‘Emperyalizm Algısındaki Tutarsızlıklar’
Özgür- Der’in aylık paneller dizisinin son oturumu ‘Emperyalizm Algısındaki Tutarsızlıklar’ konusu ile Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Harun Çetinkaya / Haksöz Haber
Özgür- Der'in aylık olarak düzenlediği, "Değişim Tekâmül ve Kırılmalar Karşısında İslamcılık" üst başlıklı paneller dizisinin bu yılki son oturumu 'Emperyalizm Algısındaki Tutarsızlıklar'konusu ile Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Konuşmacıları Musa Üzer ve Abdülhakim Özlük olan programın yöneticiliğini Osman Bozkurt'un yurtdışında olup programa katılamaması sebebiyle Mesut Onat üstlendi. Mesut Onat yaptığı giriş konuşmasında, Emperyalizmin daha çok coğrafi keşifler ile birlikte başladığını, Birinci Dünya Savaşından sonra coğrafyamızın Batılı sömürgeciler tarafından işgal edildiğini ve yerli işbirlikçilere teslim edildiğini belirtti. 1945 sonrası durumun değiştiğini ifade eden Onat, dünya genelinde Sovyetler Birliği ve Amerika şeklinde iki bloğun oluştuğunu, 1950- 60'larda coğrafyamızda devrimler meydana geldiğini fakat bunların hepsinin emperyalizmin elinin altındaki egemen güçlerce gerçekleştiğini ifade ederek şunları ekledi:
"Son 4-5 yıldır coğrafyamızdaki halklar ciddi bir dinamizm gerçekleştirdi, despot iktidarlara karşı mücadeleler ortaya koymaya başladılar. Bu süreç içinde Emperyalizme yaklaşımlar farklı şekillerde oldu. Sol- sosyalist kesimlerde Esed'in şebbihalığı şeklinde olurken, İran'ın emperyalizme yaklaşımı Rusya'ya, Çin'e yamanma ya da Yemen'de farklı hesaplara kaymak şeklinde gerçekleşti." Burada Türkiye'de çokça tanınan üstad, yazar, hocalar tarafından emperyalizmin farklı şekillerde tanımlandığını vurgulayan Onat, daha sonra sözü ilk konuşmacı Abdülhakim Özlük'e bıraktı.
Emperyalizmin Şekillendiği Üç Algı
Abdülhakim Özlük, Emperyalist ideolojinin kendisini tanımladığı üç temel unsur olduğunu bunların birincisinde ülkelerin milletlerin uygarlaştırılması ile ilgili bir misyon yüklendiğini belirtti. İkinci hususun siyasi güç ve prestij arzuları, üçüncü hususun ise ekonomik kar hırsı kaynaklı olduğunu ifade eden Özlük, bu üç temel ayak üzerinde emperyalizm kendisini tanımlayıp pratize etmeye çalışıyor diyerek şunları ekledi:
"Bizim Ortadoğu'daki emperyalizm sürecimiz daha çok İngiliz aklı diye tanımlanabilecek bir akılla şekillenmiştir. İngiliz aklın da tek kurşun atmadan devşirdikleri insanlarla, güçlü kapitallerle ülkeleri ele geçirme stratejisi söz konusudur. Yani yaşadığımız ülkeyi düşünürsek eğer, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda İngilizler bir tek kurşun atmadan Lozan Antlaşması ile bu ülkeyi istedikleri sürece sokabilmişlerdir."
Uygarlaştırma süreci ile ilgili olarak, yeni bir hayat tarzı, sekülerleşme, içinde yaşadıkları toplumun değerlerine yabancılaşma üretildiğini ifade eden Özlük, bu anlayış sahiplerinin kendisinden olmayan bir insana en ufak bir yaşam hakkı tanımamak gibi bir yaklaşım içine girdiklerini belirtti. Özlük, sözlerine daha sonra şöyle devam etti: "Bu sürece aykırı hareket eden kişilerin de cezalandırma metodu içerisine girildiğini görüyoruz. İşte Osmanlı'da, Abdülhamit veya Abdülaziz'den başlayan bir süreç, Mısır'da Kral Faruk, Irak'ta 2. Faysal daha yakın tarihimizde Menderes buna örnektir. Ekonomik kar hırsı ile ilgili bu sistem kendine oluşturduğu tekelleşmeler üzerinden zenginler oluşturuyor. Bu güçler sayesinde zenginler mallarına mal katarak daha da güçleniyorlar. Bunların sayesinde zenginleşen bu insanlar süreçte egemen güçlerin sözlerini dinlemek durumunda kalıyorlar, aksi takdirde bu zenginliklerinin ellerinden gideceğini biliyorlar."
Mücadele edeceğimiz gücü öncelikle tanımımız gerektiğine vurgu yapan Özlük, kapitalist egemen yapıya karşı İslami yapıların birlikte hareket etmesi, ortak savunma güçleri oluşturulması gerektiğini söyledi. "Kısa vadeli kazançlardan ve bunların açacağı derin yaralardan daha sonra dönüştürülemeyecek sonuçlardan kaçınılıp, millet, mezhep, ülke çıkarları değil ümmetin çıkarları öncelenmelidir" dedi.
Küresel ve Bölgesel Güçler Karşısındaki Algıdaki Zaaflıklar
Özlük, emperyalizme karşı mücadele ettiğini iddia eden bir takım kesimlerin bu güçlerle işbirliği içine girmek gibi bir şekle büründüklerini, sol kesimin de benzeri bir durum içinde bulduğunu belirterek konuşmasına şöyle devam etti:" Sol Sovyet emperyalizmine laf etmeyen sürekli Amerikan emperyalizmine yüklenen bir algı içerisindedir . İMF'ye karşı olduğunu söyleyenler İMF ortadan kaldırıldığında Kemal Derviş'e övgülerde bulundular. Aynı durum Gezi olayları ile kapitalist güçler tarafından bütün ihtiyaçlarının karşılanması şeklinde gerçekleşmiştir."
Benzeri durumun PKK/PYD gibi Kürt ulusalcı grupların tavırlarında da tebarüz ettiğini vurgulayan Özlük, Rojava hadisesi sonrası bu durumun daha da netleştiğini ve bu kesimlerin Kobani önlerinde 'biji ABD!' diye slogan attıklarını ifade etti. Son kısımda İran'ın da Suriye hadisesi üzerinden emperyalist güçler ile ilişkisine değinen Özlük daha sonra sözü ikinci konuşmacı Musa Üzer'e bıraktı.
Bazı kavramlarla ilgili olarak kavramların kullanım yaygınlığı ve bu kavramları tekelinde bulunduranların kavramların içeriğini sahte, gerçeklikten uzak bir şekilde doldurması sonucu diğer insanların tasavvurlarında meydana gelen çarpıklığa değinen Musa Üzer, emperyalizm kavramında da benzeri durumun olduğunu belirterek şunları ekledi: "Bu kavramın siyasal alanda Marksist-Lenininstlerin tekelinde bulunmasından ötürü emperyalizm kavramının içeriğini genelde biz de onların istediği şekilde doldururuz. Sanki Marksizmin tarihi, Marks'dan, Engels'den başlayan süreç tamemen emperyalizm karşıtı bir süreçtir diye düşünürüz. Oysa emperyalizmle ilgili olarak dünya genelinde muhalif iki kesimin farklı tavırları söz konusudur: Bir tarafta Marksistler, Leninistler, Sol-sosyalistler diğer tarafta ise İslamcılar… Müslümanların tarihine baktığımızda, Müslümanların 100 yıllık tarihleri sömürgecilik, işgal, emperyalizme karşı mücadele tarihidir.
Üzer, bu çerçevede Marksizmin teorisinin emperyalizm savunusu ile dolu olduğunu, pratikte de 100 yıllık tarihlerinde emperyalizme karşı çıkışları olmakla birlikte bugünkü süreçde olduğu gibi emperyalizmin işbirlikçisi konumunda olduklarını söyledi.
Emperyalizmin Tarihi ve Çarpık Yaklaşımlar
Emperyalizmin bir anlamda Dünya'yı açıklama biçimi olması sebebiyle kavramın önemine vurgu yapan Üzer, "Fakat kimin emperyalist , neyin emperyalizm olduğu meselesi ise kişilerin ideolojik bakış açısına göre şekilleniyor" dedi. Emperyalizmin en açık haliyle bir devletin ya da topluluğun diğer bir devletin ya da topluluğun toprağına, yeraltı ve yer üstü kaynaklarına, emeğine el koyma, onlar üzerinde tahakküm kurma şeklinde tanımlanabileceğini söyledi. Sonrasında emperyalizm tanımlarının ideolojik bakış açılarına göre farklılaşabildiğini ve bu yüzden kimileri nazarında Çin, Rusya gibi bazı ülkelerin ne yaparlarsa yapsınlar emperyalist sayılmadıklarını buna karşı Müslümanlar, İslami hareketlerin ise emperyalizme karşı mücadele etmelerine rağmen bir türlü antiemperyalist olamadıklarını belirtti.
Emperyalizm kavramının 1970'lerde ilk kullanılmaya başlandığında olumlu anlamda kullanıldığını, John Hobson'ın 1902'deki öngörüsünde emperyalizmin ileride iyi bir içeriğe sahip olacağını belirttiğini ama daha sonra bu tezin doğru çıkmadığını ifade etti. Kavramı esas şöhrete kavuşturan kişinin Lenin olduğunu belirten Üzer, bugünkü Avrupa sosyal- demokratlarının atası olarak görülebilecek Alman Sosyalist lider Kautsky'nin emperyalizmi kapitalizm ile ilişkilendirmeden tanımladığını buna karşı Lenin'in "Emperyalizm: Kapitalizm'in en yüksek aşaması" broşürünü yayınlayarak Kautsky'ye çok sert çıktığını ve onu döneklikle suçladığını, Lenin'e göre emperyalizmin kapitalizmin nihai aşamasını teşkil ettiğini söyledi. Lenin'in bu emperyalizm tanımının entellektüeller ve sosyalistler arasında daha fazla rağbet gördüğünü, Lenin'in ortaya koyduğu şemada " uluslararası tröstlerin" rekabetinin bir iç savaş- kriz doğuracağı, oradan da devrimci durumun doğup devamında sosyalizme geçileceği şeklinde bir öngörüsü olduğunu ve sosyalistlerin bu şemayla dünyadaki siyasal- toplumsal olayları izah ettikleri için her hadiseyi kapitalizmin krizi olarak yorumladıklarını belirten Musa Üzer bu çizginin de Marksist- Lenininst- Stalinist- Troçkist-Maoistlere tekabül ettiğini bu grupların dünyadaki siyasal- toplumsal gelişmeleri, tahlil etmeden olguları hiçe sayarak bu ezber ve şemaya göre değerlendirdiklerini hatırlattı. Üzer, Birinci Dünya savaşı itibariyle Kautsky'nin görüşünün hakim duruma geldiğini ve Kautsky gibi Avrupa'daki işçi sınıfının da Birinci Dünya Savaşı'nda sınıf çıkarlarını bir kenara koyarak kendi ülkelerini desteklediklerini, Lenin'in de bundan sonra yüzünü doğu toplumlarına çevirdiğini söyledi. "Marksizmin tarihi aslında Lenin'le başlamıyor Marks ve Engels ile başlıyor, Marksizmin temel kitabı Komünist Manifestoda emperyalizmin olumsuzluğu hakkında bir ifade yer almıyor." diyerek konuşmasına devam etti. "Hatta burada gelişmiş ülkelerin geri kalmış ülkeler üzerindeki tahakkümü emperyalizm olarak tanımlanmıyor ve buna bir medeniyet transferi olarak bakılıyor. Bundan dolayı Engels, Cezayir'in Fransızlar tarafından işgalini destekliyor, aynı şekilde Hindistan'ın İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra Marks bununla ilgili kitap yazıyor ve bu işgalin Batı toplumunun değerlerinin Asya'ya taşınması için bir araç olduğunu belirtiyor."
Üzer, konuşmasında kültür emperyalizmine de değinerek, bu emperyalizm biçiminin daha çok Frankfurt Okulu'nun kültür emperyalizmi tanımlamasıyla ile gündeme geldiğini söyledi. Bir ülke ya da topluma ait kültürel ögelerin başka bir topluma dayatılmadan, gönüllülük esası üzerinden kabul ettirilerek yürüyen Kültür Emperyalizmi konusunda Müslümanların daha muhalif, daha direngen olabileceklerini ifade etti. Bu durumun Müslümanların öz-güçlerinden ziyade inançları olan İslam'ın yani Kuran ve onun hayata aktarılması olan Resullulah'ın sünnetinin hayatın her alanına şamil yapısından kaynaklandığını sözlerine ekledi.
Kültür Emperyalizminin bencil, tekelci olmadığını yayılarak çoğaldığını, siyasal- ekonomik emperyalizm de siyasal gücün ya da sermayenin bir yerde temerküzü sözkonusuyken kültür emperyalizmin de ise tahakkümün kültürel-ahlaki değerlerin diğerleriyle paylaşılmasıyla sürdürüldüğünü vurgulayan Üzer, bunun da zaten kültürün tanımında yer aldığını biliyoruz, dedi. Daha sonra Musa Üzer, Kültür emperyalizminin aynı zamanda bir yaşam tarzı liderliği olduğunu bilgi, sanat, edebiyat, gündelik hayat, kişisel gelişim, dindarlık tezahürleri, kitle iletişim araçları, medya, ahlak, özgürlük, birey, cemaat gibi birçok konuda yaşanılan olumsuzlukların, özellikle Müslümanların tartıştıkları bazı önemli konuların Kültür Emperyalizmiyle ilgili olduğunu ifade etti.
Modern dönemde daha çok baskı dayatma söz konusuyken post-modern dönemde daha çok kişinin arzuları, dürtüleri harekete geçirilerek kültürel bulanıklığa düşürüldüğünü belirten Üzer, en nihayetinde Kültür Emperyalizmine de en fazla karşı koyabilecek kişilerin de Müslümanlar olduğunu, bu anlamda Türkiye'de sol-sosyalist unsurların durumunda gözlemlenebildiği gibi sosyalistlerin kültür emperyalizmine bir itirazları olmadığını, bu alanda emperyalistlerle işbirliği içinde olduklarını hatta kültür emperyalizminin taşıyıcısı ve militanı olduklarını ifade etti.
Musa Üzer son olarak İmanuel Wallertstein'ın temsilcisi olduğu dünya sistemi teorisinin müslümanların muhayyilesinde yol açtığı yaraları söze konu etti. Üzer, kısaca dünya sistemi teorisine göre dünyadaki bütün siyasal-toplumsal hadiselerin bir dünya sistemi içerisinde anlamlandırıldığını ve müslümanların öznesi olduğu bütün gelişmelerin dünya sisteminin lehine gerçekleştiği söylenerek müslümanların yapıp ettiklerinin önemsizleştirildiğini belirtti. Dünya sistemi teorisinin savunucularının "Hamas'ı Siyonister kurdu, El Kaide'yi Amerika ortaya çıkardı, Ak Parti BOP'un bir neticesi" diyerek Müslümanların bütün çabalarını hiç mesabesine indirdiği belirten Üzer bu teorinin töhmet altında bıraktığı Müslüman grupların dünya sistemi teorisinin kendileri hakkında söylediklerini yalanlayıp diğer Müslüman gruplar hakkındaki suçlamalara itibar ettiklerini "Çoğu Ak Partiliye göre El Kaide Amerika'nın ortaya çıkardığı bir güç, bir El Kaideliye sorarsanız da Ak Parti BOP'un ürünü bir parti" şeklindeki mevcut durumun değişmesi gerektiğini bütün Müslüman grupların kendileriyle aynı çizgi de olmasa bile diğer Müslüman gruplar hakkında bu tür ithamlardan kaçınmaları gerektiğini söyleyerek sözlerine son verdi.
Program soru- cevap faslı ardında sona erdi.