"Kürt Meselesinin Gelişimi" konusu tartışıldı
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin düzenlediği programda "TC’nin Kuruluşundan Çok Partili Döneme Kadar Kürt Meselesinin Gelişimi" konusu tartışıldı.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında düzenlediği programların onuncusu dün akşam dernek binasında yapıldı. "TC'nin Kuruluşundan Çok Partili Döneme Kadar Kürt Meselesinin Gelişimi" konusunun işlendiği program panel şeklinde yapıldı.
Emin Altun'un yönettiği oturumda Ahmet Akın ve Şevket Öge konuşmacı olarak tebliğlerini iki oturumda katılımcılara sundular.
Harekât Tek Parti Dönemine Geri Dönüşün Resmidir!
Salonda bulunanları selamlayarak paneli başlatan Altun, havadan uçaklarla desteklenen sınırötesi kara harekâtını eleştirdi. On bin asker, savaş uçakları ve yoğun bombardımanla başlatılan kara harekâtını, Kürt kavmine karşı yürütülen inkar ve imhanın bir parçası olarak nitelendirdi. 85 yıldan beri ülke sınırları içerisinde çözüme ulaştırılamayan Kürt Sorunu'nu, sınır ötesi operasyonlarla, savaş ve şiddete dayalı girişimlerle çözmeye çalışmanın tek parti dönemine geri dönüşün önemli bir resmi olduğunu dile getirdi.
"Asimilasyon Bir İnsanlık Suçudur"
Başbakanın Almanya ziyaretinde Almanya'da yaşayan Türkleri asimile olmamaları konusunda uyardığına dikkat çeken Altun, Başbakanın "Asimilasyon bir insanlık suçudur" dediğini hatırlatarak şu soruları yöneltti: "Sayın Erdoğan'ın başbakanı olduğu devlet, 85 yıldır bu suçu işlemiyor mu? Kürt kavminin, sosyal, siyasal, ekonomik, egemenlik, iktidar haklarından yoksun bırakılması insanlık suçu değil mi? Erdoğan ve partisi işlenmeye devam edilen bu suça alet edildiğinin farkında mı? Başbakanın tabiriyle işlenen bu insanlık suçuna kim dur diyecek?"
Kürtleri Asimile Etme Çabaları Allah'ın Ayetlerine Saldırıdır
Kürtleri asimile etme çabalarını Allah'ın tanışma-kaynaşma ayetlerine karşı bir saldırı olarak nitelendiren Altun, ırkçı, baskıcı, totaliter, tek tipçi rejimden kaynaklı ortaya çıkan Kürt sorunu ile başörtü sorunu arasında mağduriyet anlamında bir fark olmadığını söyledi. Her iki temel sorununun taraflarının bu ülkenin "zencileri" olarak kabul edildiğine dikkat çekti. Zencinin zenci ile problem değil dayanışma içerisinde olmasının öneminden bahsetti. Bizim açımızdan başörtü ne anlam ifade ediyorsa Kürt vb. sorunlarında aynı anlamı ifade ettiğini sözlerine ekledi.
Laiklik ve Milliyetçilik Yıkım Getirdi
İlk panelist olarak söz alan Ahmet Akın, Kürdistan'ın parçalanma sürecini özetleyerek Cumhuriyete giden yolu anlattı. Sorunun Kürdistan coğrafyasının emperyalist güçlerin ince ve haince hesapları sonucu parçalanması ve bölge ülkelerinin de bu haince hesaba dahil edilmeleriyle başladığını söyledi. I. Dünya Savaşı'nı müteakip Osmanlının dağılması üzerine, Jön Türk zihniyetinin ve İttihatçı kadroların eline ulus devlet kurma fırsatı geçtiğini bu kadroların ağırlıklı olarak Harbiye, Mülkiye ve Tıbbiye kökenli bürokrat ve aydınlardan oluşan Batı hayranı-sekülerleşmiş kişiler olduğunu ifade etti. Bunların İslam'ı reddederek "ulusalcılığı/Türkçülüğü" dinleştirmeleri sonucu; bu topraklarda yüzyıllardır kardeşçe yaşayan farklı kavimlere mensup insanlar arasına fitne girdiğini ve zamanla ülkenin zulüm bataklığına dönüştüğünü dile getirdi. Ümmetçilik yerine milliyetçiliğin, İslam inancının yerine laik düşüncenin yerleştirildiğini ve bununda beraberinde yıkım getirdiğini ifade etti.
Herkesin Türk Olduğu Kanıtlanmaya Çalışıldı
Cumhuriyetin ilanının ardından art arda ortaya atılan tezlerle herkesin Türk olduğunun kanıtlanmaya çalışıldığını anlatan Akın şunları kaydetti; "Güneş dil vb. teoriler ortaya atılarak Asya'da konuşulan tek dilin Türkçe olduğu vurgulandı. Halkın göç etmesiyle birlikte bu dilin bütün dünyaya yayıldığı anlatıldı. İnsanların uygarlığı öğrenmeyi Türklerden öğrendikleri yalanı yaygınlaştırıldı."
Buna karşılık Kürt kavmine dönülerek "Kürtlerin aslında dağ Türkleri veya su katılmamış Türkler oldukları" propagandasının yapıldığını aktardı.
Akın, Kürtlere karşı asimilasyon uygulandığını, Kürt dilinin eğitim kurumlarında ve mahkemelerde yasaklandığını söyledi. Osmanlı döneminde coğrafi bir terim olarak kullanılan "Kürdistan" kelimesinin tüm kitaplardan çıkarıldığına dikkat çekti. Kürdistan'da tüm yüksek hükümet görevlilerinin Türkler arasından seçildiğini ve daha aşağı kademelere ise özenle seçilmiş "ölü Kürtlerin" atandığını belirtti. Tek parti iktidarının bölgede karşılıklı olarak bir aşireti diğer aşirete karşı kullandığını ifade ederek orduda Kürtlerin kademesinin Türklerle eşit olmadığını ve Kürtlerin genellikle zor işlerde çalıştırıldığını sözlerine ekledi.
"Dilleriniz ve Renkleriniz Allah'ın Ayetlerindendir"
Mazlumdan yana, zalime karşı olma adil kimliği ile bizleri şereflendiren yüce Allah'a hamd ederek konuşmasına başlayan Şevket Öge, Hucurat 13. ayeti okuyarak meseleye Kur'an merkezli yaklaşmanın önemine gönderme yaptı.
"Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır."
Allah'ın bu ayetinin ağırlıklı olarak cumhuriyetin kuruluşundan çok partili sisteme kadar acımasız bir şekilde ortadan kaldırılmaya çalışıldığını ve buna karşı isyanların baş gösterdiğini anlatan Öge, bu isyanlardan özellikle Dersim ve Şeyh Said ayaklanması üzerinde durdu.
Şeyh Said Kıyamı
T.C.'nin laik ve milliyetçi politikaların, dini hassasiyetleri çok olan Kürt kavminin tepkisine neden olduğunu ve bu tepkilerin bir dizi isyanı beraberinde getirdiğini söyle Öge, 1925'te başlayan Şeyh Said hareketinin, genel olarak Sünni Kürt kavminin büyük desteğini aldığını anlattı. Diyarbakır'a dayanan isyanın üç gün süren şiddetli çatışmalar sonucunda geri adım atmaya zorlandığını dile getirdi. Kıyamın neden başarısız olduğu sorusuna da yanıt arayan Öge, bunu da temel anlamda hareketin erken davranması ve rejimin fitnesine bağladı.
Şeyh Said, kıyamının Kürtçülük için değil din için olduğunu, bunun fetvasında ve söylemlerinde açığa çıktığını, buna rağmen Kürtçülük damgasından kutulamadığını belirti. Bazı yazarların bilerek bu çamuru attığına dikkat çeken Öge, hareketin İslam ilkelerinin yürürlükten kaldırılması ve Kürtlere yönelik inkar ve imha sürecinin başlaması neticesinde ortaya çıktığını söyledi. Zamanla hareketin büyüdüğünü, kurulan yeni rejimin politikalarından rahatsızlık duyan farklı düşüncelerde birçok Kürdün harekete katıldığını, bunlardan dolayı hareketi Kürtçülükle suçlamanın yanlış olduğunu Şeyh Said'in fetvasını okuyarak ortaya koydu.
Devletçi Anlayış Terk Edilmeli
Konuşmasının sonunda Kürt sorununun Müslümanlar tarafından çıkarılan bir sorun olmadığını vurgulayan Öge, "Kürt sorununu Müslümanlar oluşturmamıştır. Ama İslam tüm zulümlere karşı çıkma ve bunlarla mücadele etme sorumluluğunu Müslümanlara yüklemiştir." dedi. Kürt halkının sorun ve fitne çıkaran değil zulme ve haksızlığa uğrayan taraf olduğunu belirtti. Sağcı, milliyetçi, muhafazakâr ve devletçi anlayıştan ayrışmanın zorunluluğundan bahsetti. Sorunun müsebbibi olarak laik-ulus devleti gösterdi. Bu ulus devletin sebep olduğu zulümlere karşı çıkmanın ibadi bir sorumluluk olduğunu söyledi.
HAKSÖZ-HABER / Diyarbakır