“Hz. Muhammed'in Risalet Görevi ve Biz”
Elazığ Özgür-Der üniversite öğrencilerine yönelik seminerlerine devam ediyor.
Şubat ayının konusu Diyarbakır Özgür-der'den Mehmet Deniz'in sunumu ile "Hz. Muhammet'in Risalet Görevi ve Biz" oldu.
Mehmet Deniz konuşmasına "İslam dininin müntesipleri olan bizlerin bir sorumluluğu da meseleleri faklı bakış açıları ile tekit etmektir" sözleri le başladı. Mehmet Deniz bunun da Kur'an ile bir tekit olduğunu, ona göre incelemekten, anlamaktan geçtiğini söyledi. Sayın Deniz bu sağlamanın elçi gönderilmesindeki gerekliliği, risaletin tanım ve görevleri, Hz. Muhammet'in alemlere rahmet olmasını incelemekten geçtiğini kısaca özetledi.
Mehmet Deniz'e göre Risalet görevi üç ana ikon ile tanımlanır.
- Tebliğ
- Tebyin
- Talim
Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.(Nahl–125)
Tebliğ eriştirme ulaştırma nakletme anlamına gelen bir kelimedir. Sayın Deniz bunun ile görevinin bitmediğini ve kimi toplulukların bu konuda yanıldığından şu şekilde bahsetti :
"o elçidir kendi zamanında yaşadı haberi insanlara iletti ve bugün bizim için dikkate alınacak olan sadece Kur'an'dır diyen kimseler zaten Kur'an'da anlatılan risaleti maalesef anlayamamışlardır. "
Akabinde Mehmet Deniz sözlükte beyan, açıklama anlamına gelen tebyin ile sözüne devam eti. Hz. Muhammet'e soru sormak için gelenlere karşı sabır ile cevap vermesinden, sözü güzelce açıklamasından bahsetti. Örnek olarak "benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" şeklide rivayet edilen hadisin de bu minvalde anlaşılabileceğini söyledi. Soru soranların sorduğu soruların bizde uyandırdığı duygu ve düşüncelerimizi bizi yanlış bir tavra sürüklemeyecek şekilde terbiye etmemiz burada önemini gösteriyor. Bunları açılarken günümüzdeki İslam ile bilinçlenme yolundaki kardeşlerimiz sabır ile cevap vermeye çalışırken abese suresindeki ikazı unutmamaları gerektiği uyarılarında bulundu.
Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. Ve O'nun (Allah'ın) izni ile Allah'a davet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik).(Ahzab-45-46)
Bu ince çizginin önemini belirten sayın Deniz talim kelimesine geçti. Talim uygulayarak öğretmedir. Sayın Deniz bu aşamayı öğretmenlik, eğitimci olmak şeklinde tanımladı. Sonuçta Resul'ün görevi inanç ile bitmiyordu. Allah'ın istediği inancın sadece şirkten arınmak olmadığını ve bunun hayatta pratikleşmesi gerektiğini tebliğ ve tebyin'in bir bütünlük içinde örneklik oluşturmasıyla ancak talim edinilebileceğini söyledi.
Bu üç ikonun aynen bizim de görevlerimiz olduğunu söyleyen Mehmet Deniz sözüne postacı nitelemesi yapmanım Allah'ın rasüllerinin çektikleri sıkıntıların, yürüttükleri çalışmaların anlaşılmasına nasıl engel olacağını anlattı. Rasul-u Ekrem yeri geldi hendek kazdı. Yeri geldi aç kaldı. Yeri geldi hasırda yattı. Bütün bunların hayatın içinde gerçekleşecek şeyler olduğunu ve onun kendisine özel muamele gibi bir arzusu olmadan bunlara ashabı ile katlandığını söyleyen Sayın Mehmet Deniz şu hadisi hatırlattı: "bende sizin gibi eti güneşte kurutup yiyen bir ananın evladıyım."
Sayın Deniz sözünün açık ve net oluşundan, süslü bir anlatımdan kaçınmasından, her kişiye özel bir üslup ile konuşmasından bahsetti Hz. Muhammet'in. Ardından anlaşılır olmakla ilgili doğru anı kollayıp bilgece, hikmetle konuşmanın önemli olduğunu söylerken "Birine bir şey anlatmak davet değildir!" Dedi. Siyasi münazara, ideolojik tartışma ile davet arasındaki farka dikkatleri çeken Deniz, Resul'ün ve tabi ona ve getirdiği mesaja iman eden bizlerin buna dikkat etmemizin önemini ortaya koydu.
Sözü güzel söyleme ile ilgili olarak Hz. İbrahim, Hz. Lokman ve kendisinden örnek vererek şunları söyledi:
"Hz. İbrahim babası onu putlara ibadete çağırırken "Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? "Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım." (Meryem Suresi, 42-43)" ayetinde olduğu gibi sevgi, saygı değerleri ile söylemişti. Hz. Lokman da aynı şekilde oğluna. Ben ise zamanında babama dışlayıcı bir üslup ile sert sözler söylerdim. İlkeli ve net olmayı sert olmakla karıştırırdım. Davet yaptığımı zanneder ve kırıcı olurdum. Sözlerim tabi hiçbir tesir etmezdi. Lakin ben bu yanlıştan vazgeçtiğim zaman babamın benim fikirlerime değer verdiğini gördüm. Beni dinlediğini yaşantıma ve söylemlerime baktığını."
Sayın deniz sözlerine sert olmakla net olmak arasındaki fark iyi anlamamız gerektiğini ve tebliğ edeceğimiz kimseleri erkek, kadın, genç, yaşlı, zengin ,fakir, yönetici, işçi gibi ayırmamamız gerektiği açık bir şekilde görevimizi yerine getirmemiz gerektiğini söyleyerek bitirdi.
Soru cevap faslının ardından program sona erdi.