Diyarbakır’da “İslami Bilincin İnşası” Paneli
Diyarbakır Özgür-Der tarafından gerçekleştirilen aylık programlar dizisinde ocak ayında “İslami Bilincin İnşası” başlıklı panel gerçekleştirildi.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin her ay periyodik olarak düzenlendiği programların dördüncüsü Abdulhakim Beyazyüz, Hasan Eker ve Şefik Sevim'in "İslami Bilincin İnşası" paneliyle devam etti.
Nureddin Yargıcı'nın okuduğu Kur'an-ı Kerim'le başlanan program, Ömer Arslan'ın konuşmacılar hakkında verdiği kısa biyografilerin ardından programa geçildi.
Zeminimizi Zayıflatan Unsurlar
İlk sözü Şefik Sevim'in aldığı panelde konuyu iki bölümde ele alan Sevim, ilk bölümde İslami bilincimizi zayıflatan unsurlar, ikinci bölümde ise buna karşı alınması gereken önlemler üzerinde durdu. Sevim'e göre son yüzyılımızda İslami bilinci inşa çabamızı zayıflatan unsurlar şunlar:
- Küresel ifsatla beraber, emperyalist hesaplar, uç milliyetçi refleksler, kafa karışıklıkların ve Bâtıni hareketler.
- Bürokratik alanlara doğru gerçekleşen beyin göçü…
- Tartışmacılık hastalığı; bazı konularda yaşanan gereksiz ceddeleşme…
- Güven sorunu.
- İslam dünyasındaki gelişmeler; İran, Selefi anlayışlar, Suriye sorunu.
- KHK'ların oluşturduğu korku ve temkinlilik psikolojisi.
- AKP ve MHP yakınlaşmasının beraberinde getirdiği sağcılaşma ve riyakârlık.
- İslamı bir meslek ve uzmanlık olarak görme anlayışı.
- İlahiyatların ve kısmen imam hatiplerin kalitesinin düşüşü...
Somut Öneriler:
Sevim, somut öneriler olarak şu hususların altını çizdi:
1- Topluma olan kızgınlığımıza gençlerimizi feda etmemeliyiz.
2- Toplumsal örfi damarı göz ardı etmemeliyiz.
3- Resmi soğuk tavrımızı sorgulamalıyız
3- Hizipçi anlayışı terk etmeliyiz
4- Gençlere değer vermeliyiz.
5- Birilerini sorgulamak yerine merhamet göstermeliyiz.
6- Yerel ve evrensellik dengesi gözetmeliyiz.
7- Umutsuzluğu aşmalıyız.
8- Örnek, model kadrolar oluşturmalıyız.
9- Çabalarımız hayır hasenatla sınırlı kalmamalı, İslami bilinçle sonuçlanmalı.
Sorun Din Değil Müslümanlardır
İkinci konuşmacı olarak sözü Abdulhakim Beyazyüz aldı. Genel olarak insanlığın içerisinde bulunduğu çıkmaz hali değerlendirerek konuşmasına başlayan Beyazyüz, "insanlar içerisinde çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak" tanımlanmasına karşın islam ümmetinin neden bu vasfına layık olamadığını sorguladı. Geçmiş dönemlerde Cezayir ve Sudan, şimdilerde Filistin,, Suriye, Mısır'daki İhvan tecrübesi, Afganistan başta olmak üzere İslam dünyasındaki direniş hareketlerini anımsatarak ortaya konan fedakarlığın büyük olduğunu ancak bu durumun sorunlarımıza çözüm olamadığını söyledi. Sorunumuz nedir? Sorusuna yanıt arayan konuşmacı, Suudi Arabistan'daki iktidarın da, Pakistan'daki anlayışın da, İran'ın da, Sudan tecrübesinin de, Afganistan'daki Hikmetyar ve Rabbani iktidarının da çizgimiz olduğunu öyle Amerika İslamı gibi mazeretlerle işin içinden çıkılamayacağını kaydetti. Sorunun iktidar olup olamama meselesi olmadığını örneklerle anlatan Beyazyüz, sorunun dinimizden de elbette kaynaklanmadığını Müslümanlardan kaynaklandığını söyledi.
Müslüman İyiliği, Adaleti, Hukuku Ayakta Tutandır
Dinin Âlemlerin Rabbi Olan Allahın ahlakıyla ahlaklanmayı içeren bir hayat tarzını ifade ettiğini belirten Beyazyüz, sorunu, bilgi bilincindeki eksikler, aklı kullanmama, yanlış kader anlayışı, vahiyden yeterinde yararlanamama, araçların amaca dönüşmesi, insanlığın ortak birikiminden istifade edememe olarak sıraladı ve şu hususların altını çizdi:
"Bilgi bilincindeki yetersizliğimizi ben baş sebep olarak görüyorum. Bilgi noktasında durumumuzu düzeltmeden hiçbir şeyimizi düzeltme imkânımız olmaz. Zihnimizi çalıştırırken de bilgi merkezdedir. Pratiği inşa ederken de bilgi merkezdedir. Çok ciddi anlamda aklı kullanmadan, duyu organlarımızla müşahede çabasına girmeden, vahiyden yeterince yararlanmadan ve insanlığın şimdiye kadar tecrübesinin hâsılası olan birikimden yararlanmadan herhangi bir şekilde insanlığa rehberlik yapma durumuz asla söz konusu olmayacaktır. Bugün akıl denilince, bilgi denilince, hesap denilince, özgürlük denilince, kitap denilince, hukuk denilince rahatsız oluyoruz... Çok önemli bir sorunumuz da özgürlük sorunudur. Özgürlükten rahatsız oluyoruz. Hâlbuki özgürlük olmadan günahkâr bile olamayız. Özgürlük olmadan kimse suçlu olamaz. Özgürlük olmadan sorumluluk olmaz, insan bile olunmaz. Müslüman demek iyilik, adalet, liyakat, hukuka riayet eden kimse demektir. Adaletten, sapacaksak, hukuktan sapacaksak, iyilikten sapacaksan, ehliyetten ve liyakatten sapacaksak neyin mücadelesini veriyoruz. Ahlak olmadan hiçbir şeyin anlamı yok…"
Kur'an Bilinç İnşa Ediyor
Üçüncü panelist olarak söz alan Hasan Eker ise bilincin insanın özünde bulunduğunu, vahyin amacının bu bilinci ortaya çıkarmak olduğunun altını çizerek, "Kur'anda bir bilinç var, ele aldığı insanı yeniden yaratıyor. Yeniden formatlıyor. Kendine getiriyor. İçindeki hakikatlerle buluşturuyor. Bizler bilinçli varlıklarız. Düşünerek yaşadığımızda ne yaptığımızın farkına varıyoruz. İman ettiğimiz kitap bir bilinç inşa ediyor. İnsanı bilinçlendiriyor. Bilgiden ziyade bilinç veriyor. Ve can alıcı soru şu; biz Müslümanlar hem bilinçli varlıklar iken hem de elimizde bilinç inşa eden, içimizdeki bilinci canlı tutan bir kitaba sahip iken ümmet olarak bu bilinçsizliği neyle izah edebiliriz?" diye sordu.
Kur'an Kurslarında Bile Kur'an İnsanlara Ulaştırılmıyor
Soruya daha ziyade özelde cevap arayan Eker, bu toprakların 1070'lerden itibaren İslamlaşmaya başladığını, bunun Hint ve İranlı dervişler, sufiler ve Yahudilerin düşüncelerinin karışımı olarak geliştiğini, 600 yıl hüküm süren Osmanlı döneminde dahi Kur'an'ın halkla buluşturulmadığını, dolayısıyla İslamlaşmanın Kur'anla başlamadığını söyledi. Kitaba yönelişin, vahiyle buluşmanın yaklaşık 30 yıllık bir geçmişi olduğuna işaret eden Eker, "aklı zaten yüz yıllardır terk etmiştik. Kur'anı da sevap kazanmak, yüzüne okumak ya da ölülere okunuyor. Çabalarımız hep böyle seyretti. 90'lardan sonra Müslümanlar Kur'ana vahye direk yöneldiler. Bugün Kur'an kursları var her tarafta değil mi? Orada Kur'anın nasıl okunacağı öğretiliyor, harfler öğretiliyor, tecvit öğretiliyor, hatta ezberletiliyor ama anlam yok. Güzel seslerimizle, makamla Kur'anı Kerim okumak veya ölmüşlerin arkasından hatim indirmek. Kur'an kurslarında bile Kur'anın insanlara ulaştırıldığına inanıyor musunuz, düşünüyor musunuz? Kendi adıma söyleyeyim; ben düşünmüyorum. Kur'an kurslarında bile Kur'an insanlara ulaştırılmıyor. Evet ulaştırılmıyor. İnsanda bilinci oluşturan şey manadır. Kur'anı Kerim insanları düşündürerek dönüştüren bir kitap. Bizi dönüştürmesi için anlayarak okumamız gerekli…" şeklinde konuştu.