“Hak ve Adalet Temelli Her Adımı Destekliyoruz!”
Kürt açılımı noktasında ortaya konan çabaları olumlu bulmakla birlikte mevcut Kemalist-Türkçü sistem kalıcı olduğu müddetçe çözümün nihai olamayacağı gerçeğine dikkat çeken Özgür-Der, adalet ve kardeşlik temelli her adımı desteklediğini açıkladı.
Kürt sorununun temelinde Türkçülük politikasının devletin resmi ideolojisi kılınması olduğu gerçeğine dikkat çeken Özgür-Der, silahlı güçlerin koruması altındaki Kemalist sistemin Kürt sorununun asıl faili olduğuna işaret ediyor. AK Parti Hükümeti'nin sorunu çözme teşebbüsünü ve bu çerçevede DTP heyeti ile görüşmesini olumlu bulan Özgür-Der, Kemalist-Türkçü kimlik dokunulamaz resmi ideoloji tabusu olarak kaldığı sürece esaslı bir çözümün olamayacağı yönünde de uyarıyor.
Çözüm önerilerine ilişkin genel vurguların da yapıldığı açıklamada, Hükümet'in Kürt sorununun çözümü noktasındaki çabalarının geliştirilmesi ve klasik devletçi zihniyetin milliyetçi tepkilerle çözüm sürecini bastırma çabalarına izin verilmemesi gerektiği vurgulanıyor. "Dökülen kanların hesabı sorulmayacak mı?" yaklaşımının da sorgulandığı açıklamada Özgür-Der, adalet ve kardeşlik temelli her adımı destekleyeceğini ifade ediyor.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN
ADALET VE KARDEŞLİK TEMELLİ HER ADIMI DESTEKLİYORUZ!
Türkiye kamuoyu son haftalarda AK Parti Hükümeti tarafından gündeme getirilen Kürt açılımını tartışmakta. Önceki yıllarda da Kürt sorununun çözümü noktasında gündeme gelen öneri ve girişimler ulusalcı-militarist kurumlar tarafından çeşitli provokatif eylemlerle engellenmişti. Bugün için de en önemli sorun Kürt sorununu çözmeye yönelik adımların ulusalcı-militarist provokasyonlarla bloke edilmesidir. Kürt sorununa ebelik edip kronik krize dönüştüren, inkar ve imha politikalarını bütün bir topluma dayatan resmi ideolojinin muhafızları bu çabaları ile kendi iktidarlarını sürdürmek adına dökülen kanın, akan gözyaşının, gasp edilen hakların ila-nihaiye sürmesinden yanadır.Ulusalcı-militarist iktidar sahiplerinin aksine bizler tarifi imkansız acıların dindirilmesi, gasp edilen hakların iadesi adına atılacak her adımı olumlu olarak değerlendiriyoruz. Öncelikle sorunun kaynağı Kürt toplumu ya da dili değildir. Asıl sorun Kürt toplumunu ve dilini inkar ederek, inkara boyun eğmeyenleri imha ve tehcire tabi tutarak Türkçülük politikasının devletin resmi ideolojisi kılınmasıdır. Türk ulusalcılığı siyasetini silahlı güçle ve bu güce payanda kıldığı yargı bürokrasisi ile tek tipleştirmek istediği topluma dayatan Kemalizm aklen, hukuken ve vicdanen asla meşru sayılamayacak 85 yıllık pozisyonunu halen sürdürmek istemektedir. Bütün bir toplumu yukarıdan aşağıya üstelik de devlet eliyle zor kullanarak Türkçü, Atatürkçü, laik-çağdaş vatandaş kalıbına sokma siyasetinin ardında bıraktığı acı tablo gözler önündedir. Bu tabloda yakılmış-boşaltılmış köyler, faili meçhul cinayetler, işkence ve mahkûmiyetler, olağanüstü hal yönetimleri, JİTEM, Ergenekon vs gibi tüyler ürperten sahneler olduğunu gördük, görüyoruz ancak bundan sonra hiçbir surette görmek istemiyoruz.
Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümeti'nin Kürt sorununa yeni bir açılım getireceklerine dair hazırlıkları olduğunu kamuoyuna deklare etmeleri ile başlayan süreci geç kalmış olsa bile önemli ve gerekli görüyoruz. Başbakan Erdoğan'ın Meclis'te temsil edilen DTP'lilere yönelik anlamsız ambargosuna son vermesi ve Ahmet Türk başkanlığındaki bir heyetle Kürt sorununun çözümüne dair atılacak adımlar üzerine görüşme yapması yerinde ve olumlu bir adımdır. Yaşanan soruna taraf olan ve önemli bir toplumsal tabanı olan DTP'nin muhatap alınmaması, üstelik sürekli marjinalize edilmesi çözüme değil krizin büyümesine hizmet etmektedir. Öcalan'ın Kürtçü söylem ve önerilerinin görüşmelerde dayatılmasını kabul etmeyeceklerini beyan edenlerin Kemalist-Türkçü söylem ve önerilerde ısrarcı olması tutarlılık ve iyi niyetten yoksun olacaktır.
Çözüm önerileri noktasında en başta ülkede yaşayan bütün insanların hukuklarını güvence altına alacak anayasa değişikliği ile Türk kimliğinin dayatılmasından vazgeçme, anadilde eğitim hakkı, yerleşim birimlerine eski isimlerinin iadesi ve genel af gibi talepler sayılabilir. Bu noktada bazı çevrelerde dillendirilen "Dökülen kanların hesabı sorulmayacak mı?" yaklaşımının "Daha fazla kan dökülsün!" anlamına geleceği, üstelik bunun bir kısır döngü olduğu da açıktır. Üstelik genel af noktasında ısrarla tepki gösterenlerin binlerce faili meçhulün, yakılıp yıkılan köylerin, işkence ve dayatmaların, bunca acı ve zulmün müsebbibi egemen sistemi işletenleri kimin affedeceğini de izah etmeleri gerekmez mi? Genel affın, devletin lütfu olmadığının altını çizmek isteriz.
Kürt açılımı ve çözümler noktasında ortaya konan çabalar olumlu olmakla birlikte mevcut Kemalist-Türkçü sistem kalıcı olduğu müddetçe çözümün nihai olamayacağı gerçeği de orta yerde durmaktadır. "Ne Mutlu Türküm Diyene!" yazılarının sadece dağlardan değil ders kitaplarından ve hayatın diğer alanlarından da temizlenmesi çözüme katkı sağlayacaktır. Zorunlu eğitim çerçevesinde doğudan batıya bütün okullarda körpecik zihinlerin dimağına her gün askeri törenler eşliğinde şırınga edilen, deli gömleği gibi bütün bir topluma dayatılmaya çalışılan Kemalist-Türkçü kimlik sorgulanamaz, dokunulamaz resmi ideoloji tabusu olarak kaldığı sürece esaslı bir çözüm ancak hayal olur.
Nihayetinde AK Parti Hükümeti'nin Kürt sorununun çözümü noktasındaki çabalarının geliştirilerek devam ettirilmesi gerekiyor. Bu noktada klasik devletçi zihniyetin ve onun sivil uzantılarının milliyetçi, şoven tepkilerle çözüm sürecini bastırma, işlevsizleştirilme çabalarına izin verilmemesi, gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz. Halk daha fazla baskı, şiddet, kan ve gözyaşı değil, adalet, hakkaniyet ve kardeşlik temelinde sorunlara çözüm bulunmasını istiyor.
ÖZGÜR-DER