Özgür-Der: "Sorunlar İnsani Yaklaşımla Ele Alınsın!"
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi kritik eşiğe varan ölüm orucu eylemiyle ilgili bir basın açıklaması yaptı.
HAKSÖZ HABER
Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Av. Serdar Bülent Yılmaz, son günlerde iyice alevlenen ceza evlerinde ölüm oruçlarına dikkat çeken bir basın açıklaması kaleme aldı. Ceza evlerinde PKK-KCK davasından tutuklu bulunan ve ölüm orucuna başlayan insanların taleplerinin Kürt sorunun çözümünde önemli hususlar ve fıtri haklar olduğunu ifade eden Yılmaz, bu taleplerin ölüm orucu gibi eylemlerle dillendirilmesinin doğru olmadığını vurguladı.
Hükümet'in bu talepleri, eylemlerden bağımsız olarak zaten acil olarak çözmesi gereken sorunlar olarak görmesi gerektiğini belirten Yılmaz, "Kürt sorununu ben de kendi yöntemimle çözerim" anlayışının sıkıntılı olduğunu kaydetti.
Yılmaz açıklamada son olarak, Hükümet'in gelinen son noktada ölümlerin önüne geçecek siyasi çözümler üretmesi ve PKK'nın kritik aşamaya gelmeden bu eylemleri durdurması gerektiği söyledi.
****
Basın Açıklamasının Tam Metni:
DAHA FAZLA ÖLÜM YAŞANMASIN!
SORUNLAR İNSANİ YAKLAŞIMLA ELE ALINSIN!
PKK/KCK davası tutuklu ve mahkûmlarının 12 Eylül tarihinde Türkiye’deki cezaevleri genelinde başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi ölüm orucuna dönüşmüş ve eylemde “kritik eşik” geçilmiş durumda. İkinci ayına yaklaşmakta olan eylem birçok sağlık sorunuyla beraber ciddi oranda ölüm vakalarına da gebe gözükmektedir.
Eylemde dile getirilen talepler olarak “Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması”, “anadilde savunma engelinin kaldırılması” ve “anadilde eğitim hakkının tanınması” konularının zaten gerek Kürt sorununun çözümü ve gerekse de bu sorunun PKK boyutuyla ilgili olarak var olan ya da dillendirilen talepler arasında olduğu bilinmektedir. Bu talepler aynı zamanda temel/fıtri hak kapsamında algılanması gereken hususlardır. Dolayısıyla taleplerin hangi siyasal kesimlerce dile getirildiğine bakılmaksızın karşılanması gerekmektedir.
Şurası açık bir gerçektir ki, ölüm orucu gibi eylemler de dâhil olmak üzere insanların hayatlarına mal olan pek çok eylem en temelde Kürt sorununun çözüme kavuşturulamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun için de sorunun taraflarından Hükümet ve örgütün meseleye insani bir bağlamda yaklaşması, iyi niyetli olması ve çözüme odaklanması elzemdir. Ne yazık ki, şu ana kadar taraflardan bu netlikte bir yaklaşım göremedik. Mesela; Başbakan’ın son zamanlarda sıkça gündeme getirdiği “Kürt sorunu bitmiştir!” söylemi maalesef Kürt sorununda Hükümetin çözüm ufkunun sığlığını göstermektedir. Bu söylem aynı zamanda Kürt sorunu üzerinden kendini var etmiş olan siyasal kesimleri dışlayan bir içeriğe sahiptir. Söylemin pratik sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Ölüm orucu türünden eylemliliklerin, örgütün siyasal tercihi olması yanında bu dışlanmışlıkla ilgili yönünün bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Oysa Kürt sorununun bitmediğini Başbakan da iyi biliyor olsa gerektir. İddia edildiği üzere Kürt sorunu bitmiş, çözülmüş olsaydı hâlâ anadilde eğitim, savunma hakkı vb. tartışmaların sürmemesi gerekirdi.
Öte yandan örgütün de Hükümet gibi meseleye politik zafer ya da yenilgi ikileminden baktığı; kendi çözümünü hem devlete hem topluma dayattığı; müzakere edilebilecek olan konuları dahi müzakere dışı bıraktığı; ölümler üzerinden çözüm adı altında aslında çözümsüzlüğü dayattığı gerçeği bu sürecin görülmesi gereken bir başka boyutudur. İlgili taleplerin ölümle sonuçlanacak yöntemler dışında farklı yöntemlerle de dile getirilip Hükümet üzerinde baskı kurulabileceğini bu yöntemi tercih edenler de biliyorlar ve birçok zaman uyguluyorlar. Hal böyle iken örgütün ısrarla ölümle sonuçlanabilecek yöntemleri tercih etmesini çözüme katkı anlamında doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Hele de Kürdistan halkını, tercih ettiği eylemliliklere ve projelere zor ve tehditle desteğe zorlamasını asla meşru görmüyoruz. Örgütün, Kürdistan halkının, kendi örgütsel ve ideolojik hedef ve yöntemlerini desteklemek zorunda olduğunu düşünmesini iktidar kibrinin bir başka çeşidi olarak görüyoruz.
Özetle, PKK’li tutuklu ve mahkûmların başlattığı eylem üzerinden zafer-mağlubiyet hesabı yapılmasını doğru bulmuyoruz. Hükümet de örgüt de Kürt sorununa çözüme odaklı tutum geliştirmek yerine pragmatist bir yaklaşımla siyasi kazanç elde etme tavrına yönelmiştir. Bu tavır ise çözümü zorlaştırmakta, rekabet mantığının karanlık girdaplarında buharlaştırmaktadır.
Körler savaşında taraf olmamız ya da iktidar kibriyle kafasındaki çözüm perspektifini dayatan devlet ve PKK projeleri arasında bir tercihte bulunmamız söz konusu olamaz. Biz devletin de PKK’nin de “Kürt sorununu ben kendi yöntemimle çözerim!” yaklaşımını dayatmacı görüyor ve bu dayatmacılığın sorunun çözümüne katkıdan ziyade onu daha bir derinleştirdiğini düşünüyoruz.
Özgür-Der olarak eyleme konu olan talepleri haklı talepler olarak değerlendiriyoruz. Bunların ölüm orucu eyleminden bağımsız olarak zaten acil çözüm gerektiren sorunlar olduğu açıktır. Ancak çözüm yöntemi olarak belirlenen “ölüm orucu” eylemini çözüme katkı sunacak bir eylem olarak görmüyor ve desteklemiyoruz. Bu bağlamda, devlete de PKK’ye de ölümler ve “ölü skorları” üzerinden politik rant devşirmeye mebni tutumlarının kabul edilemez olduğunu hatırlatıyoruz. Ancak şu an yaşanan ve kritik eşiği aşmak üzere olan ölüm oruçları gibi çok hayatî bir olguyu bu mülahazaların ötesinde değerlendiriyoruz.
Bu bağlamda Hükümete bu yaşanan hayati mevzua karşı kör ve sağır kalmaktan vazgeçip ölümlerin önüne geçecek siyasi ve insani adımları atmasını; örgüte de daha fazla kişinin durumu geri döndürülemez noktaya gelmeden eylemi sonlandırmasını öneriyoruz. Özgür-Der olarak ölüm oruçlarının da gündeme gelmesine neden olan Kürt sorununun adil çözümü konusunda, ilgili tüm kesimlere inisiyatif alma ve daha fazla olumsuz sonuçlar doğurmadan çözüme yönelik diyalog ve müzakere çağrısında bulunuyoruz.
Av. Serdar Bülent Yılmaz
Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı