Arakan'daki Katliamlar Diyarbakır'da Lanetlendi
Diyarbakır İslami Sivil Toplum Kuruluşları, Sur ilçesindeki tarihi Hz Süleyman Camii önünde Arakanlı Müslümanlar için bir araya geldi.
Basın açıklamasında Budist vahşet lanetlendi, "yaşanan vahşetlere zemin oluşturan İslam dünyasının parçalanmışlığıdır"
Diyarbakır merkez Sur ilçesinde tarihi Saray Kapı İçkale'de 27 sahabe kabrinin bulunduğu Hz Süleyman Camii'nde toplanan Diyarbakırlılar, Arakanlı Müslümanlara yönelik Myammar hükümet güçleri ve Budist çetelerin vahşetini lanetlediler.
"Myammar Müslümanları Sahipsiz Değildir" pankartının açıldığı eylemde "Budist Vahşete Dur De!", "Müslüman Katliamlara Dünya Sessiz Kalmaya Devam Ediyor" dövizleri taşındı.
Sivil toplum kuruluşları adına basın açıklamayı Mehmet Ali Zeybek okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Bismillahirrahmanirrahim
"Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor." (İbrahim/42)
"Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabb'imiz! Halkı zalim olan şu memleketten bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder" diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa/75)
Zulüm, kan, katliam, işkence, vahşet, barbarlık gibi ifadelerin dilimizden hiç düşmediği ve maalesef sıradanlaştığı son yıllarda İslam ümmetinin yaşadığı acı ve keder Arakan'dan dünyaya yansıdığı gibi kahredici olmamıştır. Müslüman kardeşlerimizin diri diri yakıldığı, bedenlerinin acımasızca parçalandığı görüntüler karşısında susmak, sessiz kalmak, harekete geçmemek yapılan katliamlara ortak olmakla eş değer olduğu bilinmelidir. Müslüman kanının deryalar oluşturduğu günümüzde, kimi okyanus ötesinden gelir topraklarımız işgal eder; fitne tohumları eker, suni savaşlarla canımızdan canlar koparır; kimi de bulunduğumuz topraklarda Firavunlaşır, Karunluk sevdasıyla bedenlerimizi, tarifi ve ifadesi literatürde olmayan yöntemlerle parçalar.
Şu bilinmeli ki, yaşanan akıl almaz vahşetlere zemin oluşturan İslam dünyasının parçalanmışlığıdır. Bu nedenle oluşan zayıflık ve güçsüzlüktür. Coğrafyamızın farklı bölgelerinde yaşadığımız iç çatışmalar, bizi bizden uzaklaştırmış, kutuplara ayırmıştır. Bu parçalanmışlığı gören zalimler, kâfirler ve onların yerli işbirlikçileri, son Müslüman toprağa düşene kadar zulümlerini, katliamlarını sürdürmektedirler.
Mezhepçilik, ulusalcı bağnazlık, ben merkeziyetçilik ve ümmet olgusunu parçalayan daha nice akımlar, fasid düşünceler, günümüz Müslümanlarını, bireyleri, toplumları ülke yönetimlerini esir almış, karanlık bir girdaba sokarak gaflete düşürmüştür. Bu nedenle başta Myanmar'da Budist çeteler eliyle çocuklarımız vahşice katledilmekte, bacılarımızın namusuna el uzatılmaktadır. Amerikan postalları bedenlerimizi, Siyonist şebekeler mukaddesatımızı çiğnemektedirler. Bugünlerde şahit olduğumuz Arakan Müslümanlarının yaşadıkları, yeni vuku bulan saldırlar değildir. Gerçek olan, bu sorunun, soykırım hesaplarının yüzyıllardır var oluşudur. Ve maalesef bir gerçek daha var ki; bu zulmü yaşayan Müslümanlar İslam dünyası tarafından bihakkın sahiplenilmemiştir. Bilişim çağı, kitle iletişim araçlarının hiperaktif oluşu, bugün itibariyle İslam ümmetine tüm gerçekleri, yaşanan mazlumiyeti ifşa etmektedir. Dünya zalimlerinin cürümleri çuvallara değil, karanlık gecelere sığmayacak kadar uzamıştır. Bugün insanlığa düşen görev, zalimlerin insanlık dışı eylemlerini artık görüp, eyvallah etmemeleridir. Zulmü en güçlü yöntemlerle zalimlerin yüzüne çarpmaktır.
Arakan, dünya Müslümanları için hem bireysel hem de kurumsal olarak büyük bir imtihandır. Bugün kendi sorunlarımızı, acılarımızı unutup Arakanlı kardeşlerimizin yanında olma günüdür. Yaşanan zulüm karşısında sesimizi yükseltmek, maddi manevi her türlüğü desteği sunmak dünya Müslümanlarının şeref meselesidir. Bu İslam kardeşliğinin bir gerekliliğidir. Bugün, bir avuç Budist kâfirin pervasızlığına göz yumma vakti değildir. Kardeşlerimiz akan kanının hesabını sorma vaktidir.
Dünyadan gelen çeşitli tepkilere rağmen Myanmar yönetiminin Arakan'da yaşayan Müslümanlara yönelik zulümleri devam etmektedir. Bir taraftan nazenin bedenler diğer taraftan evler, camiler, ekinler ateşe verilmektedir. Şahit olduğumuz bu kıyımların bilinçli bir soykırım politikasının ürünü olduğu, net olarak İslam ve Müslüman düşmanlığının dışavurumu olduğu su götürmez bir gerçektir.
Bu zulüm, başta İslam dünyasının yöneticilerinin olmak üzere uluslararası ve bölgesel güçlerin sessizliğiyle daha da şiddetlenmektedir. Müslüman varlığına tahammül etmeyen Budist Myanmar, İslam düşmanı olduğunu gizlememektedir. Bunu da Müslümanları katletmekte kendisinden geri kalmayan Siyonist teröristlerle geliştirdikleri işbirliğiyle göstermektedirler. Filistinli Müslümanların katledildiği silahlar, bugün Budist çetelerin elinde Arakanlı Müslümanları hedef almaktadır. Hz Muhammed aleyhi selatu vesselamın 'küfür tek millettir' hadisi bir kez daha kulaklarımızda çınlamaktadır.
Yaşanan saldırıların, Myanmar yönetiminin Müslümanları ülkeden tamamen tasfiye etme amacına yönelik bilinçli bir strateji olduğu aşikârdır. Gerçek böyleyken, emperyalizmin önde gelen beş aktörünün etkin olduğu Birleşmiş Milletlerin ise vahşeti kısa cümlelerle kınaması da Batı dünyasının İslam ve Müslümanlara bakışındaki düşmanca duruşu tekrar izhar etmiştir.
Uluslararası kamuoyunun duyarsızlığı ve yaşanan barbarca saldırıları görmemezlikten gelmesi ibretliktir, utanç nedenidir ve Batı'nın yüzüne çalan yeni bir kara lekedir. Binlerce kilometre öteden demokrasi havarisi kesilip sözüm ona 'insanlık değerleri ihraç eden!' Batı, İslam coğrafyasının birçok bölgesinde olduğu gibi, Arakan'da da çamura batmış; kirlendikçe kirlenmiş, koktukça kokmuştur.
Sistematik bir şekilde uzun yılardır devam eden soykırım nedeniyle bugün sayıları milyonları bulması gereken Arakanlı Müslüman nüfusu bir-bir buçuk milyon dolaylarındadır. Bugün izlenen politika ise Müslümanları bölgeden tamamen uzaklaştırmaktır. Çevre ülkelere sığınmacı olarak gitmelerine neden olan saldırlar da bu planın bir parçasıdır. Her ne gerekçe olursa olsun Arakanlı Müslümanların kendi topraklarında özgürce yaşamalarının zemini oluşturulmalı, bu yönde etkin adımlar atılmalıdır. Bu konuda girişimde bulunan tüm ülkeler, komşu ülkelerde oluşturulacak mülteci kamplarına Arakanlı Müslümanları taşıma, burada onları yerleşimci kılma gayretine girmemelidir. Bir süreliğine geçici tedbir olarak bu yola başvurulabilir, ama uzun vadede Müslümanların kendi topraklarında özgürce ve güvenli bir şekilde yaşamalarına katkı sunulmalıdır.
Bir kez daha herkes şu gerçeği bilmeli ki, Arakan İslam toprağıdır ve öyle de kalacaktır. Bugün farklı hesaplar içerisine giren, bu İslam toprağının yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmeyi amaçlayan yerli ve uluslararası güçler, Allah'ın izniyle hedeflerine ulaşamayacaktır. Mazlum ve mustazafların Rabbi Allah'tır. O'nun hesabı tüm hesaplara ve planlara galebe çalacaktır.
Bu vesileyle, yaşanan katliamlarda hayatını kaybeden tüm Arakanlı kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Vahşetten kaçan tüm kardeşlerimize Rabbimizin katından bir yardım geleceğine inanıyoruz. Nesillerinin devam etmesini, gözyaşlarının, acılarının son bulmasını Allah'tan niyaz ediyoruz.