Diyarbakır'da "Bilgi Bilinç İrade Eylem Bütünlüğü" konuşuldu

Diyarbakır'da "Bilgi Bilinç İrade Eylem Bütünlüğü" konuşuldu

Özgür-Der Diyarbakır haftalık sohbetlerinde Hüsnü Yazgan “Bilgi Bilinç İrade Eylem Bütünlüğü” başlığını ele aldı.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi haftalık Salı Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Araştırmacı-Yazar Av. Hüsnü Yazgan oldu. Yazgan’ın “Bilgi Bilinç İrade Eylem Bütünlüğü” başlıklı konuşması Özgür-Der Diyarbakır Şubesi konferans salonunda gerçekleşirken programın sunuculuğu Suat Yıldız yaptı.

Nureddin Yargıcı’nın Kur’an Tilaveti ve Suat Yıldız’ın Kur’an mealini okumasının ardından Hüseyin Yazgan sözlerine başladı.

Enam Suresi 162. Ayet ile sözlerine başlayan Yazgan bu ayet ışığında insanın varoluş maksadını açıkladı. Bilinçli bir varlık olan insanın, kendini ve kendi dışındaki nesneleri anlama etkinliğinin bilme; bu etkinlikten çıkan sonucun ise bilgi” olduğunu ifade eden Yazgan, bilgiye ulaşabilmemiz için ilgiye ihtiyacımız olduğunu vurguladı.

Bilginin kaynağı tartışmalarının önemine atıfta bulunan Yazgan; bu bahse ilişkin batıdaki farklı yaklaşımlara değindi. Konuşmasına İslam’a göre bilginin kaynağı meselesiyle devam eden Yazgan’ın sunumunun öne çıkan başlıklarını alıntılayarak istifadenize sunuyoruz:

İslam’da Bilginin Kaynağı ve Akıl Meselesi

Bilgi ve bilmeyi esas alan kelime olan “el-‘ilm” ve ondan türeyen isim ve fiiller Kur’an’da yaklaşık olarak yediyüz elli yerde geçmektedir.

Bilgi, Kur’ân-ı Kerim’de en yaygın kullanılan anlamıyla “ilahî vahiyden kaynaklanan, yani bizzat Yüce Allah’ın verdiği bilgidir.” Buradaki bilgi sözcüğü, tam manasıyla tek gerçek olan hakka, hakikate dayandığı için mutlak ve objektif bir geçerliliğe sahiptir. Vahiyle özdeşleşen anlamıyla ilim, “kesin bilgi” demektir. İlahi mesaj olarak ilim, başlı başına bir kanıt olma özelliğini de taşır. Örneğin;

Bakara Sûresi’nin 120 ve 145. ayetlerinde geçen “Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan…” ifadesindeki “ilim” ile Nisâ Sûresi’nin 174. ayetinde ”Ey insanlar, size rabbinizden bir burhan geldi…” ifadesindeki “burhan” sözcüğü, “kanıtlanmış bilgi” anlamındadır. Bunun yanı sıra “ilahi mesajın insan bilgisine kılavuz olma özelliği” de vardır.

İslam’a göre akıl, insanı insan yapan ve onu diğer yaratılmışlardan ayıran en önemli özelliktir. İnsanoğlu, aklı ile nesneler üzerinde düşünerek doğru bilgiye ulaşabilir. Çünkü aklın en önemli fonksiyonu, bilgiyi üretmektir. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim, inkâra (küfre) saplanmış / şartlanmış kimseleri akıllarını doğru ve gerektiği gibi kullanmadıkları/kullanmak istemedikleri için kınar.

Kelâm bilginleri, aklı; insanı insan yapan ve ilahî vahiyle müşerref kılan “biricik” meleke (yeti) olarak kabul ederler. O yüzden “akıldan konuşmak” ile “insandan konuşmak” arasında pek bir fark görmezler. Çünkü İslam’ın esas otorite kaynağı olan Kur’an da akıl ile insanı özdeşleştirmiştir. Çoğu ayet; “akletmek, düşünmek, araştırmak, akıl erdirmek, çevreyi incelemek ve ibret almak” gibi pek çok aklî eylemi teşvik etmektedir. Bununla birlikte birçok ayette akledenler övülürken, akletmeyenler kınanmaktadır.

“Zann, ilim değildir. İlim, şüphesiz olandır.” Bir bilginin ilmi bir değere sahip olabilmesi için, o bilginin kesinlik ifade etmesi, sağlam delillere dayanması, delillerinin kabul edilebilir olması gerekir. Kesinliği ispat edilmemiş olan birtakım fikirler, tezler, ilmi bir değere sahip olmadığı gibi teoriden de öteye geçemez.

Bilinç Meselesi

Bilinç, bireyin kendisi dışındaki nesnelerin ya da içindeki olguların farkında olma halidir. Yani farkındalık, şuurdur. İnsanın kendisi ve çevresi hakkındaki farkındalığı bir bilinç hâlidir. İnsanın kendisi hakkındaki bilinçlilik hâli ise öz bilinçtir.

Öz bilinç, insanın kendi üzerine düşünme, kendinin farkında olma durumudur. Bilinç ve özbilinç bilginin ortaya çıkmasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü insan hem kendini hem de çevresindeki doğal ve toplumsal dünyayı tanıdıkça bilgi sahibi olur.

Bilgili olmak bilinçli (bilge) olmak değildir. Bilgili olmak bilgiye sahip olmaktır, ama bilginin nasıl kullanılacağını ve uygulanacağını bilmek değildir. Bilinçli olmak sahip olduğu bilgilerin farkında olmak ve bilginin nasıl (niçin, neden, nerede, ne zaman ve kim için) kullanılacağını ve uygulanacağını bilmektir.

Farkındalığımızı ve değerlerimizi sarsan, zihin karışıklıklarına sebep olan o kadar çok faktör var ki, en “bilinçli” dediğimiz insanlar bile bu tuzaklara kolaylıkla düşebilmektedirler. Bilhassa günümüzde zihin karmaşası ve algı bozulmasına yol açan, sanal ortamlardaki taraflı, yanıltıcı, yanlış, kafa karıştıran, kirlenmiş, kasıtlı türetilmiş bilgilere karşı çok daha dikkatli olmak gerekir.

İrade Meselesi

İrade; Bir zorunluluk söz konusu olmaksızın -yapılması veya yapılmaması- mümkün olan bir hususta iki taraftan birini tercih etmeyi gerektiren sıfattır. İrade, akıl sahibi varlık  olan insana mahsus seçme özgürlüğüdür. İradeden söz edilebilmesi için özgürlük mevcut olmalıdır. Allah dinde zorlama yoktur diyor biz ise mezhepte, dernekte, vakıfta insanları biat etmeye zorlayabiliyoruz.

İlâhî irade mutlak, kulun iradesi sınırlıdır. Hayır veya şer olarak olup biten her şey Allah’ın iradesi istikametinde gerçekleşir. Allah'ın iradesi (külli irade), evrendeki her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Allah'ın haberi ve izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Fakat Allah’ın iradesi olan külli irade rastgele ve sıradan değildir. Belli kurallara tabidir. Bu düzeni kuralları koyan Rabbimiz adil olandır, sözünde durandır. Kurala uymak ona vacip değildir ancak kurala uymak onun vaadidir.

Hayır veya şer olarak olup biten her şey Allah’ın iradesi istikametinde gerçekleşir. Allah'ın iradesi (külli irade), evrendeki her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Allah'ın haberi ve izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez.

İnsana ait olan irade ise cüzi irade olarak adlandırılır. Akıl ile birlikte seçme şansı ve özgürlüğü doğar. Kulun Allah'ın emir ve yasaklarına uyması, ya da şirk içinde günah işlemesi de tamamen kendi iradesinin bir sonucudur.  Allah insana akıl vermiş ve resuller vasıtasıyla kitabı indirmiş. İnsana irade özgürlüğü vererek onu sorumlu kılmıştır.

Eylem ve Adil Şahidlik

Bizler yeryüzünde fesadın kalmaması, adaletin egemen olması, insanlar üzerindeki baskıların kalkması ve böylelikle insanların özgür tercih yapabilmelerine imkan tanımakla mükellefiz. Bizler ıslah ediciler olarak sorumluluk sahibi olmalıyız. Rabbimiz “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (3.Al`i İmran:104) buyurmaktadır. Bu topluluğu inşa edebilmemiz için sağlıklı bir bilgi, bilinç, irade, iman mevcut olmalı ve bu imanın hareket ettirici bir güç olarak eyleme dönüşmesi gerekmektedir.

Vahiy; düşünce, inanç ve hayatın bütününü kuşatmalıdır. Sadece Allah’a çağıran Şahid Müslümanlar olmalıyız. Müslümanlar olarak çağrımız sadece Allah’adır. Çağrımız bir mezhebe, tarikata, partiye, derneğe, efendiye ya da başkasına olmamalıdır. Yeryüzünde adaleti ikame ve fesadı sonlandırmak gibi sorumluluklarımız vardır.

İmtihan ve İstikamet

Bizler bilgi, bilinç, irade, inanç eylem bütünlüğü ile toplumu ıslah etme gayretine giriştiğimizde tabii olarak başkalarıyla mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Bir mücadele varsa elbette imtihan olacağız ve bedeller ödeyeceğiz. Bizim bu mücadelemiz ise Allah’a gidinceye kadar olmak zorundadır. Aksi taktirde hüsrana uğrayanlardan oluruz zira hiçbirimizin bu hususta bir sigortası yoktur.

Yazgan, istikamette kalmak için Müslümanlarla birlikte bulunmanın önemine işaret ettikten sonra konuşmasını Hz. Yusuf’un “..Müslüman olarak canımı al ve beni sâlih kullarının arasına kat!” (12-Yusuf:101) duasıyla sonlandırdı.

img-20220308-195956.jpg

img-20220308-200524.jpg

img-20220308-203839.jpg

img-20220308-200026.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler