sıfatını hak edemeyenler ise zalimlere meylederek kaybedenlerden oldular. Sonuç olarak ise Gazze halkının bizlerden beklentilerinin farkında olmak zorundayız. Zulmü engelleyemezsek bile herkese duyurarak kamuoyu oluşturmalı ve direniş ehline elimizden gelen tüm yardımı yapmalıyız.
Turan, Gazze direnişinin şahit olan herkes için bir imtihan olduğunu vurgularken Gazze’yi gündem etmenin önemini hatırlattı.
Gazze bu bağlamda hepimiz için bir imtihandır. Sonuçlardan çok süreçten sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız. Bizler zaferi ümit ediyoruz ve bunun için çaba gösteriyoruz. Vicdanlarımızda gerekli muhasebeleri yaparak bütün imkânlarımızı Gazze’ye sarf etmeliyiz. Bu bağlamda bu programda muhasebenin sonucunda organize edilmiştir. Bugün burada olmak Gazze direnişinin safında olduğumuzun ilanıdır. Ancak hepimiz evlerimize döndüğümüzde Gazze için daha fazla ne yapabiliriz sorusunu kendimize sormak zorundayız.
Bundan böyle insanlık tarihi Gazze’den önce ve Gazze’den sonra şeklinde tasnif edilecektir. Zira Gazze insanlık sınavını doğru verebilenlerle veremeyenler arasındaki kesin bir ayrımdır. Gazze büyük bir fikri dönüşümün miladı olacaktır! Gazze’den alacağımız ibret ve ilhamla geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine kuracağız. Ancak bundan önce Gazze’deki kardeşlerimize yardım etmemiz ve onların hesabını zalimlerden sormamız gerekiyor. Bunun için de Gazze’yi bir an bile olsa gündemimizden düşürmememiz gerekiyor!
Hamza Türkmen direnişin tarihçesi hakkında bilgi verirken Aksa Tufanı’nın yeni bir safha olduğunu belirtti.
Allah’ın rahmeti bereketi Filistinli direniş erlerinin üzerine olsun. Şanlı direnişin köklerinin nereye dayandığını aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. 7 Ekim operasyonu bizler için hatırlatıcı ve uyarıcı bir davetti. Günübirlik malayani konularla kendimizi meşgul ederken 7 Ekim’de yepyeni bir gündeme uyandık. Bu gündem hepimiz için uyandırıcı bir etkiye sahip oldu.
Siyonist ve emperyalist zulme karşı ümmet bilinci ve dayanışmasını dirilten bu operasyon bizler için hayati bir etkiye sahiptir. Siyonistleri ve onları destekleyenlerin yenilmezlik algısını yerle bir eden Aksa Tufanı hepimize çok önemli hususları hatırlatıyor. Aksa Tufanı’nı inşa eden süreci unutmamalıyız. Hamas’ın oluşum ve olgunlaşma süreci tüm İslami yapılar için önem arz etmektedir. Öncelikle İslam toprağı olan Filistin’i nasıl kaybettiğimizi bilmeliyiz.
Osmanlı’nın parçalanış sürecinde Türk ulusu inşa etmek isteyen İttihatçı kadrolar Müslüman memleketlerinin kaybedilmesini birincil sorun olarak ele almadılar. Türkçü, Batıcı lobiler ümmet inancına ve bilincine mesafeliydiler. Benzer şekilde Arap milliyetçilerinin bir kısmının da İngilizlerle işbirliği yapması bölünmeyi kolaylaştırdı.
Ulusçu ve batı medeniyetine öykünen misyonla ile İslamcı ümmet temelli bir düşünce yapısıyla çatışma zaten oldukça derinlerde başlamıştı. İslami bağımsızlık hareketi Filistin meselesine itikadi hassasiyetler yaklaşırken Batıcılar ise yaşananları toprak meselesine indirgiyor.
Hamza Türkmen, ulusçu bakış açısıyla ümmetçi perspektif arasındaki farkın Filistin direnişinin de geleceğini derinden etkilediğini kaydetti.
Arap ulusçularının bir kısmı İngilizlerle işbirliği yaparak dindar Arap halklarına ihanet etmiş ve direniş ruhunu baltalamıştır. Seküler Türk milliyetçileri de benzer bir şekilde Filistin meselesini öncelikli bir konu olarak ele almamıştır.
Yaser Arafat’ın liderliğindeki FKÖ, İsrail’le diyalog kapısını açınca meşruiyeti tanındı. Ancak tanınan bu meşruiyet hiçbir şekilde ciddiye alınmasını sağlamadı. Filistin direnişinde İslamcı hassasiyetler ise direnişin en başında İzzettin el-Kassam ile başlar. Ezher mezunu İzzettin Kassam, Müslüman Kardeşler teşkılatı ile irtibatlı silahlı birlikler kurarak direnişi başlattı. İngilizler tarafından kuşatılarak şehit edilene kadar büyük bir örneklik inşa etti.
Hasan el-Benna önderliğinde Müslüman Kardeşler de İngilizlere karşı cihad hareketi başlatarak silahlı direnişe başladılar. Hasan el Benna da tıpkı İzzettin el Kassam gibi şehit edildi. Aynı okulun bir öğrencisi olan Ahmet Yasin ise Gazze içerisinde mescid halkaları etrafında örgütlenerek direniş için yeni bir safhanın temellerini attı.
Hamza Türkmen, Hamas’ın kuruluş mantığının Filistin halkı ile kopmaz bağlar kurmasını sağladığını ifade ederken Aksa Tufanı’nın ise direnişin ulaştığı gücü kanıtladığını belirtti.
1948 senesinde Siyonist rejimin kuruluşu ve Batı’nın açık desteğiyle Siyonist şiddet ve baskı temellendirildi. Artık Filistin resmen işgal altındaydı. 1967’deki Altı Gün Savaşı ise Filistin topraklarının bölünmesi sürecini hızlandırdı. FKÖ ise bu süreçlerde Filistin halkının temsilcisi olarak kabul edilmeyi İsrail’i tanımak şartıyla razı oldu. Ancak bu durum onun Filistin halkı gözündeki meşruiyetini sorgulatır hale getirdi.
Hamas böyle bir atmosferde Filistin halkının bağrında gelişti ve büyüdü. Elindeki yetersiz imkânları disiplinli bir mücadele metoduyla geliştirerek meşruiyetini her geçen gün artırdı. Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi önderliğinde büyük fedakârlıklarla direnişe yeni bir ivme ve güç kazandırdılar. İştişari zeminler etrafında büyüyen Hamas, 7 Ekim ile ise bütün zalimleri şaşkına çeviren bir şahitlik örneği ortaya koydu. Kassam Tugayları, Siyonist zulüm çarkını yerle bir edecek perspektife sahip olduğunu siyasi, askeri ve iletişim ağlarındaki üstünlüğü ile kanıtladı. Bütün dünya ambargoya rağmen Filistin halkının direnişini konuşuyor ve Kassam’ın işgal rejimine korku salan operasyonları milyonlarca insan tarafından takip ediliyor. Bugün direnişin ulaştığı bu başarı sapanlarla başlayan bir mücadelenin Aksa Tufanı’nda olduğu gibi nehirden denize özgür Filistin ruhuyla ilk günkü gibi canlı olduğunu kanıtlıyor!
Filistinli aktivist Musa Akkari, Siyonistlerin algı operasyonlarının yerle bir olduğunu ve direnişin artık tüm dünyanın gündeminde olduğunu vurguladı.
Gazze’den sizlere selam getirdik. Çok önemli bir süreçten geçtiğimiz unutmayalım. 6 Ekim ile 7 Ekim arasındaki fark dünya için yeni bir milattı. 6 Ekim tarihinde tüm dünya bölgenin en güçlü devletinin İsrail olduğunu kabul ediyordu. Herkes İsrail ile normalleşmenin yollarını arıyordu. Buna karşılık ise İsrail her gün Filistin halkı üzerindeki baskısını artırıyor ve Mescid-i Aksa’yı kuşatıyordu. İsrail kendisi ile alakalı öyle bir fotoğraf oluşturmuştu ki kendisine meşru bir zemin inşa ederek işgalini kabul ettiriyordu.
Hamas’ın liderleri ise ulaşabildikleri herkese zulmün bu şekilde devam etmeyeceğini bildiriyorlardı. Gazze ile Mescid-i Aksa arasının seksen kilometre olduğunu unutan zalimler direnişin bittiğini düşünerek kendi kuyularını kazdılar. İnşa ettikleri duvara ve hava savunma sistemlerine güvenen zalim rejim ve destekçileri küstahça direnişi hafife aldılar. Savaştan önce Gazze’nin etrafını saran işgal koridorunun güçlü bir saldırı karşısında tek başına yedi gün dayanabileceğini öne sürecek kadar komik açıklamalar yaptılar. 7 Ekim altıyı yirmi geçe ise bu hesapların hepsi yerle bir oldu!
Yedi gün dayanabileceği ileri sürülen Siyonist ordunun Gazze tümeni bir buçuk saat içerisinde delik deşik edildi. Tarihin çöplüğüne karışan Gazze işgal tümenini bugün hatırlayan bile yok! Yüzlerce Siyonist rehine alınarak işgalcilere ağır bir hezimet yaşatıldı ve bir buçuk saatte arkasına bakmadan kaçan işgal ordusunun görüntüsü tarihe geçti!
Akkari, Siyonistlerle normalleşme söylemlerinin unutulduğunu artık herkesin direnişi hesaba katmayan söylemleri ciddiye almadığını ifade etti.
Mücahitler operasyonla Siyonistlere ait çok önemli istihbarat bilgilerini de ele geçirdiler. Bugünkü Siyonist vahşet yaşadığı hezimeti ört bas etmek isteyen bir korkaklığın ürünüdür. Sadece bin üç yüz mücahit bir buçuk saatte Siyonistlerin bütün planlarını alt üst etti. Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını en iyi bilenler de bu sebeple Siyonistlerdir!
7 Ekim’den sonra bütün dünya işgal rejiminin ordusunun karşı konulamaz olduğu iddiasını yalan olduğunu görmüş oldu. Artık algılar değişti ve yeni bir hikâye yazılmaya başladı. ABD’nin yardımları olmasa bugün dahi çok farklı bir gerçekliği konuşuyor olurduk. İşgalden bu yana Siyonistler en zayıf günlerini yaşıyorlar. Karşı konulmaz denilen siyonist işgal ordusunun Gazze tümeni mücahitlerin saldırıları karşısında nasıl korkup kaçtı bunu bütün dünyanın hafızasını kazımamız lazım!
6 Ekim’de normalleşmeye çalışanlar 7 Ekim’de bu ahlaksız katillerle tekrardan normalleşme yoluna gidecekler mi? Siyonist rejim yaşadığı krizle artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkında. Hamas’ı bitirmek iddiasıyla Gazze’ye giren Siyonistler bunu başardı mı? Aksine Hamas bir fikir ve mescid hareketi olarak bugün artık daha güçlüdür! İşgalciler rehineleri kurtaracaklarını iddia ettiler. Bunu başarabildiler mi? Aksine rezil olup ‘insani ara’ talep ettiler. Rehineleri öldürmekten başka yol bulamadılar. Bu mücadelenin sonunda yıkılmaz denilen Siyonist duvarda bir delik açıldı. Artık sorumluluk bütün ümmetindir. Mücadeleye destek verelim ve işgal rejimini tarihin çöplüğüne yollayalım!
Program Grup Yürüyüş’ün seslendirdiği ezgiler eşliğinden sona erdi.