Diyarbakır’da “Said-i Nursi” Semineri
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin seminerler dizisi “Said-i Nursi ve Nurculuk” konusuyla devam etti. Seminer İkram Filiz tarafından sunuldu.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesinin bu yıl "Türkiye'de İslami Hareket Tecrübeleri"ni konu edindiği seminerler dizisinin beşincisi dün akşam Özgür-Der Selahattin Eyyubî Konferans Salonunda gerçekleştirildi.
İkram Filiz'in, "Said-i Nursi ve Nurculuk" konulu sunum yaptığı seminerde genel olarak, Said-i Nursi'nin sürgün, işkence ve zulüm içerisinde geçen hayatı, düşüncesi, mücadelesi, kendi şartları içerisinde egemenlerle ilişkileri ve sonrasında gelişen "nurculuk" üzerinde duruldu.
Zekâ ve hafızasıyla ön plana çıktığı hayatı…
Hareketli ve hırslı yaşadığını söylediği Said-i Nursi'nin sürgün, işkence ve zulüm içerisinde geçen hayatı hakkında bilgi vererek konuşmasına başlayan İkram Filiz, "Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis'in Hizan ilçesinin Isparit nahiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, bir Kürt ailenin 7 çocuğundan biridir. Bu dönemde eğitim hayatı bölgede daha çok medreselerde yürütüldüğünden dolayı Said-i Nursi de eğitimini buradaki medreselerde sürdürmüştür. Bu eğitim görülen yerler, Osmanlı toplumunda medrese, tekke ve mektep şeklinde kendini göstermektedir. Okutulan dini dersler temel başlıklar olarak; fıkıh, siyer, hadis ve tefsir dersleri olarak görülmektedir. Kısa sürede medreselerde görülen dersleri bitirdiğinde zekâsı ve hafızasıyla ön plana çıkmıştır…"dedi.
Kürdistan'da Medresetüzehra projesi…
Yaptığı okumaların Said-i Kürdi'de Kürdistan'da günümüzde üniversiteye tekabül eden 'medresetüzehra'yı kurma fikrine ittiğini kaydeden Filiz, "sonradan medresetüzehra diyeceği, bugün itibariyle uluslararası düzeyde diyebileceğimiz bir üniversitenin Kürdistan topraklarında açılması gerektiği düşüncesinin şekillenmesine neden olmuştur. Bu medrese modern bilimlerle dini ilimlerin bir arada okutulacağı bir yer olacaktır. Medrese 3 dilli bir eğitim verecektir. Bunlar Kürtçe, Türkçe ve Arapça olacaktı…" şeklinde konuştu.
Eski Said dönemi:
İstanbul'da bulunduğu sırada üye olduğu İttihad ve Terakki ve sonrasında ayrılıp kurucuları arasında yer aldığı İttihad-ı Muhammedi süreci hakkında bilgi veren Filiz, "Eski Said" dönemi olarak özetlediği bu döneme ilişkin şunları kaydetti: "1907 yılında İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da bulunduğu bu dönemde meşrutiyeti daha hararetle savunmuştur. 2. Abdülhamit yönetiminden de istibdat yönetimi diye bahsetmiştir. Bu düşünceler ve yaşadıkları onun İttihad ve Terakki ile tanışmasına ve süreç içerisinde istibdada karşı meşrutiyetin yanında İttihad ve Terakki ile birlikte hareket etmesine neden olmuştur... İttihad-ı Muhamedi cemiyetinin kurulmasıyla birlikte Said Nursi bu cemiyete destek vermiştir. Sonradan bu cemiyetin kurucuları ararsında yer almıştır…'
Ona göre Mustafa Kemal deccal mı?
İngiliz işgaline karşı duruşundan dolayı Ankara'ya çağrılan Said-i Kürdi'nin Mustafa Kemal'le arasında geçen konuşmaya da değinen konuşmacı, "Said-i Nursi Mustafa Kemal tarafında Ankara'ya davet edildi. M. Kemal Said-i Nursi'ye dönerek 'sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz' der. Bediüzzaman, şu cevabı verir: 'Paşa! Paşa! İslamiyet'te, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur.' der. Bu olayın sonrasında siyasetle kesin olarak ilgisini kestiğini ve kendisinin tabiriyle bu adamla siyaset yoluyla baş edilemeyeceğini fark etmiştir. Hadislerdeki deccal ile ilgili haberleri Mustafa Kemal'e yorumlamıştır."
Yeni Said dönemi:
Eski hırslı Said'in yerine kendisini, yazacağı kitaplarına ve öğrencilerine adayacak olan Yeni Said'in aldığına işaret eden Filiz, sistemin ceberut yüzünü gösterdiği bu dönemi şöyle özetledi: "Tabii bu dönem sistemin ceberut yüzünü göstermeye başladığı bir dönemdir. Saltanat ve hilafet kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla medreseler lağv edilmiş, tekke ve zaviyeler kapatılmış, şapka kanunu ile de zorbalıklar artmıştır… İşte böyle bir durumda Şeyh Said kıyamı olmuştur. Said Nursi kıyama destek vermemesine rağmen bu olay bahanesiyle Van'da bulunduğu yerden alınmış İstanbul'a getirilmiş buradan da Isparta Barla'ya sürgün edilmiştir. Ve Said Nursi açısından başlayan bir ömür sürgün hayatı başlamıştır. Barla, Kastamonu, Afyon, Eskişehir, Emirdağ gibi yerler onun sürgün hayatının durakları olarak karşımıza çıkar. Bu süreçlerde mahkemelerde yargılanır, akrabalarıyla görüşmelerine izin verilmez, hapishanelere atılır ve kendisini zehirleme teşebbüsünde bulunulur… Bu şartlar altında olan ülkede CHP içinden çıkarılmış DP'nin destekleneceğini herhalde tahmin etmek zor olmasa gerek."
Kavimler ilk önce kendi birliklerini kurmalı
Said Nursi'nin siyasal düşüncesinin Afgani'nin fikirleriyle tanışmasıyla oluştuğunu belirten Filiz, "Said Nursi'deki bu düşünceyi şu şekilde izah edebiliriz. Ümmetin parçalarını oluşturan kavimlerin ilk önce kendi birliklerini İslami temelde kurmaları gerekiyor. Bu anlamda Kürtler, Türkler ve Araplar ilk elde kendi birliklerini kurduktan sonra, bu birliklerden oluşan kavimler bir araya gelip İttihad-ı İslam'ı oluşturmalıdır. Oluşan bu yeni topluluk kendi içerisinde şura mekanizmasını kurup aralarından birini lider olarak seçmelidir..."şeklinde konuştu.
Risale-i Nur'ların oluşumu…
Said-i Kürdi'nin; Kuran'dan, hadislerden, geleneksel Osmanlı medreselerindeki eserlerden, tasavvuftan-tarikattan beslendiği ve bunları harmanlayarak ortaya Risale-i Nur'ları çıkardığını ifade eden Filiz, O'ndan sonrası nurcuların ise, "parti kurmak isteyenler", "karşı çıkanlar" ve "tarafsız kalanlar" şeklinde bölündüklerini belirtti.