28 Şubat’tan bugüne 'Tesettür ve Bilinç'
Özgür-Der 2021-2022 Aylık Paneller Serisinin 6. Oturumu “28 Şubat’tan Bugüne Tesettür ve Bilinç” başlığı ile Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi'nde düzenlendi.
Hülya Şekerci’nin yönettiği panelde Zehra Türkmen ve Betül Üzer, "Bilinç ve Tesettür" konulu sunumlarda bulundu.
Hülya Şekerci konuya açıklık getirirken moda ve giyim kuşam arasındaki ilişkiye ve tesettürdeki yozlaşmaya ilişkin, “28 Şubat’ı görmeyen gençlerde o dönemin destansı bir dönem olduğu zannı var. Oysa o dönemde birçok insan başını açtı ya da başka sıkıntılara maruz kaldı... Şık ve güzel giyinemez miyiz?” İnsan topluma kıyafeti ile katılıyor. Bireysel, ekonomik, kültürel farklılıklar var, tek bir şablona indiremeyiz. Bazıları daha renkli bazıları daha renksiz giyinecektir. Mahremiyet illa paspal giyinmek değil modanın peşinden gitmemektir." ifadelerini kullandı.
Şekerci, tesettürdeki yozlaşmaya dair, "Tesettürü çok güzel, yardım çalışmalarına sürekli katılan kızlar da var ama öne çıkmıyorlar. Bunları göstermek bunları örnekleştirmek gerekiyor. Din ve Modernizm iki benzemezdir. Modern toplumda gösteriş vardır, herkes kendini göstermek ister. Bu durum erkek ve kızların giyimine yansıyor. Erkekler de eskiden bu kadar bakıma ve giyime düşkün değildi. Oysa dinde mahremiyet var. Moda ile mahremiyet nasıl bir araya gelebilir? Bunlar bir araya gelemeyen mefhumlar. Başı açık ama namaz kılan, başı kapalı ama namaz kılmayan tipler, saçını az gösteren tipler… çok farklı türler oluştu. Hiçbir genç annesi gibi giyinmek istemiyor. Daha modern bir giyim talep ediyorlar. Bu bir derece anlaşılır. Başını açmak isteyen bir kız önce farklı örtü şekillerini deniyor. Az saçını göstermek gibi. Ama başını açmayacağını söyleyip saçının birazını gösterenler de var, bunlar da farklı olduklarını göstermeye çalıştıklarını söylüyor." ifadelerini kullandı.
Şekerci, "Modern dünyada ailenin fonksiyonu çok azaldı. Ama ailenin bitirilemeyecek fonksiyonu duygusallık. Çocuk ailede bulduğu duygusallığı başka yerde bulamayacak. Bunu korumalıyız." dedi.
Betül Üzer, Abdullah İbn Mesud der ki “Elbiseler elbiselere benzeyince kalpler kalbine benzer.” Maalesef yollarda Peygamberin nasihatlarını unutmuş şekilde giyinen insanlarla karşılaşıyoruz..." dedi.
18. yüzyılda modernitenin temellerinin atıldığını ifade eden Üzer, "Bununla her şeyin temeli din yerine akıl haline gelmiş ve aklın üzerine bir hayat kurgulanmıştır. Modern öğretilerle düşünen akıl peygamberin örnekliğiyle kuşanmıyor. Tesettürle ve namazla sorunlu, Müslümanlara karşı şedit bir model türüyor böylece. Modern paradigma aslında bir unutturma biçimi. Din yaşayacaksa bile geçmişle bağlar koparılıp yeni bir şey türetilmeli, çünkü eski olan cahildir. Bunu benimseyen birçok Müslüman kendi yaşam biçimi ile kavga eder hale geliyor. Tesettür modern paradigma ile taban tabana zıttır." dedi.
28 Şubat’ta mücadele etmiş insanların tesettürlerini çıkardığını belirten Üzer, "Tesettürlerini çıkardıklarını ya da dinlerini sorguladığını görüyoruz. Küfür alabildiğinde yayılırken kan kaybedildiğini görmek can yakıcı. Hepimizin evladı, tüm kardeşlerimiz kuşatma altında. Haberler, programlar her şey haz merkezli kurgulanmış ve her yerde. Cemaat olmanın önemini bilmeli, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmeliyiz. Evlatlarımız sadece Rablerine kulluk etmeli, fenomenleri değil Müslüman abi ve ablalarını örnek almalı. Kazandığım tıp fakültesinde bir sene okuyabildim, ardından kademeli olarak yasaklamalar başladı. Ailelere yollanan tutanaklar sonucu başörtülü öğrenciler ailelerinden de baskı görmeye başladı. Başörtüsü sebebiyle okullarından uzaklaştırılan öğrenciler için seçenekler azdı. Bazı öğrenciler yurt dışına gitmeye başladı." dedi.
Betül Üzer değerlendirmesini, "Kadın fakihler konusunda bir eksik var. Kadın dilinden kadın konularına fıkhetmek önemli. Bu konuda ileride daha fazla isim göreceğimizi düşünüyorum. "Zaten kötü örtünüyorsun bari örtme” söylemi doğru değil. Bizim ondaki imanı harlayacak adımlar atmamız gerekiyor." diyerek sonlandırdı.
Zehra Türkmen, "Öncelikle “nasıl bir dünyada yaşıyoruz?” sorusunu sormalıyız." diyerek başladığı müzakeresinde, "Kapitalizm-egemen bir dünyada modern kuşatma altında yaşıyoruz. Bu dünyada Müslümanca yaşamaya çalışmak bizi bocalamaya itebiliyor." dedi.
Türkmen, "Vahyin devre dışı bırakıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Siyer okurken gördüğümüz o cahiliyenin bugün katmerlenerek ortaya çıktığını fark ediyoruz. Başkalarının yanlışını konuşurken kendi nefsimizi de tartmalıyız. İnandığımız doğrularla yaşadığımız dünya çoğu zaman çelişiyor. Kafa karışıklıklarımız ya da yanlışlarımız olabilir. Tesettürle birlikte ibadetten yaşama müthiş bir yozlaşma olduğunu görüyoruz. Bu cahili çağda İslami bütünlüğün referans dışı bırakıldığı bir dönem yaşıyoruz. Toplumsal olaylarda ilk suçlanan bağlantısız olsun olmasın din oluyor. Din devre dışı bırakılınca mükellefiyetlerden de uzaklaşılıyor. Ne kadar bunlardan uzaklaşırsak o kadar modern ve o kadar aydın kabul ediliyoruz. Kullandığımız dilden eğlence formumuza her alanda bir çürüme var. Tek bir kardeşimizin bile başını açtığını duymak bizi çok üzmeli, uykularımızı kaçırmalı. Ama şunu söylemeliyiz, münferit olaylar dışında kitlesel bir baş açmadan söz edemeyiz. Gençlerde duygusal bir boşluk söz konusu. Elle tutulur sebepleri yok başlarını açmak için. Bir nefse ağır gelme söz konusu. Yeterli bir altyapıya sahip değiller. Konuştukça mesafe alacağımız kardeşlerimiz var. Mümin mümine şifadır. Okulda olsun, üniversitede olsun. Çok baskın bir ses var. Bu ezici sesi bastırmak gerekiyor. İlla kavga etmek gerekmiyor, adabıyla doğruları söyleme gayretini göstermek gerekiyor." ifadelerini kullandı.
“Biz bilincini” tekrar diriltmeliyiz sözleriyle sorunların çözüm yollarına atıfta bulunan Türkmen, "Beraber yol almanın yollarını aşındırmalıyız. İslam ümmetinin bir ferdi olmak acılara ve güzelliklere ortak olmayı gerektiriyor. 28 Şubat örtülerin bir bez parçası olmadığını öğretti. Safların sıklaşmasıyla daha sağlıklı olacağız. Bir tabii yorgunluk vardır, çalışmanın sonucudur. Bir de hastalıklı yorgunluk vardır. Oturduğu yerde yorulur insan. Müslümanlarda bu durum var. Birbirimizi düştüğümüz yerden tutup kaldırmalıyız. Başını açan evlatlarımızı dışlamamalıyız. Evlatlıktan redde giden konular var. En azından onları İslam dairesinde tutmak gerekiyor. İtmek doğru değil. En kötü İmam Hatip’in diğer okullara nazaran eli öpülür. Bu tür (Enes Kara vb.) olaylarda sürekli din suçlanıyor. Dershaneye, okula öğrenciler zorlanarak gönderilirken sorun değil ama “Kalk namaz kıl” deyince baskıcı oluyoruz. 28 Şubat’ta zorlu bir mücadele verildi. Bugün de farklı imtihanımız var. Bolluk ve yokluk gibi ayrı durumlar. Bu bilinçle davranmalıyız. Tesettürün kadın üzerinden fazlaca görünür bir boyutu olduğu için sürekli gündeme geliyor. Pek tabi bir bütünün diğer yarısı da erkekler, onlar da konuşulmalı. İktidar deizm vs. konularda direkt etkili değildir. Etkisi olabilir ama temel belirleyici değil. AK Parti yerine başka bir olsaydı çok daha hızlı bir yozlaşma görebilirdik." ifadeleriyle değerlendirmesini sonlandırdı.