Diyarbakır’da "Rönesans ve Reform" Tartışıldı
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında dernek binasında düzenlediği eğitim dizisinde "Rönesans ve Reform Hareketlerinin Temel Özellikleri" konusu tartışıldı.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında dernek binasında düzenlediği eğitim dizisinde "Rönesans ve Reform Hareketlerinin Temel Özellikleri" konusu tartışıldı.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında düzenlediği programların sekizincisi dün akşam dernek binasında yapıldı. "Rönesans ve Reform Hareketlerinin Temel Özellikleri" konusunun işlendiği program müzakereli seminer şeklinde yapıldı.
Programda Masum Yokuş, Rönesans ve Reform Hareketlerinin sebepleri, sonuçları ve günümüze yansımalarını irdelerken, Cemil Yeşildağ ve İkram Filiz ise yapılan sunumun müzakeresini yaparak katkılarını sundular.
Masum Yakuş, Fransızca bir terim olan "Renaissance"in anlam karşılığının "yeniden doğuş" olduğunu, ortaçağ kilise despotizminden kurtuluşu simgeleyen bu anlayışın zamanla, insanın Tanrı"dan kopuşuna ve kendini Tanrı"nın yerine yerleştirmesine sebep olduğuna dikkat çekerek konuşmasına başladı.
Bazı aşamaların ardından 380 yıllarında Theodosios"un Hıristiyanlığı devlet dini haline getirdiğini, zaten tahrif olan bu dinin zamanla daha da dönüşerek hiyerarşik bir ruhban sınıfı meydana getirdiğini ve bu durumun yıllarca sürerek insanların hayatlarını çekilmez hale getirdiğini belirtti. Kötüye kullanılan ruhani güç ve sömürüye dönüşen kilise finans sistemi gibi nedenlerden dolayı ruhanilerin malvarlıklarının artığını ve bu zenginliğin sekülerleşmeyi-dünyevileşmeyi beraberinde getirdiğini söyledi. Özellikle 12.yy.da başlamak üzere bir dizi sosyal, siyasal ve toplumsal gelişme yaşandığını, bu durumun yeni arayış ve iktidar organlarının oluşumunu beraberinde getirdiğini vurguladı. Reform hareketlerinin bu dönemde belirdiğini, bunların başında da aynı zamanda ilahiyatçı olarak bilinen Martin Luther"in geldiğini anlattı. Luther"in, 1517 yıllında Wittenberg Kilisesinin kapısına 95 maddelik bir bildiri astığını, bildiride Katolik Kilisesinin para karşılığında günah bağışlama belgesi satmasını şiddetle yerdiğini, bu durumun Kilisenin uygulamalarına karşı sonuna kadar dolu olan insanlardaki hoşnutsuzluğu daha da yoğunlaştırdığı ifade etti. Sonrasında insanların yeni anlam arayışlarına gittiklerini, bu arayışların seküler dil ve yöntemlerle yapıldığı için ciddi bozulmalara sebep olduğunu belirti.
Daha sonra Rönesans"ın sonuçlarını anlatan Yokuş, bunları şu şekilde özetledi;
1- İnsan yaratanla bütün bağları kopardı,
2- İnsan dinsel iktidardan özgürleşme arayışına girdi
3- En soylu eylem, ilk günahın kefaretini ödemeye çalışmak değil, yaratıcılık ve doğaya üstün gelme çabası oldu
4- Devlet yönetiminin Hıristiyan etiğinden kurtulması sağlandı
5- Sadece akıl ve deneyin doğruları geçerli bir hal aldı
6- Antikçağın düşünce sistemi yeniden ortaya çıktı
7- Din adamları yerine üniversite hocaları öncü oldu
8- Reformların önü açıldı
9- Uluslaşma süreci başladı
10- Bilimsel gelişmelerin önü açıldı
11- Hıristiyanlığın sanat ve düşünce üzerindeki etkisi sona erdi
12- Evrensel bütünlük bozuldu
İlk müzakereci olarak söz alan Yeşildağ, Rönesans ve Reform sürecinin Yunan ve Roma döneminde hakim olan "seküler ve profan" gibi kavramların "yeniden ihyası"nı amaçlayan bir sürecin devamı niteliğinde olduğuna dikkat çekti. Bu dönemin temel kabullerinin "hümanizm ve doğacılık" olduğunu bu durumun insanı merkeze almayı beraberinde getirdiğini ve onu kutsaldan arındırdığını ifade etti. İnsanın merkeze alınmasının; Tanrı kavramının önemini yitirmesini, doğal hukuk kavramının benimsenmesinin ise; ilahi hukuk"un önemsizleşmesi anlamını beraberinde getirdiğini söyledi. Reformlarla, insanın; rasyonel bir varlık olduğu; neyin iyi veya kötü, olduğuna vahyin yerine insanın karar vermesinin hedeflendiğini belirtti. Yeşildağ, ortaya çıkan değişimin Avrupa insanında somutlaştığını bunları da; kutsal metinlerin, insan, evren ve Tanrıya ilişkin açıklamalarının bağlayıcılığının kalmaması olarak özetledi.
İkinci müzakereci olarak söz alan İkram Filiz ise konuşmasında, kilise despotluğuna karşı ortaya çıkan reform hareketlerinin olumsuz tarafları olmakla beraber, olumlu taraflarının da olduğunu söyledi. Bu olumlu tarafların zikredilmemesinin yanlış olduğunu, kilisenin zulüm aracına dönüşen uygulamalarına göndermelerde bulunarak ortaya koydu. İnsanların dinden mi, yoksa kiliseden mi koptuğunun iyi anlaşılması gerektiğini, insanların dini tamamen dışlamadığını Luther"in ilahiyatçı kimliğine göndermede bulunarak açıkladı. Söz konusu reformların dine karşı yapılmadığına, daha çok kilisenin dini anlayışına karşı yapıldığına dikkat çekti. Ortaya çıkan radikal tepkinin Kilisenin beslediğini iyi görmemiz gerektiğini söyledi. Yine o dönemde bilime yönelimin artığını, bunun nedeninin Kilisenin dogmatik yapısından kaynaklandığına dikkat çekti. Ortaya çıkan "doğal dini"n kendi içerisindeki sisteminin kilisenin dogmalarının etkisizleştirdiğini ifade etti. Kutsal kitapların tercüme edilmesini de olumlu bir gelişme olarak nitelendiren Filiz, bu tercümeler aracılığıyla dinin ruhban sınıfının tasallutundan çıkarıldığının altını çizdi.
İkinci bölümdeki sunumunda müzakerecilerin yaklaşımlarını değerlendiren Yokuş, batının geçirdiği bu evrimi bütün dünya dinleri için uygulama yoluna gittiğini ve bu durumun batı dünyası ile Müslümanlar arasında çatışmayı kaçınılmaz kıldığını söyleyerek Müslümanların Batının yayılmacı ve kurumsal saldırılarına karşı kurumlaşmalarının öneminden bahsederek konuşmasını sonlandırdı.
Emin Altun / Haksöz-Haber