Ereğli'de “Vahyin Gölgesinde Kimlik İnşası” Semineri
Ereğli Özgür-Der Temsilciliği’nin bu haftaki konuğu, yazar Ramazan KAYAN idi.
Ereğli Özgür-Der Temsilciliği'nin bu haftaki konuğu, yazar Ramazan KAYAN idi. Belediye salonunda gerçekleştirilen "Vahyin Gölgesinde Kimlik İnşası" konulu seminer, yoğun katılımla gerçekleştirildi.
Program öncesinde Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi'nde aynı başlıkla bir sunum gerçekleştiren Ramazan Hoca, ertesi gün içerisinde önce Ereğli Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde sonra da Ereğli Eğitim Fakültesi'nde bir sunum daha gerçekleştirdi. Oldukça yoğun bir program geçiren Ramazan KAYAN hocanın Özgür-Der'de gerçekleştirdiği sunumun özeti şöyle idi:
"Vahiy ve Kimlik kavramları, birlikte ele alınması gereken kavramlardır. Çünkü kimliğimizin meşruiyeti vahiyden gelir. Dolayısıyla meşru bir kimliğe sahip olmak istiyorsak, vahiyden bağımsız düşünmemiz söz konusu olamaz. Bunun yanında, vahiy kimliksiz kalırsa, sahipsiz kalır, boşlukta kalır. Okuduğumuz vahiy, bizde ete kemiğe bürünmüyorsa, vahyi okuma tarzımızda bir sorun var demektir. Vahiy kimlik üretmek için gelir. Nitekim ilk nesillerdeki Müslümanlara baktığımız zaman eşkıyaların nasıl evliyalar haline geldiklerini görüyoruz. Örneğin daha önce bir haydut olan Ebu Zer, İslam'la kimlik kazandı ve hiçbir varlığı incitmeyen bir insan oldu. Vahyin özelliği budur. İnsanı değiştiren, dönüştüren bir kitaptır.
İlk nesil Müslümanları bu şekilde etkileyen Kur'an bugün aynısıyla elimizdedir. Peki, biz neden bu haldeyiz. Kur'an aynı Kur'an ise, neden ıslah olmuyoruz? Elbette ki sorun vahyin kendisinden kaynaklanmıyor. Sorun Müslümanların o vahye bakışından kaynaklanıyor. Bizler öyle sağlam karakterler olmalıyız ki "Ekmeksiz yaşayabilirim ama kimliksiz yaşayamam" diyenlerden olmalıyız. Beşeri ideolojilerin, kimliksizleştirici özelliklerinden sıyrılmalıyız. Kimliğimizi kurtarırsak, kendimizi de kurtarmış oluruz. Peki, o zaman Kimlik Nedir?
Kimlik, kimiz, neciyiz, neyiz sorularının karşılığıdır. Maalesef bugün Müslümanlar bir kimlik krizi yaşamaktadır. İslami kimlik sahibi bir Müslüman, öncelikle muvahhid, muttaki, mücahit, muhalif, müteal olmayı başarabilmelidir. Bunun yanında her şeyin gördüklerimizden ibaret olmadığını, bizi aşan gerçekliklerin olduğunu, gaybi bir alanın var olduğunu bilen, aşkın bir kimlik olmalıdır. Yani ahireti önceleyen bir kimlik. Kur'an'da da buyurulduğu gibi; "Takva sahipleri için ahret yurdu daha hayrlıdır". Kimliğimizin ilk yönü ahiret öncelikli olmasıdır. Müslümanlar ahireti gündemlerinden çıkarınca, maalesef İslami kimlikleri zarar görmeye başlamış ve dünyevileşmişlerdir. Ahirete iman yeterli değildir. Ahireti kazanmanın yolunun dünyadan geçtiğinin bilinci içerisinde yaşadığımız hayatın hakkını verebilmeliyiz. Ahiretsiz bir Protestan İslam anlayışı geliştirilmeye çalışılıyor ki buna çok dikkat etmemiz gerekiyor.
İkinci olarak İslami kimliğimizin arı duru bir kimlik olması gerekir. Ahlaki duruşundan başka bir gücü olmayan Hz. Muhammed'in duruşu gibi, kimliği gibi tertemiz bir duruşumuz olmalıdır. O'nun ismi her anıldığı yerde adalete, ahlaka, eminliğe çağrışım yapıyordu. Acaba bizler neye çağrışım yapıyoruz. Bulunduğumuz mekânlarda aranan bir insan mıyız yoksa görüldüğünde uzaklaşılan bir insan mıyız? Toplumun vicdanı konumuna gelebiliyor muyuz? Ahlaksız yollardan zengin olmaktansa, fakir kalayım diyebiliyor muyuz? Bu sorular iman-amel bütünlüğümüz açısından çok önemli sorulardır.
Üçüncü olarak İslami kimliğimizle Rabbimize adanmış birer kul olabilmeliyiz. Bizleri İslam'la şereflendiren Rabbimize adayacak bir şeyimiz olmalı. Karnındaki bebeği Rabbine adayan Hanne gibi. Zamanımızın, kazancımızın, sahip olduklarımızın içerisinde Rabbimize ayrılmış paylar olmalı. Eğer biz Allah'a adayacak bir şey bulamazsak uğruna adayacağımız sahte kutsallar üretiriz. Futbolizm, hedonizm gibi unsurlar hayatımızın asli unsurları haline gelir ve onlar için yaşamaya başlayabiliriz. Bu anlamda En'am 162. Ayette de ifade edildiği gibi, yaşamımızı ve ölümümüzü ve ikisi arasındaki her şeyimizi yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah'a adamalıyız.
Aşkın, arınmış ve Rabbine adanmış bir kimlikle İslam'ın şiarlarını yükseltme cehdi tüm Müslümanların asli vazifesidir. Her müslümana düşen bir farziyet ifade eder. Kim Allah için olursa Allah'da onun için olur."