Diyarbakır'da "Diğerkâmlık ve İsar" konusu işlendi
Diyarbakır Salı Sohbetlerinde bu haftaki gündem "Diğerkâmlık ve İsar" oldu.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Salı Sohbetleri kapsamında bu hafta “Diğerkâmlık ve İsar” konusu ele alındı.
Özgür-Der Bingöl Şube Başkanı Yusuf Boğatekin’in sunumuyla düzenlenen sohbet Özgür-Der Diyarbakır Şubesi konferans salonunda gerçekleştirildi.
Recep Doğru’nun sunuculuğunu yaptığı program Kuran-ı Kerim tilaveti ardından başladı.
Boğatekin sözlerine isar kavramının ahlaki faziletlerin zirvesinde yer aldığını ifade ederek başladı.
Konuşmasını teorik çerçeveyi sunduktan sonra daha ziyade hayata dokunan örnek olaylar ekseninde sürdüreceğini vurgulayan Boğatekin; içerisinde bulunduğumuz durumun analizi yaptıktan sonra isar kavramının ne anlama geldiğini izah etti.
Ardından resul ve ashab pratiğinde isar kavramını ele alan Boğatekin, bizler bu isar örnekliğini nasıl yakalayabiliriz sorusuna dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Öğrenciler arasında yapılan bir araştırmada, ‘geleceğe dönük planlarının ne olduğu’ sorusuna öğrencilerin büyük çoğunluğu bağımsız olma ve rahat bir yaşam arzusu cevabını verdiğini aktaran Boğatekin; bağımsız olma ve rahat bir yaşam arzusunun aile kurma arzusunu dahi çok geride bıraktığına işaret ederek, bu durunun kendine bakmaktan başkasına bakmaya vakti olmayan modern neslin hazin resmini yansıttığını kaydetti.
Yusuf Boğatekin’in konuşmasında öne çıkan başlıklardan yaptığımız alıntıları derleyerek aktarıyoruz:
Günümüz Toplumu ve Medeni Kayıtsızlık
Bireyselliğin, bencilliğin ve çıkarın geçer akçe olduğu bir toplumda, anlamı “bir başkasını karşılıksız/hesapsız ve çıkarsız düşünmek” olan isarı /diğerkâmlığı gündemleştirmek kolay değildir. Erving Goffman’ın deyimiyle ‘Medeni kayıtsızlığın’ hâkim olduğu bir zaman dilimindeyiz.
Medeni kayıtsızlık; modern insanın diğer insanlar yokmuş gibi davranmasıdır. Yüz yüze ilişkilerin olmadığı, herkesin birbirine yabancı olduğu ve bu yüzden kamusal alanda, okulda, iş yerinde, havaalanında, hatta asansör gibi dar alanlarda bile kişilerin birbirini tanımıyor gibi yapması, görmemesi, duymaması, hissetmemesi ve dolayısıyla birbirini kale almaması olayıdır. Bir Batılı hastalığı olan bu durumun Müslüman toplumlar arasında da taraftar bulması iç acıtıcıdır.
İsar Kavramı
İsar “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme” manasına gelir. İsar, ıstılahi olarak “bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması” demektir.
İsar, tüm benlik ve bencillik bağlarından sıyrılıp kendini Allah’a adamaktır. Karşılığını, sadece Allah’tan isteyen ve bekleyen insanın kendini adamasıdır. Bu kuru akıl sahiplerinin değil tüm kalbiyle Rablerine teslim olanların yapabileceği bir şeydir.
Bir kimsenin cömertlikte isar derecesine ulaşabilmesi için ikram ettiği şeye kendisinin fiilen muhtaç durumda bulunması şart değildir; önemli olan muhtaç olsa dahi başkasını kendisine tercih edebilecek bir ahlâkı ve irade gücüne sahip bulunmasıdır.
Haşr Suresi 9. Ayet Bağlamında İsar
İsarın ne olduğuna ilişkin detayları ve terim anlamını kavrayabileceğimiz ayet olan Haşr suresi 9.ayeti okuyalım: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 9)
Haşr Suresi bağlamında isarın temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Birincisi; mümin kardeşlerini imanından dolayı sevip; sahip olduğu imkanları onları önceleyerek kullanmasıdır. Kendisi ihtiyaç halindeyken bile önce kardeşini düşünüp, onun ihtiyaçlarını gidermeye öncelik vermektir. Bir rivayette Peygamberimiz(sav) şöyle buyurmuştur: “Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini, kardeşi için de arzu etmedikçe (kemaliyle) iman etmiş sayılmaz.” İsarın temel özelliklerinden ikincisi; Allah yolunda harcarken cimrilik etmemek, cömert olmak, Allah için yapılan infaklardan dolayı, en ufak bir sıkıntı, pişmanlık hissi duymamaktır. Üçüncüsü; kardeşlerimizin elde ettikleri erine geçen dünyevi imkânları hasetlik ederek kıskanmamaktır. İsar ayetinden çıkarabileceğimiz bu üç temel özellik, muttaki her müminde belli oranda vardır. Ancak sabikun denilen önde gidenlerde, öncü müminlerde ise melekleri ve mümünleri imrendirecek şekilde vardır bu.
İsar’ın Özünde Ne Vardır?
İsar mümine en çok yakışan erdemlerden biridir. Fakat işarı diğer faziletlerden ayıran kritik noktaların ne olduğu üzerinde de durmak gerekmektedir. İsarın özünde fedakarlık söz konusudur. Kişi malından ve canından vererek, kimi zamanda rahatlığından feragat ederek fedakarlıkta bulunabilir. İnsan fedakâr olmadığı sürece isar seviyesine ulaşamaz. İsar, bir defaya mahsus gerçekleştiğinde sahip olunabilecek bir davranış tarzı değildir. İsar müminde huy ve meleke haline gelerek bir refleks haline gelmelidir.
Hz. Peygamber ve Ashab Pratiğinde İsar
Tirmizi’de geçen bir rivayette şöyle der Hz. Ayşe validemiz: Bir gün bir koyun kesti efendimiz. Ve başladı dağıtmaya şunu falancaya şunu filancaya. Bizde dediği insanlara dağıtıyoruz. Akşam oldu Allah resulü bana sordu. Hümeyra'm dedi sabah kestiğimiz koyundan bize bir şey kaldı mı? Ey Allah’ın Resulü, kürek kemiği dışında bir şey bize kalmadı. Ne diyor Efendimiz aleyhissalatu vesselam. Bu sözün tam tersini. Hayır Ey Hümeyram! Kürek kemiği dışında hepsi bize kaldı. İşte infak ahlakı. İşte vermenin ahlâkı. Hayır verdiklerimiz bizim lehimizde şehadet edecekler. İşte isara küçük bir örnek.
Bir başka örnek ise Hz Fatıma ile ilgilidir. Kızı Fâtıma ev işlerinde yorgun ve bitkin düşünce, babasından işlerine yardımcı olacak bir hizmetçi verilmesini istemişti. Hz. Peygamber, o sırada ganimetlerle bir savaştan dönüyordu. Hz. Fatıma’nın bu isteğini Suffe talebelerinin yoksul yaşayışını ve ihtiyaçlarını gerekçe göstererek geri çevirmiştir. Böylece Hz. Peygamber, ashabı- suffanın ihtiyaçlarını kendi öz kızının ihtiyaçlarına tercih etmiştir. Bu da İslâm tarihinde işara örnek teşkil edecek olan meşhur bir olaydır.
Uhuvvet anlaşması gerçekleştiğinde Ensâr’dan bazı müminler hurmalıklarının bölüştürülmesini teklif etti. Peygamberimiz bu teklifi geri çevirince Ensâr’ın teklifi şöyle oldu: “Tımar ve sulama işlerinde yardımcı olun da, mahsule sizi ortak yapalım.” Bunun üzerine Peygamberimiz iki tarafın emeğini de değerlendirilebilecek bu adaletli teklife razı oldu. Burada Ensar’ın teklifi reddedilince ortaya koyduğu tavır da çok önemlidir. Tekliflerini kabul edilebilecek hale getirme çabaları da oldukça önemli örneklikler barındırmaktadır.
İsar Sadece Mal ile mi Olur?
İsar kavramı genellikle malî fedakârlıklarla ilişkilendirilir. Ancak bazı kaynaklarda “can ile isar”dan, yani kişinin sevdiği bir kimse için kendi rahatını, huzurunu, hatta hayatını feda etmeyi göze almasından da söz edilmektedir. Hatta bunun malla işardan daha faziletli olduğu belirtilmektedir. Uhud Gazvesinde İslâm ordusunun geçici olarak bozguna uğradığı sırada bazı müminlerin Hz. Peygamber’in hayatını korumak için kendi hayatlarını ortaya koymaları da can ile isar için örnek gösterilir.
İsar Sadece Ashab Döneminde mi Vardı?
Elhamdulillah, bugün de kardeşinin menfaatlerini kendi menfaatine önceleyenlerimiz var. Bununla ilgili basına da yansıyan 21 yaşındaki Iraklı Muhammed’in örnek olayını alıntılayarak aktarmak istiyorum:
Samsun Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hizmet veren tramvayda yolculuk yapan Iraklı Mohammed Baseem (21), yolcular arasındaki Suriyeli bir çocuğun ayakkabısız olduğunu fark etti. Oturduğu yerden kalkan genç, çorapla gezen çocuğun yanına giderek, ilk önce sohbet etti. Mohammed Baseem, sohbetin ardından ayağındaki ayakkabıları çıkarıp, çocuğa verdi. Ayakkabıları çocuğun ayağına giydirip, bağcıklarını da bağlayan Mohammed Baseem, yerine geri dönüp, çoraplarıyla yolculuğuna devam etti. Olay anına tanıklık eden vatandaşlar ise cep telefonlarının kamerasıyla görüntüleyip, sosyal medyada paylaştı. Gülsan Sanayi Sitesi’nde bir mobilya mağazasında çırak olarak çalışan ve ülkesindeki iç karışıklık nedeniyle 2014 yılında Samsun’da anne, baba ve 4 kardeşiyle birlikte gelen Mohammed Baseem, o anları anlattı. “Mimar sinan durağından tramvaya bindim ve oturdum. Bir çocuk gördüm 7-8 yaşlarında. Baktım ayaklarında ayakkabısı yok. Hava soğuk ve yağmur yağıyordu. Kendimi tutamadım, ayakkabılarımı çıkarttım ve verdim” dedi. Çocuğun durumuna çok üzüldüğünü belirten Mohammed Baseem, “Küçük çocuk ayakkabısız yürür mü? Yanaştım yanına 'Ayakkabın yok mu?' dedim, 'Yok' dedi. Bende, 'O zaman benim ayakkabılarımı alacaksın' dedim. Zor ikna ettim, çünkü istemedi. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim ve görmek istemiyorum. Benim evim yakındı. Sonra ben Samsunspor durağında indim. Ben sanayi sitesinde mobilya imalathanesinde çalışıyorum. Ben Türkiye'ye 2014 yılında Irak'tan geldim. Toplam 5 kardeşiz” diye konuştu
Sonuç olarak; isar ne gerekiyorsa o an onu yapabilmektir. İsar, fâni olanlara karşı Allah’ı tercih etmektir. İsar; canımız malımız, neyimiz varsa vermeyi, kendimizi feda ederek rehine olmaktan kurtulmaktır.
Program soru-cevap kısmı ile son buldu.