Eğitimdeki Çürüme; Resmi İdeolojinin Taşeronları Eliyle Derinleşiyor!

Eğitimdeki Çürüme; Resmi İdeolojinin Taşeronları Eliyle Derinleşiyor!

Eğitim, bir ülkede yaşanan sorunları aşmanın en önemli araçlarındandır. Oysa Türkiye’de eğitim, resmi ideolojinin ihdas etmeye çalıştığı "insan tipi"ni üretmenin mekanizması olarak algılanıyor.

Eğitimdeki Çürüme; Resmi İdeolojinin Yök, Tüsiad, Eğitim-Sen Taşeronları Eliyle Derinleştiriliyor

Eğitim, bir ülkede yaşanan sorunları aşmanın en önemli araçlarındandır. Oysa Türkiye'de eğitim, resmi ideolojinin ihdas etmeye çalıştığı "insan tipi"ni üretmenin mekanizması olarak algılanıyor. Başından beri tek tipleştirici anlayışın hakim olduğu zorunlu eğitim sistemi, bu sebepten dolayı sorunların çözüm aracı değil bizatihi sorunun kendisi haline dönüşmüştür.

7 yıl aradan sonra 13-17 Kasım tarihlerinde 17. kez toplanan MEB'in en yüksek danışma kurulu, Eğitim Şura'sında yaşanan tartışmalar, ülkenin ve eğitimin durumunu gözler önüne sermesi açısından faydalı olmuştur.

Tarafların birbirlerini "siyasi", "ideolojik" olarak suçladıkları Şûra'da sorunun temeli olan resmi ideolojinin dayatmacı zihniyeti hiç tartışılmadı. Ülkede yaşanan kimliksizlik, yolsuzluk, şiddet ve ahlaksızlığın eğitimle ilgisi gündeme bile alınmadı. Bu ülkede sırf İslami kimlikleri nedeniyle eğitim haklarınan mahrum bırakılan on binlerce gencin durumu ise her zaman olduğu gibi görmezden gelindi.

Türkiye'de Tevhid-i Tedrisat'tan beri eğitimin sistemine yöneltilen her eleştiri, "Eğitim, siyasi mülahazalardan arındırılmalı." denilerek yargılanıyor. Oysa başından beri eğitim, resmi ideoloji çerçevesinde örgütlenmiştir. Dolayısıyla var olan sistem zaten alabildiğine siyasi ve maksimum düzeyde ideolojiktir.

Beş gün süren toplantılara meslek liselerine uygulanan katsayı tartışması en önemli gündemdi. Şûra Alt Komisyonu'nda 4'e karşı 66 oyla kabul edilen katsayının tamamen kaldırılması kararı, militarizmin temsilcileri tarafından yükseltilen tehdit dolu tepkiler üzerine Genel Kurul'da yumuşatılarak "okulun devamı niteliğindeki alanlara geçişte mevcut katsayı farkının kaldırılması ve ek puan verilmesi" şeklinde değiştirildi.

Eğitimin niteliği ve sınav sisteminin tutarlılığı bir tarafa tek başına "katsayı" sorunu bile durumun ne kadar vahim olduğunun kanıtıdır. En temel hukuk kuralı olan "suçun bireyselliği" ilkesi bu sistemde yok sayılmaktadır. Öğrenciler sadece kendi başarılarından sorumlu değil, arkadaşlarının başarısızlıklarıyla cezalandırılmakta ya da başarılarıyla ödüllendirilmektedirler.

İlköğretimden sonra hasbelkader bir alanı seçen çocuk, hayatı boyunca bu alana mahkum edilmektedir. Alanlar arası geçişin engellendiği bu sistemde binlerce genç, istemediği alana yönlendirilirken binlerce yetenek yok edilmektedir.

17. Milli Eğitim Şurası; "hak, adalet, özgürlük, bilimsellik" gibi söylemleri sürekli dillendiren TÜSİAD, Eğitim-Sen, ÇYDD gibi sözde sivil toplum örgütlerinin çifte standardını bir kez daha göstermiştir. Gücünü halktan değil resmi ideolojiden alan bazı sendikalarla sermayedarların, dayatmacı politikaların sürdürülmesi hususunda kendi kutsallarını çiğnemekten de geri durmamaktadırlar. "Bilimsel ve akademik" yaklaşım maskesiyle dayatmacılığın, zorbalığın sürdürülmesine destek olmaktadırlar.

Bu şûrayla hükümet yetkililerin sık sık dillendirdikleri toplumsal mutabakatın, meslek ve imam hatip liselerine uygulanan "katsayı" zulmünün giderilmesi hususunda oluştuğu anlaşılmıştır. Hükümet artık bu mutabakatın gereği olarak katsayı uygulamasını tamamen kaldırıp sınav sistemini yeniden düzenlemeli, en azından her öğrencinin cevapladığı soru oranında puan alacağı ve istediği bölümü seçebileceği bir sistem getirmelidir. 

Zaten tavsiye niteliğinde olan Şura kararlarını YÖK'ün hiçbir şekilde ciddiye almayacağı açıktır. Hükümet, bin dereden su getirerek YÖK'ü razı etme tavrından vazgeçmelidir. YÖK, "bilimsellik" üzerine değil darbe şartlarında ihdas edilmiş bir kurumdur. Öyleyse yapılması gereken her halükarda sorun olduğu açık olan bu kurumun kaldırılması ve darbeci mantığın tasfiye edilmesidir.

Hükümetin önünde her zaman ki gibi iki seçenek var. Ya sesi fazla çıkan zorba azınlığı susturmak için mevcut haksızlıkları sürdürecek ya da halkın başından beri talep ettiği temel hakların yanında yer alarak gerekli düzenlemeleri yapacaktır. Adalet ve ahlak; zorba azınlığın dayatmalarına son vermeyi ve temel hak ve özgürlüklerin ayrım yapılmaksızın tüm hak sahiplerine teslim edilmesini gerekli kılıyor. Hükümet gelinen noktada zorbaların dayatmalarına boyun eğmek veya halkın haklı taleplerini savunmak gibi iki tercihten birini seçmekle karşı karşıyadır.

AK Parti Hükümeti eğitimde yaşanan yozlaşma ve çürümelerin önünü almak için TÜSİAD, YÖK, Eğitim-Sen, ÇYDD vb bürokratik oligarşinin aktörleri veya taşeronları karşısında  ezilmemek ve halkın hukukunu ezdirmemekle mükelleftir. Çünkü eğitimde yaşanan bu muazzam çürüme; kimi kapitalist kimi Kemalist, kimi muhafazakar kimi de sol tandanslı olup resmi ideolojiye tapınır derecede tutkun kurumların gayretleriyle hızla büyümektedir. Eğitimdeki dolayısıyla toplumsal yapıdaki çürümenin önüne geçmenin temel şartı hem resmi ideolojiyle hem de bu ideolojinin taşeronlarıyla hesaplaşmaktan geçiyor.

Hülya ŞEKERCİ

Özgür-Der Genel Başkanı

Önceki ve Sonraki Haberler