Diyarbakır’da “Müslümanca Yaşamak” Konferansı
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından organize edilen, “Müslümanca Yaşamak” adlı konferans, Cuma akşamı Bedri Ayseli Konferans Salonu’nda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Konferansa konuşmacı olarak Ahmed Kalkan katıldı.
Araştırmacı-yazar Ahmed Kalkan'ın konuşmacı olarak katıldığı program, Özgür-Der bünyesinde filizlenen Ekine Yürüyen Su Grubu'nun seslendirdiği, söz ve besteleri kendilerine ait, Kürtçe ve Türkçe ezgilerle başladı.
Nurullah Canpolat'ın okuduğu Kur'an-ı Kerim'in Kürtçe ve Türkçe meali ise aynı zamanda programın sunuculuğunu yapan Mehmet Deniz tarafından okundu.
Dünyanın mevcut gidişatından, imtihan gerçeğinden, müslümanca yaşamanın gerekliliğinden bahseden, ayet ve güzel sözlerle desteklenen sinevizyon gösteriminin ardından konferansa geçildi.
Müslümanca Yaşamanın Yolu Diyarbakır'dan Geçer
Kürt, Türk, Arap, Acem hepimizi kardeş kılan yüce Allah'a hamd, (Diyarbakırlıları kast ederek) Selahaddin Eyyubi ve Şeyh Said'in torunlarını selamlayarak konuşmasına başlayan Ahmed Kalkan, ağırlıklı olarak Müslümanca yaşayamama probleminin neden kaynaklandığı ve çözüm önerilerinin neler olması gerektiği üzerinde durdu.
Diyarbakır'ı ziyaretlerinde "Avrupa'ya giden yol Diyarbakır'dan geçer" diyen siyasilere karşılık "Yeniden müslümanca yaşamanın yolu Diyarbakır'dan geçer" diyen Kalkan, Diyarbakır tarihinin ve halkının bu misyona sahip olduğunu ve bu davanın öncülüğünü yapacak potansiyeli bünyesinde barındırdığını ifade etti. "Ümmetin yetimleri Kürtler" tespitini anımsatarak, bu yetimlerin uyanış ve kurtuluşlarının Mekke'nin kurtuluşunu beraberinde getireceğini söyledi. Ve Kürtlerin İslami mücadele içerisindeki önemleri üzerinde durdu.
Postmodern İşgaller Yaşanıyor
Dünyanın gidişatını sorgulayan Kalkan, dünyanın ve insanlığın acınası durumuna dikkat çekerek, Müslümanca yaşamdan uzaklaşan Müslümanların da bu yanlış gidişata ayak uydurduğunu ve zillet içerisinde yaşamayı içlerine sindirdiğini kaydetti. Aziz olması gereken Müslümanların zelil duruma gelişlerini sorguladı. Ayrıca, yaşadığımız çağda zulmün sadece bedenlere yapılmadığını, daha tehlikeli ve sinsi yöntemlerle zihinlerin ve kalplerin işgal edilmek istendiğini söyledi. Dahası bu işgal girişimlerini postmodern işgal olarak nitelendirerek; farkına bile varılmadan gönüllere, vicdanlara, zihinlere girildiğini, okulların, camilerin ve evlerin işgal altında olduğunu ifade etti. Kısacası Müslüman halkı "işgalcilerine alkış tutan" bir konumda olarak özetledi.
TC Teokratik Bir Din Devletidir
Kalkan daha sonra, her insanın olduğu gibi devletlerin de bağlı bulundukları bir din olduğunu ve TC devletinin dininin ne olduğu üzerinde durdu. TC'nin bütün kurumlarında "bir şahsın" görüşlerinin hakim kılınmak istendiğini; iktidarda, mahkemelerde, okullarda, basında ve hatta sokaklarda dahi bu şahsın ilke ve inkılaplarının hakim kılınmak istendiğini söyledi. Bu ilke ve inkılapların din haline getirildiğini ve insanlara hayatın her alanında zorla, baskı ve tehditlerle dayatılmak istendiğini ifade etti. "Askeriyenin peygamber ocağı" olduğu söyleminin doğru olduğunu ancak bu peygamberin Hz. Muhammed olmadığının bilindiğini, bu peygamberin kim olduğunun belli olduğunu(!) dolayısıyla, bu durumun TC devletinin teokratik bir din devleti olduğu gerçeğini gösterdiğini sözlerine ekledi.
Müslümanlaşma Dünyanın Son Şansı
Batıyı "katillerini besleyen mazlum" olarak nitelendiren Kalkan, batının içine nice mikropların girdiğini ve insanlığı zehirlemeye devam ettiğini kaydetti. İki balina için seferber olan anlayışın Afrika'da açlıktan ölen binlerce insana seyirci kalmasının mazlumiyet rolünden başka bir şey olmadığının iyi görülmesi gerektiğini söyledi. Her toplum ve devletin bir eceli olduğunu; doğup, büyüyüp, geliştiğini ve öldüğünü hatırlatan konuşmacı, zengini daha zengin fakiri daha fakir eden kapitalizmin fazla bile yaşadığını, dünyanın içinde bulunduğu buhrandan kurtuluş için "dünya için Müslümanlaşmak son şans… Çözüm, güç ve kuvvet sahibi Allah ve onun kitabı" dedi.
Kur'an Bütün Krizlere Şifadır
Müslümanların yeniden Müslümanlaşmalarının yolunun ilk günkü tazeliğini koruyan Kur'an'a yönelmekten geçtiğini ifade eden Kalkan, Kur'an'ın şifa olduğunu, mevcut hastalıklara reçete olduğunu kaydetti. Doktor tarafından yazılan reçetenin; duvarlara asılarak, ölülere okunarak ve anlamadan tekrarlanarak şifa olamayacağının bilinmesi gerektiğini söyledi. Kur'an'ı verilen ilaca benzeterek, anlaşılması ve kullanılmasının önemi üstünde durdu. Bu ilacın mevcut ekonomik krizlere de en uygun çözümü sunduğunu vurguladı.
Müslümanca Yaşamak İçin Yapılması Gerekenler
Problemin özünü Müslümanların müslümanca yaşamamaya bağlayan Kalkan, bu ifadenin Kur'ani bir ifade olduğunu anımsatarak "ey iman edenler iman ediniz" diye seslendi.
Kalkan müslümanca yaşamak için yapılması gerekenleri ise şu şekilde özetledi;
- Yeniden iman etmek
- Hayatın merkezine yeniden Kur'an'ı almak
- Tevhid gerçeğini yeniden kavramak
- Unutulmamak için Allah'ı unutmamak
- Allah'ın kanunlarını kırmızıçizgiler kadar önemsemek
Konferans katılımcılardan gelen soruların cevaplanması ardından son buldu.
EMİN ALTUN / HAKSÖZ-HABER