"Mısır Devrimi ve Direnişi Tecrübelerimizi Artırdı"
Özgür-Der Gaziosmanpaşa temsilciliğinde Bahadır Kurbanoğlu tarafından Mısır konulu bir seminer verildi.
Özgür-Der Gaziosmanpaşa temsilciliğinde Bahadır Kurbanoğlu tarafından Mısır konulu bir seminer verildi.
Ocak 2011 ve 3 Temmuz 2013 Mısır direnişlerinin akidevi açıdan bir başarı öyküsü ve gelecek nesillere ibretlik dersler manzumesi sunan bir mahiyet içerdiğini vurgulayarak konuşmasına başlayan Kurbanoğlu, sunumunda özet olarak şu hususlara yer verdi:
Ortadoğu intifadalarının Mısır'a bakan yönü apayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmayı hak etmektedir. Çünkü Mısır emperyalizm açısından Kuzey ve Orta Afrika başta olmak üzere konum açısından; İsrail'le komşuluk ve Hamas'la ilişkiler bakımdan jeo-stratejik çerçeveden ve İslam toplumlarına örneklik oluşturan fikir ve hareketlerin merkez ülkesi olması bakımından da ideolojik açıdan pek çok önemli hususu bünyesinde barındırmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında Siyonist-emperyalist yapıların ve onların yerli işbirlikçisi bölge ülkelerinin 2011 yılının başından bu yana Mısır'a ayrı bir önem atfetmeleri söz konusu oldu. Ve maalesef bunda da başarılı oldular. Temerrüd hareketleri ilk olarak Mısır'da denendi ve fiziki ve konjonktürel açıdan da başarılı oldu. Bu başarının ardında İhvan gibi İslami yapıların medya, sermaye, bürokrasi ve diğer alanlarda yeter güce sahip olmamaları kadar, ABD-İsrail gibi yapıların asker üzerinden, Suud ve BAE gibi ülkelerin de medya ve sermaye alanındaki çabalarla Mısır'ın yönetilememesi konusunda etkili stratejiler gerçekleştirmelerini gösterdi.
Tahrir'in 18 gün sürmesi ve ardından Ömer Süleyman'la yapılabilecek muhtemel bir askeri darbeyi önlemek amacıyla masaya oturulduğu andan itibaren (anayasa yapımı ve seçimler konusunda anlaşıldıktan sonra) Mısır'ın olağanüstü şartlardan kurtulamadığını, askeri ve yargı bürokrasisinin baskıları, Meclisin lağvı ve anayasa iptalleri, medyadaki "Diktatörlük" propagandaları, ekonomi alanında üretilen algılar ve yalanlar eşliğinde bir siyasi yapı süregeldi. Özellikle Mısır istihbaratının oyunlarına karşı koymada İhvan ve diğer muhalif yapılar da yetersiz kaldı. Bizdeki Gezi hadiselerine benzer olaylar zamana yayılarak Mursi iktidarı sürekli yıpratılmaya çalışılırken, çeşitli bürokratik ve ergenekonvari ayak oyunlarıyla bir türlü geri adım attırılamayan seçilmişler, en sonunda darbeye maruz bırakıldılar.
Tunus'ta da benzer gelişmelerin bürokratik oyunlar ve istihbarat birimlerinin siyasilere yönelik suikastlarıyla denenmek istendiğini ama Tunus'un kendine özel şartları ve kısmen Gannuşi'nin esnek siyasetiyle bu süreçlerin daha az kazalı bir şekilde atlatıldı. Tabii bu süreçleri orada da yönetmek hiç kolay olmadı. Gannuşi fazla pragmatik olmakla Nahda içinden dahi eleştiriler aldı; çünkü geleneksel vesayet yapıları elin verildiği yerde kolu da istiyor ve doymak bilmiyordu. Her taviz bir sonrakinin garantisini beraberinde getiriyordu ki, Gannuşi bunların konjonktürel olduğunu, önemli olanın Tunus'un bir arada tutulabilmesi, seçimlerin yapılabilmesi ve fitnelerin başarıya ulaştırılmaması olarak belirliyordu. Seçimlerde birkaç puan kaybedilmesine rağmen, sonuçları değil, sürecin engellenememesini değerli görerek, bir başarıya imza atıldığının altının çizilmesi de bundandı.
Öte yandan Mısır'da son aylarda muhalefetin gerileme gösterdiği üzerinde de durmak gerekmektedir. Bunların başında 13 parti ve STK'dan oluşan Darbeyi Red Meşruiyeti Destek Koalisyonunun dağılması gelmektedir. Hakeza Mübarek ve İçişleri bakanının beraat edişinin ardından beklenen tepkilerin yeterli düzeyde gelmemesi, 2 Aralık ve 5 Aralık'ta ilan edilen milyonluk gösterilerin yeterli ilgiyi görmemesi manidardır. Tabii bunda Rejimin "Mübarek'in öldüğünü" yayması ya da "devrimlere sövülmesinin yasaklanması" gibi kitlelerin gazını almaya yönelik adımlarının etkisinin olduğunu savunma da mümkün olsa da aslında sorunun yapısal olduğu ve muhalefetin Mısır'da güç kaybedip bölündüğü görülebilmelidir. Bu açıdan İhvan'ın da bundan sonraki süreçlerde siyaset dışı bir konuma itilmekle kalmayıp, halkın farklı kesimlerinden aldığı desteği de belli ölçüde kaybettiği görülebilmelidir. Şu an yaşadığımız süreç arızi de olsa böylesi bir süreçtir. Tabii bu süreç aynı zamanda bölge Müslümanlarının da pozisyonlarını geriletmekte; bu siyasetleri savunan Hamas gibi hareketlerin ya da Türkiye ve Katar gibi ülkelerin de siyasetlerinde değişimlere gitmelerini zorlayabilir. Bunlar arasında Katar'ın Mısır'la karşılıklı ilişkileri geliştirme siyasetinin devamında bu ilişkilerin Türkiye ile de geliştirileceğine dair işaretler bunlar arasında sayılabilir. (Suud-BAE ve Türkiye-Katar denkleminden çıkar sağlayan Mısır Ergenekonu'nun bundan memnun olmaması da ayrı bir tartışma konusudur. Zira Temerrüdcü Mısır medyası İhvan'ı rahatlatacağı korkusuyla daha şimdiden Katar'la geliştirilen ilişkilere bile itiraz etmektedir.)
Sonuç olarak Libya, Tunus ve Mısır gibi ülkelerde halkların iradelerine konulmaya çalışılan ipoteklerin Batı tarafından engellenmesi, darbelere "darbe" denememesi hem bir çifte standart ve ikiyüzlülük, hem de paradoksal biçimde Batı'nın şikayetçi olduğu ve "terör" listelerine aldığı hareketleri de güçlendirici bir durum olarak arzı endam etmekte. İslam dünyasını bile isteye kaosa sürüklemek anlamına gelen bu siyasetlerin İsrail'in güvenliğini koruma, İslam dünyasının nefes almasını ve gücünü toparlamasını engelleme gibi arka plan sebepleri bulunsa da, nihayetinde bir bumeranga dönüşüp vesayetçi yapıları da, bölgedeki işbirlikçi devletçikleri de ve nihayetinde Batı'yı da vuracak bir kaotik süreci beslemektedir. Batı aydınlanmadan bu yana ürettiği kibrinden ötürü bu vasatı gözlemleyebilecek bir ferasete sahip değil. Klasik sömürgeci mantık farklı görüngülerle devam etmekte ama İslam halkları eski halklar değil.
Seminer, konu ile ilgili sorular ve son dönemde yaşanan Charlie Hebdo gündemi üzerine karşılıklı teatilerle sona erdi.