Hukuk reformu vaad edip sivil topluma sıkıyönetim getirmek!
Meclise sunulan ‘kitle imha silahlarının yayılması ile terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik kanun teklifi’ne eklenen kimi maddeler konuyla ilgisiz biçimde dernek ve vakıflara yönelik yeni bir baskı mekanizmasının teşkilinin habercisi oldu.
Özgür-Der yayınladığı basın açıklaması ile, AK Parti milletvekillerinin imzası ile TBMM'ye sunulan ‘Kitle imha silahlarının yayılması ile terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik kanun teklifi’ne sokulan bazı maddeleri eleştirdi.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
19 Aralık 2020
Yaklaşık bir aydır iktidar çevrelerinden gelen hukuk reformu vaadlerinin nasıl somutlaştırılacağını merak ederken bir kez daha ters hamle sürprizi ile karşılaştık. Yargı alanında süregelen düzensizliklerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin giderilmesi için atılacak adımları beklerken devlet dışı gönüllü organizasyonların faaliyet alanlarını daraltacak, sivil topluma daha fazla baskı ve kısıtlama getirecek bir düzenlemenin Meclise sevk edildiğini öğrendik.
AK Parti milletvekillerinin imzasıyla Meclise sunulan ‘kitle imha silahlarının yayılması ile terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik kanun teklifi’ne eklenen kimi maddeler konuyla ilgisiz biçimde dernek ve vakıflara yönelik yeni bir baskı mekanizmasının teşkilinin habercisi oldu.
Görülen şu ki mevcut haliyle teklifin kanunlaşması durumunda zaten oldukça sınırlı alanda var olabilen sivil toplum örgütlerinin faaliyet alanları tümüyle daraltılabilecek. İçişleri Bakanlığı dernek yönetiminde bulunan ve haklarında terör soruşturması açılan herkesi görevden alabilecek, kuruluşların faaliyetlerini dondurabilecek. Hatta örneğin bir kuruluş hakkında yayınladığı bir bildiri ya da düzenlediği bir basın açıklaması nedeniyle emniyet raporuna dayanılarak savcılıkça açılan bir soruşturma gerekçe gösterilerek kuruluşun yönetimine kayyım atanabilecek.
Meclise sunulan teklifle Dernekler Kanunu’nda değişiklik yapılarak, zaman aşımı ve benzeri nedenlerle süreler geçmiş veya affa uğramış olsalar bile terör suçlarından mahkûm olanların derneklerin genel kurul dışındaki organlarında görev alamayacakları hükmü getiriliyor. Bu durumda söz konusu kişiler daha önceden seçilmişlerse görevleri bu kanunla sona ermiş sayılacak. Yurt dışından gelen ve yurt dışına yapılacak yardımlara ilişkin çok sıkı kurallar getiren teklif mülki amir izni olmadan yapılacak yardımlarla ilgili olarak ağır para cezaları içeriyor. Düzenleme İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir komisyonla tüm dernekler için risk değerlendirmesi yapılmasını ve buna göre riskli kategoride görülen derneklerin her yıl sıkı bir şekilde denetlenmesini de hükme bağlıyor.
Bu ‘ilginç’ teklif ve içerdiği düzenlemelerle ilgili sorulması gereken pek çok soru var elbette ama öncelikle bu tasarının hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktığını sormak elzemdir. Yetkililer “kitle imha silahlarının yayılması ile terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik” olarak hazırlanan bir kanunda derneklerle ilgili bu tür hükümlerin ne işi olduğu sorusuna cevap vermelidirler.
Belli ki otoriter devlet ve bürokratik tahakküm mantığı burada da devreye girmiştir. İktidar zaten epeyce cılızlaşmış, etkisizleşmiş sivil toplum alanının daha da etkisiz kılınması, kısmen de olsa muhalif bir zemin oluşturabilme potansiyeli taşıyan bu alanın tam bir kontrol altına alınması iştiyakıyla söz konusu yasayı fırsat bilmiştir.
Türkiye’de terör tanımının alabildiğine muğlak bir içeriğe sahip olduğu ve bu kavramı güç sahiplerinin hoşlanmadıkları kesim ve şahıslar aleyhine bir silah gibi kullanabildikleri iyi bilinmektedir. Ayrıca gerek güvenlik sektöründe gerek yargıda dönem dönem terör ithamının ne kadar büyük bir keyfilikle kullanıldığına, bu durumun ne kadar büyük hak ihlallerine yol açtığı da açıktır. Nitekim değişik İslami yapıların, tek bir şiddet eylemiyle irtibatları olmamasına, hatta kategorik olarak bu tarz eylemleri reddettikleri bilinmesine rağmen kimi zaman emniyet kumpaslarıyla, kimi zaman da ideolojik körlük içindeki yargı mekanizması marifetiyle ağır mahkûmiyetlere maruz bırakıldıkları malumdur.
İşte böylesi bir vasatta terör tanımını netleştirmek ve muhalif yaklaşımlara sahip kesimler üzerinde bir baskı aracına dönüşmesini engellemek yerine iktidar mensuplarının bu kavramı daha da esnek ve muğlak hükümlere konu etmelerini anlamak mümkün değildir. Bu noktada iktidar mensuplarına iktidarlarının ‘garantili’ olmadığını hatırlatıyoruz. Kendilerini hiç olmazsa 28 Şubat’ta işlenen sistematik hukuksuzluk ile insanlık suçları üzerinde tefekkür etmeye ve kendi elleriyle bürokratik oligarşiyi azgınlaştıracak düzenlemelerden kaçınmaya davet ediyoruz.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı