Danıştay Protestosunda Fatih'ten Beyazıt'a Yüründü
Danıştay’ın YÖK’ün katsayı düzenlemesini yürürlükten kaldıran kararı Fatih’ten Beyazıt’a yapılan yoğun katılımlı coşkulu bir yürüyüşle protesto edildi: “Darbeci Baro, Zorba Danıştay!”
İstanbul Barosu'nun başvurusuyla YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı eşitsizliğini kaldıran düzenlemesinin yürürlüğünü duran Danıştay 8. Dairesi'nin kararı çok sayıda kuruluşun katılımıyla protesto edildi. Başta Özgür-Der ve Mazlumder olmak üzere Fatih PTT'de toplanma çağrısı yapan kuruluşlar, buradan Beyazıt Meydanı'na kadar yürüyüş yaptılar. Eylem, 13.00'te, TBMM'ye haksızlığın ve eşitsizliğin giderilmesi için derhal yasal ve anayasal değişikliklerin yapılmasını talep eden bir mektubun Fatih PTT'den gönderilmesinin ardından başladı.
Fatih Fevzipaşa Caddesi'nden Vezneciler'e kadar uzun bir kortej oluşturarak caddeyi trafiğe kapatan topluluk "Danıştay Ancak Yürütmeyi Durdurur! Eşitlik ve Adalet Yürüyüşümüzü Durduramaz!", "Yargı Oligarşisi Halkın İradesini Teslim Alamaz!", "Danıştay Zulmüne Hayır!", "Katsayı Adaletsizliğine Hayır!", "Adaletsizlik İçin 3'ü Bir Arada: CHP Barosu Danıştay" yazılı pankartlar açarak ve sloganlar atarak Beyazıt Meydanı'na kadar yürüdüler.
Çeşitli imam hatip liselerinden öğrencilerin yoğun katılım gösterdiği eyleme diğer meslek liseli öğrenciler de destek verdi. Eylem boyunca "Danıştay Eşitlik ve Hukuku KAFES'e Tıktı!", "Danıştay Darbesine Hayır!", "Hani Katsayı Konusunda YÖK Yetkiliydi?", "Yargıtay Hukukun Değil, 28 Şubat Zorbalığının Hamisidir!", "İslam Düşmanı Yargı Bürokrasisi!" vb. yazılı dövizler taşındı.
Eylemde bir konuşma yapan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, "Birileri bize diyor ki, ortada yargı kararı var, kabullenin! Evet, yargı kararı var ama bu karar hukuka, adalete, ahlaka, vicdana uygun değil! Sırtlarına kara cübbeleri geçirmiş birileri yüksek masaların arkasına geçip, Müslümanlara karşı biriktirdikleri ideolojik kinlerini, öfkelerini karar haline getirince ortaya çıkan şey hukuk olur mu?" dedi. "Bir zamanlar Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı kanunlar ne kadar hukuka uygunsa; Amerika'da siyahileri ötekileştiren yasalar ne kadar hukuka uygunsa; Güney Afrika'da apartayd (ayrımcılık) rejiminin ırkçı uygulamaları ne kadar hukuka uygunsa; Filistinlilere işkenceyi meşru gören Siyonist İsrail'in kanunları ne kadar hukuka uygunsa, bu karar da ancak o kadar hukuka uygundur!" şeklinde konuşan Rıdvan Kaya, "Kimse bu saçmalıklara, bağnazlıklara saygı duymamızı beklemesin!" diyerek, hukuka zerre miktarı saygısı olan herkesin bu dayatmalara tavır almak zorunda olduğunu ifade etti.
Konuşmasında Danıştay'ın hukuksuzluklarına da yer veren Rıdvan Kaya, Danıştay'ın Ergenekon'la dayanışmasını gözler önüne serdi. "Nasıl darbeciler halkın iradesini yok sayıp, iktidarlarını gerekirse zorla, zorbalıkla sürdürme hesabı içinde iseler; yüksek yargı da verdiği kararlarla halkın genelini mağdur eden, ona zulmeden uygulamaları ne hukuk, ne mantık dinlemeksizin dayatma çabası içindedir." diyen Kaya, YÖK'ü, Hükümet'i, Meclis'i bu hukuksuzluklara karşı tavır almaya ve yargı oligarşisini geriletmeye yönelik acil adımlar atmaya; kamuoyunu da bu zorbalıklara karşı tepki göstermeye çağırdı ve sözlerini şöyle noktaladı: "Bir kere daha hatırlatıyoruz ki, dayatmalar karşısında asla yılgınlık göstermeyeceğiz; biliyor ve inanıyoruz ki, haklıyız, güçlüyüz ve Rabbimizin yardımıyla inşallah biz kazanacağız!"
Rıdvan Kaya'nın konuşmasının ayrıntılı metni aşağıdadır.
Ardından Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, Danıştay'ın verdiği kararı İstiklal Mahkemeleri'ne benzetti. Yargı bürokrasisinin silahlı bürokrasiden brifing aldığına dikkat çeken Sarıyaşar, halkın ve halkın İslami değerlerinin yok sayıldığını belirtti. Bu kararın tam anlamıyla sınıfsal bir ayrımcılığa hizmet ettiğini belirten Sarıyaşar, bunun 28 Şubat sürecinin sayısız zorbalık örneklerinden biri olduğunu ifade etti. Sarıyaşar "Adaleti sağlamayan bir yargı kararı hukuksuzdur." Diyerek konuşmasını noktaladı.
Eyleme katılan imam hatipli öğrenciler de kısaca görüşlerini aktardılar. Sevde Okur isimli lise son sınıf öğrencisi, dayatılan yasakları asla kabul etmeyeceklerini ve eğitim haklarının gasp edilmesine karşı mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Yine imam hatip liselileri temsilen bir erkek öğrenci de Müslüman kimliklerinin gerektirdiği gibi yaşamaktan asla vazgeçmeyeceklerini belirterek, "Haklarımız için gerekirse okulumuzu bırakırız!" dedi. Genelkurmay'ın ve yargı cuntasının kendilerini teslim alamayacağını söyleyen öğrenci, herkesi taleplerimizin arkasında durmaya çağırdı.
Eylem için hazırlanan ortak basın bildirisi Bakırköy İmam Hatip Lisesi'nden Nurcan Gönül tarafından okundu. Bildirinin tam metni aşağıdadır.
Eyleme destek veren Grup Yürüyüş de yeni şarkıları "Ergenekon"u seslendirerek, darbeci paşaları, inancımızı ve değerlerimizi "kafes"lere tıkmak isteyenleri, yüksek yargı bürokrasisini, darbesever kesimleri protesto etti. Grup Yürüyüş, toplulukla hep birlikte "Özgürlük Türküsü"nü de seslendirdi.
Yürüyüş ve basın açıklaması boyunca "Kahrolsun Yargı Despotizmi!", "Cübbeli Darbe Düzenine Son!", "Darbeci Baro, Zorba Danıştay!", "Halkın Düşmanı Darbeci Yargı!", "Ne Danıştay Ne Genelkurmay Kafesler Bizi Yıldıramaz!", "Darbeciler Yenilecek Direnenler Kazanacak!", "Diktatör Danıştay!", "Eşitlik Adalet Özgürlük!", "İmam Hatip'e Uzanan Eller Kırılsın!", "Uyan Diren Özgürleş!", "Üzülme Gevşeme Allah Bizimle!", "Müslüman Uyuma Öğrencine/Haklarına Sahip Çık!", "Cuntaya Hayır Eğitime Özgürlük!", "Direniş Adalet Özgürlük!", "Kahrolsun Laik Diktatörlük!", "Yaşasın Başörtüsü Mücadelemiz!", "Müslüman Zulme Boyun Eğemez!", "Zulme Karşı Direneceğiz!" şeklinde sloganlar atıldı, tekbirler getirildi.
HAKSÖZ-HABER
Fotoğraflar: Muharrem Baykul / Haksöz-Haber
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'nın Konuşmasından Ayrıntılar:
Hukuktan Nasipsiz Danıştay Kararları Yürüyüşümüzü Durduramaz!
Geçtiğimiz yıl Meclis herkesin kamu hizmetlerinden eşit yararlanmasını içeren bir anayasa değişikliği yapmıştı. Başörtülüler de üniversiteye girebilecek diye AYM bunu iptal etti. Konuyla ilgili burada yaptığımız basın açıklamasında bu kararla ilgili olarak artık söylenecek söz kalmadı "çüş diyoruz" demiştik, savcılık soruşturma açtı!
Yine benzeri bir durumla karşı karşıyayız! Bu hukuksuzluk, vicdansızlık, mantıksızlık karşısında söylenecek söz başka ne olabilir ki?
Birileri bize diyorlar ki, ortada yargı kararı var, kabullenin! Evet, yargı kararı var ama bu karar hukuka, adalete, ahlaka, vicdana uygun değil! Sırtlarına kara cübbeleri geçirmiş birileri yüksek masaların arkasına geçip, Müslümanlara karşı biriktirdikleri ideolojik kinlerini, öfkelerini karar haline getirince ortaya çıkan şey hukuk olur mu?
Bir zamanlar Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı kanunlar ne kadar hukuka uygunsa; Amerika'da siyahileri ötekileştiren yasalar ne kadar hukuka uygunsa; Güney Afrika'da apartayd (ayrımcılık) rejiminin ırkçı uygulamaları ne kadar hukuka uygunsa; Filistinlilere işkenceyi meşru gören Siyonist İsrail'in kanunları ne kadar hukuka uygunsa, bu karar da ancak o kadar hukuka uygundur!
Kimse bizden bu saçmalıklara, bağnazlıklara saygı duymamızı beklemesin! Bilakis hukuka zerre miktarı saygısı olan herkes bu dayatmalara tavır almak zorundadır.
Danıştay'ın hukukla ne kadar ilgili olduğunu kısaca hatırlamakta yarar var:
→ 2005 yılında Danıştay yetki YÖK'te demişti. Şimdi YÖK'ün yetkisini yok sayıyor.
→ Bu Danıştay Açık Lise öğrencilerine dahi başörtüsü yasağı getirmişti.
→ Okulda idareci konumundaki bir bayana sokakta bile başörtülü gezemezsin diyen kararın altında da Danıştay imzası vardı.
→ Kuran Kurslarına belediyelerin yakacak yardımını engelleyen karar da Danıştay'a aitti.
→ Danıştay Başsavcılığı makamını işgal eden kişi açıkça darbe övgüsü yapmış, seçilmiş bir Başbakanın idam edildiği bir hukuksuzluğu coşkuyla karşıladıklarını beyan etmişti.
→ Darbecilik konusunda Danıştay o kadar tutarsız bir konumda ki, daha yakın bir süre öncesinde Danıştay saldırısının 3. yıldönümü dolayısıyla düzenlene törenlerde Danıştay Başkanı Mustafa Birden Anıtkabir özel defterine Danıştay eyleminin laik cumhuriyeti hedef alan bir saldırganlık olduğu yalanını yazabilmiştir. Bu eylemin Ergenekon işi olduğu bunca açık delille ortaya çıkmışken, Danıştay Başkanının bu sözleri Ergenekon'u örtme, Ergenekon'la dayanışma değil de nedir?
Gerçekten de Danıştay'ın süreklilik içinde ortaya koyduğu tavırlar Ergenekoncuların, darbecilerin mantığından farklı değildir. Nasıl darbeciler halkın iradesini yok sayıp, iktidarlarını gerekirse zorla, zorbalıkla sürdürme hesabı içinde iseler; yüksek yargı da verdiği kararlarla halkın genelini mağdur eden, ona zulmeden uygulamaları ne hukuk, ne mantık dinlemeksizin dayatma çabası içindedir.
Oysa artık bu zorbalıkların bir işe yaramadığı anlaşılmalıdır. Bu dayatmalar zorbaların tükenişini geciktiremez. YÖK'ü, Hükümeti, Meclisi bu hukuksuzluklara karşı tavır almaya ve yargı oligarşisini geriletmeye yönelik acil adımlar atmaya; kamuoyunu da bu zorbalıklara karşı tepki göstermeye çağırıyoruz.
Ve bir kere daha hatırlatıyoruz ki, dayatmalar karşısında asla yılgınlık göstermeyeceğiz; biliyor ve inanıyoruz ki, haklıyız, güçlüyüz ve Rabbimizin yardımıyla inşallah biz kazanacağız!
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
YARGI DESPOTİZMİ
EŞİTLİK ve ADALET YÜRÜYÜŞÜMÜZÜ
DURDURAMAZ!
27 Kasım 2009
Danıştay 8. Dairesi yine çok tartışmalı bir karara imza attı ve YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı eşitsizliğini kaldıran düzenlemesinin yürürlüğünü durdurdu. Bürokratik tahammülsüzlük rejiminin eğitim alanında da kör bir taassupla sürdürülmesi anlamına gelen bu kararın hiçbir hukuki mesnede dayanmadığı gayet açıktır. Danıştay'ın önceki kararlarının tam zıddı yönde bir karara imza atması ve kendisiyle çelişmekten de kaçınmaması resmi ideolojik bağnazlıkla hareket etmenin yol açtığı sefaletin bir göstergesi olmuştur. Daha temelde ise bu karar, Türkiye'de yüksek yargının hakla, hukukla, halkla kavgalı olduğunun yeni bir belgesi olarak karşımızdadır.
Aynı sınava giren ama farklı liselerden mezun öğrenciler arasında katsayı adaletsizliğini gidermeye yönelik bir düzenlemeyi iptal edenler "bazılarının daha eşit" olduğu bir düzen arzusu içinde olduklarını ispatlamışlardır. Nitekim bu süreçte YÖK düzenlemesinin iptali talebiyle konuyu Danıştay'a taşıyan İstanbul Barosu Başkanının kendisine yöneltilen eşitsizliği sahiplenme eleştirisine cevabı asla unutulamaz! Aynı zamanda darbeci Ergenekon çetesinin yılmaz savunuculuğu misyonuyla da temayüz eden İstanbul Barosunun Başkanı "eşitlik ancak eşit insanlar arasında olur" dememiş miydi? İşte Danıştay 8. Dairesi de verdiği kararıyla halkın bir kesimini diğeriyle eşit görmediğini; bir kesimin yararlandığı haklardan diğerlerinin de eşit şartlarda yararlanmasını uygun bulmadığını ortaya koymuştur.
Danıştay'ın tutumu aynı zamanda sınıfsal bir ayrımcılık da içermektedir. Genelde yoksul ailelelerin çocuklarının devam ettiği Meslek Liseleri açıkça üvey evlat muamelesine maruz bırakılmakta, bu okullardan mezun olan gençlerin yüksek öğrenim görme imkanları ellerinden alınmaya ve böylece toplumsal yapıda daha etkili bir konuma gelebilmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.
28 Şubat sürecinin sayısız zorbalık örneklerinden biri olarak uygulamaya konulan katsayı eşitsizliğinin genelde Meslek Lisesi öğrencilerini ve hassaten de İmam Hatip Lisesi öğrencilerini 2. sınıf vatandaşlar, hatta doğrudan cezalandırılmayı hak etmiş kişiler olarak değerlendiren bir kafa yapısının ürünü olduğu tartışmasızdır Tam 10 yıldır yoğun ve sistematik mağduriyetlere yol açan bu uygulamanın kaldırılması aynı zihniyetçe sürekli biçimde engellenmiştir. Bu süreçte katsayı adaletsizliğini gidermeye yönelik girişimler bazen Genelkurmay Başkanlığının bildirisiyle, bazen Cumhurbaşkanının vetosuyla ve şimdi olduğu üzere hukuk kılıfına sarılmış yargı despotizmiyle püskürtülmeye çalışılmıştır.
Danıştay'ın aldığı bu karar Türkiye'de temel haklar ve özgürlükler önünde ciddi bir bürokratik oligarşi barikatı bulunduğu gerçeğini bir kere daha göstermiştir. Halkın iradesini yok sayan; insanların haklarını, inançlarını, kimliklerini ve taleplerini görmezden gelen bir mantığın uzantısı olarak gördüğümüz bu karar aynı zamanda tüm zorbaların çaresizliğini de yansıtmaktadır. Dayatmayla, zorbalıkla, zulümle gidebilecekleri bir menzil kalmadığını yakında göreceklerdir.
Bu kararı alanlar da eşitlik ve adalet ilkesine aykırı uygulamaları farklı karar, söz ve eylemleriyle destekleyenler de bilmelidirler ki; kimliğine ve iradesine sahip çıkanlar dayatmaya boyun eğmeyecek, hakları ve özgürlükleri için İslami kimlikleriyle mücadele etmeyi sürdüreceklerdir. Ve hiç unutulmasın ki, inançlara, düşüncelere, insan onuru ve özgürlüğüne zincir vurmaya kalkanlar sonuçta tarihin çöplüğüne atılmaktan kurtulamayacaklardır.
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Eğitimciler Birliği Sendikası (EĞİTİM-BİR-SEN), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), ÖNDER İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği, Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der)