Siyasal Söylemimizin Ahlaki Temelleri
Özgür-Der Diyarbakır Şubesinde “Siyasal Söylemimizin Ahlaki Temelleri” konferansı gerçekleştirildi.
Özgür-Der Genel Sekreteri Kenan AlpayDiyarbakır'da "Siyasal Söylemimizin Ahlaki Temelleri" konulu bir konferans sundu. Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından organize edilen konferansta, genel olarak, siyasal söylemden neyin anlaşılması gerektiği, peygamberlerin siyasal söylemlerinin temelinde neyin olduğu, ferdi ve toplumsal sorumlulukta siyasal söylemin ahlaki temelinin ne olması gerektiği, Türkiye'de mevcut siyasi kamplaşmalar ve buna karşı nasıl ve nerede konumlanması gerektiği gibi hususlar üzerinde duruldu.
Özgür-Der Selahaddin-i Eyyübi Konferans Salonunda yoğun bir katılımla gerçekleştirilen konferans, Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu Üyesi Beran Işık'ın selamlama konuşmasıyla başladı.
"Siyasal Söylemimizin Temelini Adalet Oluşturur"
Siyasal söylemin ne olduğu konusu üzerinde durarak konuşmasına başlayan Kenan Alpay, "Siyasal söylemimizin ne olduğu meselesi en başta ümmet olmak üzerinden ama ümmeti de belirleyen vasfın mümin olmak olduğunu hemen önümüze koyacak olursak. Çıkış rotamızı buradan tayin edebiliriz. Hz. Muhammed'in ümmeti olan insanların siyasal söyleminin temelinde her daim adalet vardır. O nedenle bizlerde her şeyden önce adaletli olmak durumundadır. Çünkü yeryüzü de, gökyüzü de Allah'ın emri ile adalet üzere, hak üzere ayakta durmaktadır. Eğer hak ortadan kalkarsa, adalet ortadan kalkarsa; bu durumda yerlerin ve göklerin fesada uğraması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda bir insan olarak, bir mümin olarak gerek ferdi gerekse toplumsal ilişkilerde bizlerin merkeze koymamız gereken tavır, merkeze konulması gereken kavram her zaman için adalet olacaktır. 'Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder…' ayetinde adalet emredilirken, bu adaletin hayatın her alanında uygulanması istenmektedir." dedi.
"Türkiye'de Adalet Yerine Ulusal Çıkar Merkeze Kondu"
Konuyu örneklendirerek konuşmasına devam eden Alpay, "Nasıl bir merkezdir bu; örnek verecek olursak; Türkiye, Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte ortaya yeni bir devlet, yeni bir kimlik, yeni bir ahlak perspektifi koydu. Ve bu perspektifin merkezine adaleti değil, ulusal çıkarı koydu. Dolayısıyla ulusal çıkarı koyduğunda devlet, onun refleksi, onun hareket tarzı artık bizim gibi olmuyor. Mesela ne oluyor? Hiç lüzumu olmadığı halde ulus devlet kendi için bir sınıfı bir etnik kimliği öne çıkartıyor ve bu etnik kimliğin dışındaki herkesi belli bir kategori dâhilinde öncellikli ve sonralıklı düşman olarak addediyor. Örnek vermek gerekirse, devletin kurulduğu zamandan bu yana en temel iki iç düşmanı vardı. Biri İslamcılar diğeri de Kürtler. İslami kimlik sahipleri 'irtica' olarak isimlendirildi, Kürtler de 'bölücüler' olarak yaftalandı. Dolayısıyla İslamcı olana karşı ya da Kürt olana karşı devletin temel refleksi bekasını korumaktan ibaret olarak karşımıza çıktı. Her ne kadar mahkemelerde, hakimlerin oturduğu yerin arkasında 'adalet mülkün temelidir' yazıyor olsa bile devleti korumayı kendisine görev addetmiş olan hakim ve savcılar adalet üzere değil her daim devletin menfaatini korumak ve kollamak üzerine hareket ediyor. Niçin böyle olmuştur? Çünkü devlet merkezine adaleti koymamıştır." şeklinde konuştu.
"Düşmanlığımız Olsa Bile Adil Olmak Durumundayız"
Müslümanlar olarak tutumuzun nasıl olması gerektiği üzerinde de duran Alpay, "Allah'a ve ahiret gününe inanan müminler olarak bizim herhangi bir topluluğa karşı bir düşmanlığımız olsa dahi, onlara karşı haddi aşmamız, onların hak etmediği bir muameleyi onlara reva görmemiz düşünülemez. Hepimizin bildiği ve sıklıkla okuduğu ayeti kerimeyi bir kez daha hatırlamak gerekirse, Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; 'Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin…' niçin böyle? Çünkü Allah-u Teala açıkça ayeti kerimede müminlere Allah için hakkı ayakta tutan adil şahitler olmayı emretmiştir. Bakın vurgular son derece açık, kısa net ve anlaşılır. Allah için hakkı ayakta tutan adil şahitler olmak. Yani bizim üzerimize düşen şey, cumhuriyet döneminde yapıldığı üzere Rumlar ya da Ermeniler ya da Kürtler ya da Farslar üzerinden bir düşmanlık üretmek değildir. Siyasal söylemimizin mantığı derken, kötülüğün faili kim olursa olsun etnik kimliğine bakmaksızın kötülük kötülüktür. Eğer kötülüğü yapana göre, faile göre nitelendirmeye başlarsak işte adalet burada sapmaya başlar…" diye konuştu.
Mevcut Kamplaşmada Nerede Durulmalı?
Türkiye'deki mevcut kamplaşmalar ve konumlanmaları da değerlendiren Alpay, bu saflaşmada nerede durulması gerektiği konusunda, durumun gittikçe netleştiğini; darbeciler ve İslami değerlere tahammülü olmayanların, önceki dönemlerde olduğu gibi bu seçimde de canhıraş konumlandığı hükümetin yanında durulması gerektiğini, hükümetin yolsuzluk vb. yanlışlarının altını çizerek belirtti.
Fotoğraflar: İrfan Tanrıverdi