Özgür-Der, Hakkari Saldırısını Kınadı

Özgür-Der, Hakkari Saldırısını Kınadı

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi: “İster devletin derin eli isterse de PKK yapmış olsun -ki hangisi çıkarsa şaşırtmayacaktır- saldırıyla Kürt sorununa çözüm arayan sivil irade hedef alınmıştır.”

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, PKK'nın eylemsizlik kararının dolacağı 20 Eylül öncesi Kürt sorununun barışçıl çözümü noktasında birtakım görüşmelerin yapılmaya çalışıldığı bir dönemde Hakkari'de 9 sivilin mayınlı saldırıda hayatını kaybetmesi üzerine bir basın açıklaması yaptı. Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Serdar Bülent Yılmaz'ın yaptığı açıklamada Hükümet ve Cumhurbaşkanı'nın kolaycılığa kaçmayarak, hadisenin Şemdinli vakası gibi sonuçlanmaması yönünde irade koymaları gerektiği belirtildi. İster devletin derin eli isterse de PKK tarafından yapılmış olsun, saldırıyla doğrudan Kürt sorununa çözüm arayan sivil iradenin hedef alındığını belirten S. Bülent Yılmaz, vahşi saldırıyı tertip edenleri lanetledi.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından yapılan açıklama:

Barış Çabalarının Hedef Alındığı Hakkari'deki Katliamı Lanetleniyoruz!

18.09.2010

PKK'nin eylemsizlik kararının dolacağı 20 Eylül öncesi Kürt sonunun barışçıl çözümü noktasında birtakım görüşmelerin yapılmaya çalışıldığı bir dönemde Kürtlere karşı yeni bir katliama girişilmiştir. Hakkari'de Durankaya Beldesi ile Geçitli Köyü arasında, uzaktan kumandayla ateşlendiği tahmin edilen tahrip gücü yüksek mayın ile yoldan geçen köy minibüsüne saldırıda bulunulmuş, tamamen sivilleri taşıyan ve içinde bebek ile kadınların da bulunduğu yolcu minibüsünde; Aydın Erol (30), Eşref Gür (32), Enes Erol (22), Şirin Kurt (23), Abuzeyt İdem (40), Cane Dayan (50), Zarife Çiftçi (25), Semiha Dayan (35), Nurullah Umut Çiftçi (3) adlı yolcu katledilmiştir. Saldırıda Özgür İdem, Sudenaz Kurt, Berivan Dayan ve Zeynep Kurt adlı 11 aylık bebek de yaralanmıştır.

Patlamanın hemen ardından olay yerine gelen köylüler, minibüsün yaklaşık 100 metre uzaklığında içinde mayın, el bombası ve Kaleşnikof marka piyade tüfeğine ait mermilerin içinde olduğu üç sırt çantası bulmuşlardır. Çantaların içinden MKE menşeli materyallerin yanı sıra "Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) 8'inci Ana Bakım Merkezi Komutanlığı Afyonkarahisar, Balistik Koruyucu Kombozit Başlık Kullanma Klavuzu AQAP-2120, Döküman No: KSK: 107" yazılı belge çıkmıştır.

Olay yerine koşan ölü ve yaralı yakınları ile görgü tanıklarının anlatımları ise bölge insanının karşı karşıya bulunduğu tehlikenin boyutlarını gözler önüne sermektedir. Tanıklar, aracın patlaması esnasında arkadan gelen araçların olduğu, patlamadan sonra araçlarının durdurulduğu, yedi kişilik bir grubun olay yerinden hızla kaçtığı ve kaçanların yakalanması için herhangi bir operasyonun yapılmadığı şeklinde iddialarda bulunmuşlardır.

Katliamın gerçekleştiği yerde bulunan materyaller, görgü tanıklarının anlatımları, olayın zamanlaması ve oluş şekli göz önünde bulundurulduğunda Şemdinli'de Umut Kitabevi saldırısı ile Kürt sorununa çözüm bulunmasına yönelik adımlar atılmasının konuşulduğu bir esnada sivillere yönelik olarak gerçekleştirilen Güçlükonak saldırısı akıllara gelmektedir.

Bağımsız Türkiye Komisyonu üyeleri ve "akil adamlar" olarak bilinen heyetin Kürt sorununun çözümü noktasında Diyarbakır-İstanbul-Ankara hattında barış turları attığı, BDP heyeti ile hükümet kanadının saldırı günü görüşme planladığı ve Diyarbakır'daki STK temsilcilerinin görüşme taleplerinin hükümet tarafından kabul edilmesinin ardından katliamın gerçekleşmesi manidardır. PKK'nin Ramazan ayında ilan ettiği ateşkesin 20 Eylülde uzatılması için Kürt siyasetçiler ve sivil toplum örgütlerinin Ankara'ya çıkarma yaptığı böylesine hassas bir dönemde yapılan saldırı her şeyden önce barış çabalarına yapılmıştır.

Katliam için Hakkâri hattının seçilmesi de tesadüfî değildir. Mayınlı katliamın, bayram arifesinde dokuz PKK'linin öldürüldüğü bölgede olması her iki olayın da aynı güç tarafından yapıldığı izlenimini doğurmaktadır. Hakkâri'nin, anayasa değişikliği için 12 Eylül'de yapılan referandumda 'boykot'un en etkili olduğu il olması uzunca bir süredir devletin zulümlerine karşı ortaya koyduğu eylemlilikler ile birleştirildiğinde halkın cezalandırılmak istendiği şüphesini doğurmaktadır.

Barış çabaları hedef alınmasına rağmen, olay esnasında hükümet kanadından yapılan açıklamalar ise tam bir aymazlık örneğidir. Olayı TSK'nin içerisine palazlanan JİTEM ve Ergenekon tarzı yapıların yaptıklarına dair çok sayıda bilgi ve bulgu olmasına rağmen Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün olayı "terör örgütü yaptı" kolaycılığına kaçarak PKK'ye yüklemeye çalışmaları yeni saldırılara davetiye çıkarmaktadır. Aynı şekilde saldırının ardından BDP heyeti ile yapması düşünülen görüşmelerin iptal edilmesi saldırganların hedeflerine ulaştıklarını göstermektedir. İptal edilen randevu Mayıs 2009'da Çukurca'da askere ait olduğu sonradan ortaya çıkan yedi askerin yaşamını yitirdiği mayın patlamasından sonra iptal edilen randevuyu akıllara getirmiştir.

Söz konusu saldırıyı ister devletin derin eli isterse de PKK yapmış olsun ki, hangisi çıkarsa şaşırtmayacaktır, saldırıyla doğrudan Kürt sorununa çözüm arayan sivil iradenin hedef alındığı açıktır. Bu tür saldırıların geçmişte hem devlet hem de PKK güçlerince farklı ya da aynı amaçlarla yapıldığını biliyoruz. Yürütülen kirli savaşın bitirilmesini istemeyen ve barış arayışlarını baltalamaya çalışan bu iradenin her iki yapıda da var olduğunu biliyoruz. O nedenle saldırının merkezinin neresi olduğundan daha önemli olan yapılış gayesidir. Saldırın temel saiki ve gerçek amacı fark edildiğinde kim yaparsa yapsın boşa çıkarılması kolay olacaktır. Ancak hükümetin olaya yaklaşımı maalesef bu bakış açısından oldukça uzak ve yapanların elini güçlendirecek niteliktedir. İçerisinde bebek, çocuk ve kadınların da bulunduğu sivil insanlara yönelik gerçekleştirilen katliama iktidarın yaklaşımı gayri ciddi ve gayri insanidir. Militarist ve milliyetçi reflekslerle askeri noktaları ziyaret edip savaş borazanlığı yapan hükümet ve muhalefet kanadının 9 sivil TC vatandaşının katledildiği yeri ziyaret edip acılı ailelerin acılarını paylaşmaması ve katillerin bulunmasıyla ilgili kararlılık mesajı vermemesi bahsedilen zaaflı yaklaşımın bir yansımasıdır.

Özgü-Der olarak insanlıktan nasibi almamış bir zihniyetle gerçekleştirilen saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Çocukları, kadınları ve hatta 11 aylık bebeği hedef alacak kadar gözü dönmüş bu vahşi saldırıyı ve saldırganları en sert biçimde lanetliyoruz. Şemdinli olayıyla ciddi benzerlikler taşıyan olayın üzerine ivedilikle gidilmesi gerektiğine inanıyoruz. Olayın akıbetinin Şemdinli'nin "iyi çocukları"na dönmemesi ve yürütülen çözüm girişimlerinin baltalanmaması için Hükümet ve Cumhurbaşkanı'nı inisiyatif almaya; "nereye kadar giderse gitsin" olayın faillerini yakalamaya ve saldırı sonrasında iptal edilen barış görüşmelerini başlatmaya çağırıyoruz.

ÖZGÜR-DER DİYARBAKIR ŞUBESİ

Önceki ve Sonraki Haberler