Diyarbakır’da Malik b. Nebi Konuşuldu
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Dünyada İslami Hareket Tecrübeleri"ni konu edindiği seminerler dizisinde bu hafta " Malik b. Nebi" konuşuldu.
Özgür-Der Selahattin Eyyubî Konferans Salonu'nda dördüncüsü gerçekleştirilen seminerde, Serdar Bülent Yılmaz, " Malik B. Nebi " konulu bir tebliğ sundu.
Seminerde genel olarak, "Malik B. Nebi"nin hayatı, fikirleri ve mücadelesi hakkında bilgi verildi. Buna göre, Malik b. Nebi'in bir aksiyon ve fikir insanı olduğunun altı çizildi ve O'nun tarihi perspektifi ve medeniyet projesi hakkında bilgi verildi.
Siyasi, kültürel, ekonomik, fikri ve sosyal durumunun fikirlerinde etkili olduğunu söylediği "Malik B. Nebi Cezayir"i hakkında verdiği kısa bilgi ile konuşmasına başlayan Serdar Bülent Yılmaz, bu dönemi, Hıristiyanlaştırma ve Fransızlaştırma, cahilleştirme ve fakirleştirme, kolonizasyon çabaları ve bunlara karşı gerçekleşen direnişler olarak özetledi.
Malik'in biyografisi ile ilgili olarak, "1905 yılında Cezayir'in doğusundaki Kostantin'de doğdu. Maddi imkânları zayıf bir ailenin çocuğudur. Sömürgeciliğin ayrımcı iklimiyle okul yıllarında tanışıyor. Malik bir yandan Fransız eğitimi bir yandan da medrese eğitimi alıyordu... 1935'te elektrik mühendisi olur. 1956`da Fransa`dan ayrılan Malik Bin Nebi, hac görevini ifa ettikten sonra Kahire`ye gitti… 1963'de Cezayir'e dönünce, Cezayir Üniversitesi rektörlüğüne ardından yüksek öğretim danışmanlığına getirildi."şeklinde bilgi veren Yılmaz, Malik'in daha çok fikir ve aksiyon yönüyle ön plana çıktığını,"Cezayir üniversitesinde ilk mescid onun gayretiyle açılır. Ayrıca iyi geniş bir kütüphane de kurdurur. 1967'de İslam Düşüncesi Forumunu kurarak gençlik çalışmaları yapar. Daha çok toplumun sorunları konusunda makro düzeyde fikir üretir. Ancak teşkilat çalışmaları yapmaz. Hedef kitlesi belli bir düzeyin üstündeki üniversiteli elit tabakadır. Bir fikri çalışma ve kadro kurmak ister."sözleri ile ortaya koydu.
Bin Nebi'nin tarihi çeşitli toplumların çöküş ve yükseliş nedeni olarak gördüğünü anımsatan Yılmaz, bu tarihi olaylar ve hareketleri; "şahıslar", "fikirler" ve "eşya olmak" üzere üç önemli "âlemin" etkileşiminden meydana geldiğine inandığını söyledi.
Yöntem olarak İbn Haldun'un üç çağ formülünün kullanıldığını ifade eden Yılmaz bunları şu şekilde açtı:
Nasıl ki insan önce; şeyler dünyasını sonra kişiler dünyasını ve en sonra fikirler dünyasını keşfederse ve sonra da yaşlanınca bunları birer birer kaybederse aynı şey toplumlar için de geçerlidir. Toplumlarda şey çağı, kişi çağı ve fikir çağı arasındaki geçiş belirgin değildir ve birlikte görülür. Hangisi ötekiler üzerinde hakim olursa medeniyetin rengini o oluşturur.
Toplumların gelişimini de buna uygun olarak üçe ayırır:
· Medenileşme öncesi toplum durumu
· Medenileşmiş toplum durumu
· Medenileşme sonrası toplum durumu.
Bu noktada İslam tarihini kabaca üçe böler. (Bu medeniyet anlayışının da omurgasını oluşturur)
1) Sıffin'e kadar Asrı saadet,
2) Sıffin'den Muvahhidler devletinin sonuna kadar (1269)
3) Muvahhidler sonrasından günümüze.
Bin Nebi'ye göre ümmetin probleminin "medeniyet problemi" olduğunun altını çizen Yılmaz, "Ona göre ümmetin problemi medeniyet problemidir. Kendi üç aşamalı bir şema oluşturdu: Ruhi evre, akli evre ve içgüdüsel evre. Onda medeniyetin merkezi insandır ve bu nedenle mücadelesinin merkezine de insanı koymuştur. Tek tek insanlar yetiştirmeyi ve böylece medeniyeti oluşturacak şahsiyeti inşa etmeyi denemiştir. Bu nedenle çalışmalarını eğitimli elit bir zümreye yöneltir ve oradan bir insan modeli üretmeye çalışır. Oradan bir kurucu kadro kurmak ister. O, "insan durdu mu tarih de durur" der. Hareketsiz durmak tarih yürüyüşüne ara vererek oturmak demektir. İslam dünyasını harekete geçirecek insanlara ihtiyaç olduğunu söyler."şeklinde konuştu.
Muvahhidin sonrası insanının, genellikle geçmişin "ölü fikirler"ine bağlı olduğunu ve bu ölü fikirlerin de "öldürücü fikirler"i çağırdığını dile getiren Yılmaz, "Muvahhidler sonrası devraldığımız ölü fikirler öldürücü fikirlerden daha tehlikelidir. Bu fikirler batıdan gelmemiş, bünyemizden neşet etmiştir; camilerin kubbesi altında, minarelerin gölgesinde doğmuştur. Her toplum kendisini öldürecek fikirleri kendisi oluşturmaktadır. Daha sonra bu fikirler toplumun sosyolojik mirasında varlığını sürdürür. Bugünkü toplumun muvahhidler sonrası devraldığı ölü fikirler tüm fikirlerden daha tehlikelidir. Çünkü toplumun gelenekleriyle uyum içindedir. Etkisini içeriden gösterir. Eğer tasfiye işlemi gerçekleşmezse, bu fikirler nesilden nesile tevarüs edilerek İslami yapıyı içten çökerten virüsler haline gelirler."dedi.
Son olarak Malik B. Nebi'nin Cezayir İslami Hareketi özelinde İslami hareketlere katkıları özerinde duran Yılmaz bu katkıları şu şekilde özetledi:
- Üniversite, enstitü ve orta öğretimde kültürlü İslami akım hakim olmuştur.
- Analitik bir yöntem miras bırakmış, medeniyet fikrine derinlik kazandırmış ve bir düşünce metaforu oluşturmuştur.
- Aydınlara ve öğrencilere özgüven aşılamıştır.
- Niceliksel değil niteliksel bir etki bırakmıştır.
- Kadınları İslami harekete kazandırmıştır.
- İslami mücadeleye derinlik kazandırmıştır
Emin Altun/Islah-Haber