"Vahyin İlk Müslümanları İnşa Süreci" Konferansı
Özgür-Der Diyarbakır Şubesinin (Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları) 2011-2012 panel-konferans programlarının ikincisi gerçekleştirildi.
"Vahyin İlk Müslümanları İnşa Süreci" konulu konferansa konuşmacı olarak İLKAV (İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı) başkanı Mehmet Pamak katıldı.
Özgür-Der Selahaddin-i Eyyubi Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferans, Nurullah Canpolat'ın Kur'an-ı Kerim tilaveti ve mealinin Ömer Aslan tarafından okunmasıyla başladı.
PEYGAMBERLERİN İNŞA ÇABALARI…
Salonun hınca hınç dolduğunun görüldüğü konferansta, peygamberlerin tarih boyunca yaptıkları mücadeleler ve üstlendikleri misyon üzerinde kısaca durarak konuşmasına başlayan Mehmet Pamak, tarihi süreç içerisinde sorumluluklarını unutan ve terk eden insanlara yoldaki işaretleri gösteren peygamberlerin gönderildiğini; Kur'an-la gönderilen son peygamber Hz. Muhammed'le bu misyonun tamamlandığını; Kur'an-ın kıyamete kadar bağlayıcı olduğunu; yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre bize düşenin ise Kur'an-ı güncelleyerek yolumuzu bulmak olacağını kaydetti.
İLK MÜSLÜMANLARIN İNŞA SÜRECİ…
Pamak, ilk Müslümanların inşa sürecini; "Mekke'de nefse-öze bilgiler bir tohum gibi ekiliyor. Kavramları, fikirleri, değerleri tohum gibi düşünün; tarlaya attığınız tohuma göre sonuç alırsınız. Nefsinize-özünüze-zihninize de hangi inanç sisteminin kavramlarını, değerlerlerini, ölçülerini ekerseniz ona uygun davranışlar sergilersiniz. Bu anlamda bireysel bir dönüşümden sonra İslami şahsiyetlerin bir araya gelmesiyle bir cemaatin teşekkül ettiğini ve bu cemaatin de toplumun özündeki tohum gibi yeşerdiğini görüyoruz. Yani bilgiler, kavramlar, değerler ekilerek toplumun dönüşü sağlanıyor. Onların bir araya gelmesiyle bir cemaat-Kur'an toplumu nüvesi oluşuyor: O da toplumun özüne adeta bir tohum gibi ekiliyor. Onun örnekliğiyle de söz ve hal ile ahlakla, davetle, çabayla da toplumsal dönüşüm yaşanıyor. Ve sonunda toplum özündekini değiştirince de Allah o toplumun durumunu değiştirip onlara adalet sistemini takdir ediyor." Sözleriyle özetledi.
İSLAM'IN ŞAHSİYET İNŞASI…
Müslüman şahsiyetin oluşmasında izlenen yol üzerinde durarak konuşmasını sürdüren Pamak, İslami şahsiyetin inşasında iki temel başlık ve iki temel şeyin birleştirilmesinin hedeflendiğine dikkat çekti. İslami şahsiyetin inşa süreciyle ilgili olarak şu hususların altı çizildi:
"- İman ve ahlak inşa ediliyor: İslami şahsiyetin inşasında iki temel başlık var. İman ve ahlakın inşası... Bu amaçla iki hicret yaşanır. Birisi imani dönüşüm-imani hicret diyebileceğimiz şirkten tevhide hicret. Diğeri ise cahiliye hayatından-ahlakından İslam'a-vahye-amele-ahlaka doğru hicret…
- İnşa okumayla başlıyor: 'Oku' emriyle eğitim süreci başlar. "Kalk uyar Rabbini tekbir et" emriyle kirlerden-pisliklerden arınma hedeflenir. Şirke ait bütün ahlaki kirliliklerden arınma-cahiliyenin her türlüsünden uzaklaşma öne çıkar.
-Vahiy ve fıtrat birleştiriliyor: Allah, iki şeyin arasının kesilmesini istemez: vahiy ve fıtrat. İkisi de Allah'tan geliyorlar ve Allah bu ikisinin dünyada birleşmesini-bütünleşmesini istiyor. 'Vahiyle fıtratın arasını kesmeyin, bunlar yeryüzünde buluşsun' deniyor. İşte ilk Müslümanlarda bu buluşma gerçekleşiyor.
- Vahiy çarpıtılmaya çalışılıyor: Allah'ın hükümleri çarpıtılmaya çalışıldı. Bunlarla ilgili uyarılar yapıldı. 'Sen bize başka bir Kur'an getir' ya da ' bunu değiştir' diyenler vardı. Bugün de tarihselcilik diye bir bela çıkmış adeta bunu gerçekleştiriyor. Özellikle modern paradigmayı rahatsız eden hükümlerin tarihsel olduğunu iddia ediyorlar.
- İmanlarına zulüm bulaştıranlar düzeltiliyor: İmanımıza zulüm bulaştırılmamamız da isteniyor. İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar kurtuluşa erenler olarak zikrediyor. Şirk en büyük zulümdür. 'Ey iman edenler' ayetiyle de imanlarına şirk bulaştıranlara imanlarını düzeltmeleri isteniyor.
- Zihinler özgürleştiriliyor: İslami şahsiyetin inşa edildiği bu süreçte zihinlerin özgürleştirilmesi-cahiliyenin her türlüsünden uzaklaştırılması en önemli hedef olarak karşımıza çıkıyor. Zira zihinler özgürleşmeden özgün projelerin-özgün modellerin üretilmesi -davranışların sağlanması mümkün değil. Zihnen özgürleşmeyenler muhataplarına öykünüyor çoğu zaman. Onların kavram ve değerlerinden çıkış yolu yokmuş gibi bir zanna kapılıyorlar. Özgün modeller oluşturmaya güçlerinin yetmeyeceği savını geliştiriyorlar. Zihin özgürleşmediği için ezenlerinin tesirinde kalınıyor; mağlubiyet psikolojisiyle onları takdir etmeyi öne çıkarıyor.
- Hak-batıl ayrışıyor: Hak-batıl ayrışması gerçekleştiriliyor. Öyle çoğulcu model falan yok yani. Tam bir ayrışma ve uzlaşmazlık vurgusu yapılıyor.
- Müctehid bir toplum oluşuyor: Sorgulayan, üreten, imar ve inşa eden öncü bir topluluk oluşuyor…"
KAVRAMLARIN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ:
Tek tek başlıklar halinde ilk Müslümanların şahsiyet inşalarını ele elen Pamak, zaman zaman ilk Müslümanları günümüzle de kıyasladı. Bu bağlamda kavramların hayatımızdaki yeri ve önemi hakkında, "kavramlar hayatımızda çok önemli yer teşkil ederler. İnançla-ideolojiyle-dinle ilgili kavramlar özellikle çok önemli. Zira kavramlarla düşünürüz. Kavramlarla inanırız. Kavramlarla fikirler-düşünceler üretiriz. Kavramlar asla nötr değildirler. Bir zihne girerlerse, o zihni zaman içerisinde dönüştürme imkânı edinirler. O nedenle Kur'an kendi kavramlarıyla düşünmeye, inanmaya çağırıyor." Şeklinde tespitlerde bulundu.
"DEMOKRASİ VE İSLAM: İKİ AYRI DİN"
Demokrasi ve İslamcılık kavramları özelinde kavramların, Müslümanların hayatında sebep oldukları savrulmaları örneklendiren Pamak, "yazılarıyla da tanınan önemli bir şahsiyetle konuşuyorum. 'Hocam' diyorum: 'Peygamberin dönemi en demokratik dönemdir' demişsin. 'Niye bunu yapıyorsun' diye soruyorum. Müthiş bir kızgınlıkla 'mecbur muyum Arapça konuşmaya' diye çıkışarak, 'şura demiyorum demokrasi diyorum' diyor. Şura ile demokrasi aynı mı? İslami şuranın karşılığı nedir? Demokratik parlamentodur. İslami şuranın karşılığı demokrasi değil, İslam'ın karşılığı demokrasidir. Hayat tarzı bakımından; İslam'da yasa yapmanın kaynağında ilahi irade-vahiy vardır; kuralları Allah belirler. Demokrasilerde ise insan iradesi vardır. İkisi bakın ayrı din oldular. Şura bizim ıstılahi kavramımız. Dil olarak Arapça olsa bile, Arapça denmez ona, Kur'an-ca demek lazım. Bize ait bir şey o. İslam parlamentosu dese anlarım. Onun karşılığı o çünkü. Onu bile demiyor. 'Efendim demokrasi desek ne olur; biz kendimizi tanımlıyoruz' denilerek teknik olarak ele alındığı ifade ediliyor. Demokrasi bu değil ki kardeşim; bunu faşizm de Komünizm de kullanmıştır. Ne diyor Cenabı Hak, 'raina demeyin unzurna değin.' Raina da unzurna da özü itibariyle masum kavramlar. Özü itibariyle iyi olan bir kavram kötü anlamıyla kullanılmaya başlanınca yasaklanıyor. Demokrasi ise özü itibariyle şirk kavramıdır. Özü itibariyle kötü olan bir kavramdır…
"İSLAMCI FALAN DEĞİL, MÜSLÜMANIZ"
Yine Müslim kavramı… Çok temel taşıyıcı bir kavram… İslamcı diye bir şey üretildi. Kendimizi bununla tanımlar olduk. Niye İslamcıyız ya! Biz İslamcı falan değiliz, biz Müslümansız. Allah müslim tanımlamasıyla bizi tanımlamış. Başka bir ada ne gerek var. Sonra bakıyorsunuz alevi İslamcılığı, AKP İslamcılığı, Türkiye İslamcılığı, HAS Parti İslamcılığı; bilmem ne İslamcılığı; on tane İslamcılık saymışlar; bir de tevhidi İslamcılık diyorlar. Madem buraya gelecektiniz o zaman üretilmiş kavramların peşine ne diye düşüyorsunuz? Allah da gel İslamcı ol dememiş yani. Dolayısıyla müslim kavramı İslam'ın en temel kavramıdır ve bize yeter" dedi.
"KAVRAMLAR BOŞLUK DOLDURMAK İÇİN ÜRETİLİR"
Kavramların herhangi bir boşluğun doldurulması için üretilmesi ve kullanılması gerektiğini belirten Pamak, "üretilmiş kavramlar bazen gerekli olabilir. Bunlar Kur'an-da olmayan ve boşluk dolduran nitelikte olmalıdır. Mesela İslami hareket böyle bir kavram; üretilmiştir. Ama bir boşluğu doldurmuştur. Masum ve güzel bir kavram olmasına rağmen İslami hareket kavramı bile bugün kullanılmıyor. Niye? Öldü, bitti. Üretilmiş şey ölür. Doğar, yaşar ve ölür. Sen ürettin çünkü. İnzal olunmuş olan ise kıyamete kadar yaşayacaktır."şeklinde konuştu.
ÇITALARIMIZ YERLERDE SÜRÜNÜYOR!
Sistem içi mücadele ve talepler noktasında çıtanın alt seviyelerde tutulmasının sisteme entegre olmaya ve savrulmalara yol açacağı uyarısında bulunan Pamak, gelinen noktada Müslümanların çıtalarının yerlerde süründüğü tespitinde bulundu. Pamak şöyle konuştu: "Sistem içi taleplerle sınırlı siyasi söylem, savrulmaya ve sisteme eklemlenmeye yol açıyor... Gelinen noktada çıtamız yerlerde sürünüyor. Çıtanın altındaki talepleriniz karşılandığı zaman geniş kitleler sisteme eklemlenir. Talepleriniz aşağıda olunca siyasiler o talepleri yerine getirdiği vakit siz bittiniz-tükendiniz demekti. Ama Kur'an-i bir inkılâba-Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeye çıtayı koyarsan aşağıdan verilen haklar çözemez-eklemleyemez seni. Mekke'de çıtanın en yüksek yere konduğunu görüyoruz. Resulüllah'ın ilk Kur'an nesli örnekliğinde sistem dışı mücadele ve strateji noktasında talepler çıtası hep en tepede tutuluyordu. Köklü Kur'an-i değişim ve sistemin vermesinin kolay kolay mümkün olmadığı şeyler en üst seviyede duruyordu. Ne deniyordu; 'yaratmak da emir de Allah'ındır'; 'Allah'ın şeriatına uyulmalıdır, tağutlar ret edilmeli-onlardan uzaklaşılmalı ancak Allaha itaat edilmelidir. Başkasının hükmü ile hükmedilmesi Allah'a şirk koşmaktır.' Gibi üst söylemler dillendiriliyordu. Çıta bu seviyede tutuluyor ve altında ne verilirse devlet başkanlığı dâhil kabul edilmiyordu."