“Milliyetçilik ve Osmanlı’nın Dağılması” Semineri
Özgür-Der Çorum Şubesi, Osmanlı Tarihi seminerlerinde bu hafta “Yükselen Milliyetçilik ve Osmanlı’nın Dağılma Süreci” konulu seminer Mürşide Gökgöz tarafından sunuldu.
27 Mart Cumartesi günü Özgür-Der Çorum Şubesi'nde Mürşide Gökgöz, "Yükselen Milliyetçilik ve Osmanlı'nın Dağılma Süreci" konulu bir seminer sundu. Trablusgarp ve Balkan savaşlarının Osmanlı'nın dağılma sürecindeki etkilerine değinerek konuşmasına başlayan Gökgöz, şunları söyledi:
"Osmanlı, Kuzey Afrika'daki son toprağı olan Trablusgarp'ı ve Bingazi'yi Trablusgarp Savaşı sonucunda kaybetmişti. Eş zamanlı olarak patlak veren Balkan Savaşları sonrasında ise Makedonya ve Batı Trakya kaybedilmişti. Osmanlı'nın uzun zamandır toprak kaybetmesi ve devletin bu kötü duruma engel olabilmek için çözüm arayışlarına girmesi sonucunda oluşturulan Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının sonrasında Türkçülük akımı da Osmanlı'da ortaya çıktı.
Millet (ulus) fikri Batı'da ortaya çıkmış olduğu için ilk tanımları da Batılı siyaset bilimcileri tarafından yapılmıştır. Millet Latince'deki "nation" kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır ve "doğum yeri" anlamındadır. Ve Osmanlıcada ulus/nation yerine ikame edilmeye çalışılmıştır. O dönemde Kuran-i bir kavram olan milletin ulus anlamına gelemeyeceğine dair itirazlar yükselmişse de Namık Kemal tarafından Türklük yerine millet bir kavram olarak kullanılmış ve toplum mühendisliği tarafından da kabul görüp yaygınlık kazandırılmıştır.
Osmanlı Devleti Avrupa'dan tüm dünyaya yayılan ve himayesinde bulunan farklı milletlerin milliyetçilik temelli isyanlarıyla başedebilmek için ilk olarak Osmanlıcılık fikrini geliştirmiştir. Bu fikrin dayandığı temel esas; imparatorluk bünyesinde yaşayan farklı milletleri Osmanlı sıfatı ile tek bir millet haline getirebilmektir. Kurtuluş Savaşı başlayana kadar resmi olarak uygulanan Osmanlıcılık vatan ideali ile sunulmuş olan bir Osmanlı milliyetçiliğidir.
Osmanlı Devleti'nin mevcudunu korumak konusunda ürettiği çözüm arayışlarından ikincisi olan İslamcılık ise ümmet eksenli bir anlayış olmaktan uzaktır. İslami söylem, mevcut olan devlet düzeninin korunması için kullanıldığı için, konjonktür değiştikçe evrilmektedir.
Fransız Devrimi'nden sonra eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi kavramların dillendirilmesi bir yandan Osmanlı'nın mevcudundaki farklı milletlerin ayaklanmasına, diğer yandan ise Osmanlı aydınlarının öncülüğünde, Batılılar gibi uluslaşabilmek Türkçülük fikirlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır."
Gökgöz, Türkçülük fikirlerinin iki önemli ismi olan Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura'nın Türkçülükle ilgili düşüncelerini aktararak konuşmasına devam etti ve Ziya Gökalp'in Türk Milleti oluşturabilmek düşüncesi için gereken temel unsurun dilin Türkçeleştirilmesi olduğu görüşünü aktardı:
"Ziya Gökalp Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı kitabında bu üç ideolojiyi Türk Milleti yaratabilmek için uzlaştırmak istemiştir. Türklerin bir millete dönüşememelerinin ortak bir dinin istilasına uğramalarından kaynaklandığını "Ümmetten çıkmaya başlamak milletleşmenin en mühim belirtisidir" sözleriyle ifade etmiştir. Ziya Gökalp İslami Türk Milleti yaratabilmek için asli olmayan bir unsur olarak yazılarında ve uygulamalarında kullanmıştır.
Yusuf Akçura da Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarını konu edinmiştir. Akçura da Türklerin çoğunun Müslüman olmasını Türk Milleti oluşturabilmek için faydalanılacak bir unsur olarak değerlendiriyor. Ancak Türklere ulusal bilinçleri kazandırılmazsa İslam'ın Türk Milletini yok edeceğini ifade ediyor. Akçura için de Türkçülük ve Türk Ulusu asli unsurdur. İslamiyet ise çerez nevinden yan unsurdur."