“İslami Mücadele ve Eleştiri Kültürü”
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi’nin her ay periyodik olarak gerçekleştirdiği seminerler dizisinin mayıs konuğu Araştırmacı Yazar Ramazan Kayan’dı.
Metin Aldemir'in yazar hakkında verdiği kısa bilginin ardından seminer, Nurullah Canpolat'ın Kur'an tilavetiyle başladı. "İslami Mücadele ve Eleştiri Kültürü" konusunun irdelendiği seminerde, Müslümanların genel durumu, eleştiri ve özeleştirinin önemi, Arakan, Filistin ve Doğu Guta gibi acıların yakıcı bir hal aldığı coğrafya örnekleri üzerinden durumumuz ve tıkanmanın aşılması için yapılması gerekenler üzerinde duruldu.
Eleştiri Yaparken İnsaflı Olalım
Bizi biz yapan değerlerimizi, ilkelerimizi, dinamiklerimizi diri tutmaya; kendimiz kalmaya azami gayret sarf etmemiz gerektiğini söyleyen Ramazan Kayan; "eleştiri yaparken insaflı olalım. Kendimize de haksızlık yapmayalım. Bin bir gayretle ortaya konan emeğe saygı duyalım. Mükemmeliyetçi anlayışlarla Müslümanların sorunlarına çözüm olacağımıza sorunun parçası olmaya başlıyoruz. Yük almamız gerekirken, yük oluyoruz. Bu alışkanlıklarımızı terk etmemiz lazım. Müslümanların morale, cesaretlendirmeye ihtiyaçları var; kollarımızı kanatlarımızı kırmayalım. Moral, motivasyona ihtiyacımız var. Bunu birbirimizden esirgemeyelim." dedi.
Üç Ö Formülü
Üç kavram üzerinden İslami mücadelemizin akışını seyrini ve gelecek perspektifimizi masaya yatıran Kayan, bunları özgüven, özeleştiri ve özveri olmak üzere "üç ö formülü" olarak nitelendirdi ve şu şekilde açtı:
Özgüven Sahibi Olmalı ve Kendimizle Barışık Olmalıyız
1- Özgüven: İslami mücadelemizde bizi biz yapan en önemli dinamiklerimizden biri de özgüvendir. Geriye dönüp baktığımızda özgüvenimizin yerinde olduğu dönemlerde çok güzel şeyler yaptık. Çok ciddi hedefler önümüze koyduk. Çok ciddi projelere niyetlendik. Hamd olsun, o günden bugüne çok güzel mesafeler kat tetik. Ama şimdi o özgüveni arıyoruz. Hiçbir müminin benden buraya kadar demeye hakkı yoktur. İman varsa, aksiyon da var, eylemlilik de var. İman demek irade demektir. İman demek iddia demektir. Özgüven derken şunu ifade etmek istiyorum; Kendimize güveneceğiz. Biz az değiliz. Kendimizi basitleştirmenin, kendimize haksızlık etmenin anlamı yok. Niçin kendimize güveneceğiz? Çünkü biz Allaha güvendiğimiz için kendimize güveceğiz. Her halükarda umutlarımızı diri tutacağız. Özgüvenimiz olursa birbirimize güvenimiz de gelecektir. Kendisine güveni olmayanın başkasına da güveni olmaz. Kendimizle barışık olmadığımız için özgüvenimizi yitirdik…
Sivil Yapılar İktidarın Yedeğine Düştü
2- Özeleştiri: Özeleştiri bize özgü bir kavram olmayabilir. Ama ben şunu kast ediyorum: tövbe diyorum, istiğfar diyorum. Sık sık tövbe etmemiz lazım. Aktif bir tövbeden bahsediyorum. Aktif bir istiğfardan bahsetmek istiyorum. Türkiye'de şu anki sivil yapılar iktidarın yedeğine gölgesine düşmüşse, genişleyen imkânlar çerçevesinde gereken açılımı yapmıyorsak bu soruyu kendimize soracağız. Hantalımız ve yorgunluğumuzun nedenini kendimize sormamız lazım. Ramazan günleri inşallah ciddi bir muhasebe özeleştiri günleri olsun. Çok güzel şeyler yapmış olabiliriz havalara girmeyelim. Mütevazı olalım. Takvayı elden bırakmayalım…
En Büyük Tehlike Konfor ve Koltuk Davasıdır
3- Özveri: Özveri, fedakârlık, adanmışlık olmadan hiçbir dava yürümez. Adanmadan dava adamı olunmuyor. Kur'an-daki tüm kıssalar bizi adanmışlığa ve fedakârlığa hazırlıyor. Bu topluma fedakârlıklarımızla gidersek toplumun gönlünü fethederiz. Sadece cümlelerimizle, konferanslarımızla, kitaplarımızla, yayınlarımızla değil; merhametimizle, insanlığımızla iyiliğimizle, cömertliğimizle, dürüstlüğümüzle, mertliğimizle gidersek; kendi geleceğimizden ziyade ümmetin geleceğiyle, insanlığın geleceğini düşünerek gidersek Allah toplumun kalbini bize açar. Bu insanlar bilgiye muhtaç değil, ilgiye muhtaç. Bu da fedakârlık istiyor. Rahatımızdan vazgeçmeniz lazım. Müslümanları bekleyen en büyük tehlike konfor ve koltuk davasıdır. Herkes koltukta biraz daha nasıl yükselebilirim derdinde. Herkes idareci olma derdinde idareci olunca ideallerimiz elden gidiyor. Olmasın demiyorum ideallerimiz olsun diyorum. Atanmış öğretmenler değil adanmış öğretmenler lazım bize...