Sünnetullah Işığında Gündem Tartışmaları
Bahadır Kurbanoğlu, Özgür-Der Bartın ve Kdz. Ereğli şubelerinde “Sünnetullah Işığında Gündem Tartışmaları” konulu seminer verdi.
Özgür-Der Bartın ve Kdz. Ereğli şubelerinde bu hafta “Sünnetullah Işığında Gündem Tartışmaları” konu edildi. Haksöz dergisi yazarı Bahadır Kurbanoğlu’nun konuşmacı olduğu seminerde özetle şu hususlara değinildi:
Sünnetullah kavramı genellikle “Allah’ın öteden beri süregelen, değişmeyen, kendine özgü davranış tarzı” olarak nitelenir. Bu tanıma şu eki de yapmak gerekir: “İnsanların yapıp etmelerinden ötürü Allah’ın takip ettiği değişmeyen yol.” Bu da aslında Allah’ın yasalarının insanın (irade ve eylemliliklerinin) harekete geçirmesi anlamına gelmektedir.
Sünnetullah kavramı Kur’an’da onaltı yerde geçmekte. Bunlardan sekizi “sunnetuna” “sunnete men” gibi türevleri şeklinde. Öte yandan bu kavramın geçmediği pek çok yerde de Kur’an bize Rabbimizin yasalarını bildirmektedir. Mesela Rad/11’de bu kavram geçmediği halde bizler iradi değişimin olgusallığı ile muhatap oluruz. Dolayısıyla Rabbimiz Kur’an’da pek çok yasasına bir bütünlük içinde atıfta bulunuyor. Örn. ‘İnsan için emeğinin karşılığı vardır’ bir yasaya işaret ediyor. İnsanın ihtiyacı olan yasaların bilinebilmesi açısından kavramları ayetler çerçevesinde tanımlamamız önemli.
Sünnetullahı sadece güç, kazanç elde etme, yenme-yenilme anlamsallığına hapsetmemeliyiz. Rabbimiz, üst kavrayışımızı yasalara tabi olmak yönüyle işaretliyor, uyulmadığı takdirde azabın/helakın hakikatine değiniyor; (mealen kurallara/değerlere/ilkelere uymazsanız kaybedenlerden olursunuz.) Mesela helakin peygamberleri yalanlamak, mucizeleri inkar etmek, nimete nankörlük, zulmün ve fesadın yaygınlaştırılması, günaha kayıtsızlık…gibi sebeplerinin olduğunu müşahade etmekteyiz.
Bu sebepleri günümüze taşıdığımızda (ki bu hepimiz için zorunluluk arzetmekte. Çünkü kıssalar da, yasalara vurgu yapan ayetler de bizlerin ders/ibret alması içindir.) karşımıza somut olaylar çıkmakta. Mesela helak yasalarını harekete geçiren “peygamberliğin inkarı” meselesini bugün “saptırılmış/muharref kılınmış peygamberlik tasavvuru” olarak nitelemek pekala mümkündür. Bu durum Kur’an’ın inzal olduğu dönemde de vardı ki Kur’an bunu bizatihi Hz. Peygamberin ağzından düzeltmeye çalıştı. Mesela Mehdi/Mesih algısına itiraz etti. Bunu sürdürenleri nelerin beklediklerine vurgu yaptı. Ki bizler de bugün ibretamiz bir biçimde bu uyarıların karşılıklarını yaşamaktayız. İşte sünnetullah buralarda devreye giriyor.
İradi Değişim Konusunda Sünnetullah
Sünnetullah olarak bize anlatılan yasalar da insana mebni sonuçlardır. Yani şöyle bir durum söz konusu değil; “Yaratıcı bir takım determinist yasalar koymuş, dilediğinde o yasalar harekete geçiyor ve insanlar da boynu bükük o yasalara tabi oluyor.”
Elbette Rabbimiz bir takım yasalar ortaya koymuştur ancak insanlar irade ve fiilleriyle bu yasaları harekete geçirmiş olurlar. Nura doğruda olabilir bu zulümata doğru olabilir.
Kur’an’da inqılaba- değişime/dönüşüme baktığımızda iki türü olduğunu görüyoruz; Değişim başlı başına değerli veya değersiz bir şey değil. Nötr olarak düşündüğümüzde değişimi, Kur’an’ın şöyle bir anlam yüklediğini görüyoruz: Ne tarafa doğru değişim? Zulümata doğru mu, Nura doğru bir değişim mi? Değişim yönünde irade koymanın yönünü de bizatihi insan kendisi belirlemiş oluyor.
Nura doğru değişime bir örnek; "Uğrumuzda çaba gösterenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz iyi davrananlarla beraberdir'' (Ankebut, 69)
Kur’ân’da çok çaba gösteren insan örneği olarak;
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.” (İSRA, 18)
“Her kim Ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de Dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun Ahirette hiçbir nasibi yoktur.” (ŞURA, 20)
Helak Yasalarının Karşılığı Olarak Sünnetullah
Baktığınızda çok çalışan kapitalist bir model var karşımızda. Çok çalışan çok kazanan bir insan tipi var karşımızda ama aslında bir helaqın içerisinde olduğunun farkında değil. Bizler helaq dediğimiz zaman depremler, seller felaketler gelir ancak helaq’in sadece böyle olmadığını öğreniyoruz Vahyden. Ekinin ve neslin fesada uğraması gibi birilerinin çabaları, gayretleri hem kendilerinin hem de başkalarının helaqını beraberinde getirebiliyor. Helaq Sünnetullah yasaları gereği bir cezalandırma türü, peki neyin karşılığı olarak? Ne tür bir sapma, şirk ve gayri ahlakiliklerin sebebi olarak? Biz şunu biliyoruz ki Peygamberleri yalanlamak bir helaq sebebi, mucizelere inanmamak bir helaq sebebi, nimete nankörlük etmek bir helaq sebebi, Peki bütün bunların yaşadığımız süreçte bir karşılığı var mıdır; varsa neler olabilir?
Toplumda üçkâğıtçı Müteahhitler hırsızlık yapıp binaları zayıf yapar ve halk da ahlaksızlıklar içinde ise felaket ve ölümler çok olur. Bu kolay bir denklemdir. Bazı durumlar da var ki çok kolay fark edilemeyen helaq sebepleridir.
‘Başımıza Gelen Musibetler Kendi Ellerimizin Yapıp Ettikleri Sebebiyledir.’
Bu da sünnetullah çerçevesinde Rabbimizin koyduğu yasalardandır. Bunun yaşadıklarımız çerçevesinde sorgulanması gerekiyor. Ayetleri vakıanın içinde net anlayabiliriz. Şimdi tam zamanı diyerek İslami hassasiyetimiz gereği, tebliğ açısından olumsuzlukları idrak edebileceği temennisiyle konunun muhataplarına ayetlerle durumu izah etmeliyiz.
‘Bir Kavme Olan Kinimiz Bizi Adaletsizliğe Sevketmemelidir’
Bu uyarı tam da savaşın içinde geliyor, tam anlamıyla ihtiyacın hissedildiği anda. Canlar boğazda, kılıçlar çekilmiş, öfke deryası içinde karşıtlıklar bilenmiş. Ama o da ne? Rabbimiz Allah sesleniyor ve diyor ki, bu halde bile olsanız adaletsizlik yapma hakkına sahip değilsiniz. İşte Allah’ın bir yasası daha! İnsan, adaletsizlik yapma hakkına sahip değildir. Hangi hal ve şartta olursa olsun. Peki yaparsa ne olur? Başına gelecek fitnelere, fesada, musibetlere hazırlıklı olsun!
“Meşruiyet”in Yanında Yer Almak ve Sünnetullah
Meşruiyet’in yanında yer almanın ne anlama geldiğini izah eden Kurbanoğlu; gerek Mısır/Mursi örneği üzerinden, gerekse tüm hata ve zaaf olarak nitelenebilecek özellik ve pratiklerine rağmen Erdoğan ve hükümet cephesi üzerinden Meşruiyet alanının korunmasının önemine dikkat çekti. Bu alanın dışında kalanların özellikleri üzerinden de yaşadığımız sürecin sünnetullahın harekete geçmesi bağlamında nitelikleri üzerinde durdu. Özetle şunları kaydetti;
- - Allah ve peygamber tasavvurlarında bozukluk. (Mehdi/Mesih anlayışı)
- - Bozuk Ehli Kitap tavrı, Yahudileşme ve Hıristiyanlaşma tavrı.
- - Kur’an ve Sünneti de Batınî bilgi düzleminde okumak. (Ölçüsüzlük, sürekli/sınırsız tevil; Ör: Meryem (as) ile ilgili iftira)
- - Kuru, derinliği olmayan, küresel ve yerel müfterilerin tezlerine sarılarak Müslümanların/Ümmetin birikimlerine kifayetsizce saldırma.
- - Tekebbür: Kendisini merkeze oturtarak herkese tepeden bakmak, hiçbir özeleştiri yapmamak
- - Adı konulmamış tekfircilik tavrı
- - Kendilerinden başkasında iyilik yapma hakkını görmemek
- - Tecessüs. (Bakara 189; Nur 27; Hucurat 12)
- - Müminlere velayetleri, kafirlere beraetleri zaafa uğramışlık.
- - Reenkarnasyon/ruh göçü inanışını andıran kabulleri var. (Nur-u Muhammedi anlayışı ve ölülerden imdat dilenme.)
- - Yanlış bir kavramsallaştırmayla “Takiyye” olarak adlandırılan davranışını yaygın olarak kullanma; kimliğin sadece korunma amaçlı değil,
- - Mutlak itaat, sorgusuz kabul eğilimi.
- - Zanna tabi olmak ve delilsizlik
- - Tekasür. Çoklukla övünme
Bütün bunların karşılığı olmak kaydıyla ‘’Sakın yeryüzünde bozgunculuk etme, Allah bozguncuları sevmez’’ (Kasas, 77) ayetinin tecellilerinden örnekler veren Kurbanoğlu, hiç şüphesiz bütün bunların toplumsal ya da kişisel temayüller olarak da görülüp, herkese mebni olduğunu, kimsenin sadece belli bir grubu işaret ederek bu yasalara muhatap olmaktan beri olamayacağını belirtti. Nasıl ki İsrailoğulları sadece bir etnik-dini kökene ait bir toplumsallık hali değil, tüm insanlığa örnek teşkil edecek bir duruş-inanış-itikat ve pratik bütünlüğü anlamına gelmekteyse, bugün de benzer durumlarla farklı coğrafyalarda muhatap olunduğunu vurguladı.