Laik ve Irkçı Eğitime Çorum’da Protesto

Laik ve Irkçı Eğitime Çorum’da Protesto

Çorum Merkez PTT önünde toplanan İlke-Der ve Özgür-Der Çorum Şubesinin gönüldaşları “eğitim sistemindeki resmi ideolojik dayatmaların sona ermesi” için basın açıklaması yaptılar.

Çorum Merkez PTT önünde toplanan İlke-Der ve Özgür-Der Çorum Şubesinin gönüldaşları “eğitim sistemindeki resmi ideolojik dayatmaların sona ermesi” için basın açıklaması yaptılar.

Özgür-Der Çorum Şb. Bşk. Bülent Gökgöz açıklamasında: “Eğitim alanı Türkiye’de resmi ideolojik baskı ve dayatmaların en yoğun yaşandığı alanların başında geliyor. Devlet okulu adeta kışlalaştırmış durumda ve öğrenciler sistematik bir yönlendirme faaliyetine maruz bırakılıyorlar. Çocuklarımız daha okul kapısından içeri girdikleri andan itibaren and töreni adı verilen tam bir şartlandırma ve inkâr operasyonuna muhatap kılınıyorlar. Kendilerine Müslüman kimliği taşımaktan ötürü hamd etmeyi ve yalnızca Âlemlerin Rabbine secde etmeyi öğrettiğimiz çocuklarımıza ırkla övünme, varlığını ulusa armağan etme, devletin kurucusunu kutsama türünden İslam inancına aykırı ritüeller dayatılıyor.” dedi.

İlke-Der Ynt.Krl.Üyesi Selim Özkabakçı ise açıklamasında “Eğitim kurumlarında anasınıfından üniversite eğitimine kadar her kademede karşımıza çıkan Türkçülük, Atatürkçülük, laiklik, devleti ve askeri yücelten mantık, seküler ahlak vs. gibi müfredatın belkemiği olan değerlerdir. Bu temel değerler en başta insanı Allah tarafından yaratılmış olma bilincinden uzaklaştırıyor” dedi.

Basın açıklama süresince “ Okulda Kışla Düzenine Son, Irkçı, Tağuti Ant Dayatmasına Hayır, Her Kademe Başörtüsüne Özgürlük” pankartı açan katılımcılar, “Kesintisi Eğitim, Kesintisiz Zorbalık”,”Kemalist Şartlandırmaya Hayır”,”Kemalist Şoven, Ant Dayatmasına Son” vb. dövizler taşıdılar ve “Kemalizm Değil, Allahın Kullarıyız,”Tek Tipçi Eğitime Hayır”,”Militarist Eğitim İstemiyoruz” sloganları attılar…

20110723-andimiz-eylemi-corum-1.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-2.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-3.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-4.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-5.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-6.jpg

20110723-andimiz-eylemi-corum-7.jpg

 

 

 

 

 

Basın Açıklaması Metni:

Yeni Eğitim Yılında Ders Zili Çalmadan
Resmi İdeolojinin Dayatmaları Kalkmalı!

Değerli basın mensubu arkadaşlar ve duyarlı kardeşler,

Bugün yine tüm toplumu ilgilendiren bir soruna işaret etmek için burada toplanmış bulunuyoruz. Hepimiz önemli varlıklarımız olan çocuklarımızın eğitimini önemsemekte ve onların kişiliklerini ve özgüvenlerini geliştirebilecekleri, düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri ortamlarda eğitim almalarını hedeflemekteyiz.

Yaşadığımız ülkede hak gasplarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri de eğitim alanı. Gerek 8 yıllık zorunlu eğitim, gerekse de sonraki süreçlerde milyonlarca çocuğumuz ve gencimizin zihinleri, resmi ideolojiyi esas alan anlayış ve uygulamalarla sistematik bir biçimde kirletilmekte. On yıllardır yoğun bir ideolojik bağnazlık ve dayatmacı yöntemlerle düzen ve düzenin kutsalları karşısında pasif, çaresiz, eleştiri ve sorgulama cesaretinden yoksun nesiller yetiştirilmesi hedeflendi.

Eğer bizler bu konudaki taleplerimizde kararlı olmazsak yeni eğitim yılı başladığında çocuklarımız hem ilk ve ortaöğretimde hem de yükseköğretimde bildik usullerle öğütülüp, resmi ideolojinin paslanmış çarklarına hayat vermek üzere yetiştirilecekler. Yıllardır 'Zorunlu Eğitim' dayatmasıyla çocuklarımız, anasınıfından üniversite sonrasına kadar Kemalist eğitim anlayışıyla 'tek tip'leştirilerek düşünce zenginliği ve üreticiliğinden uzak; sorgulamayan, araştırmayan, üretmeyen, ezberci, kişilik ve kimlik sorunları yaşayan ve de İslam'a yabancılaştırılarak ahlaki zaaflar taşıyan nesillere dönüştürülmekteler.

İşte bizler de eğitim alanında süregelen ulusçu, laik dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için eğitim sisteminin baştan aşağıya değiştirilmesi gerektiğini defalarca dile getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Bu doğrultuda geçtiğimiz yıl Haziran ayında Milli Güvenlik Derslerinin ve Andın kaldırılması gerektiği ile ilgili yaptığımız açıklamalarımızdan bugüne, Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda somut hiçbir adım atmadı.

Eğitim alanı Türkiye’de resmi ideolojik baskı ve dayatmaların en yoğun yaşandığı alanların başında geliyor. Devlet okulu adeta kışlalaştırmış durumda ve öğrenciler sistematik bir yönlendirme faaliyetine maruz bırakılıyorlar. Çocuklarımız daha okul kapısından içeri girdikleri andan itibaren and töreni adı verilen tam bir şartlandırma ve inkâr operasyonuna muhatap kılınıyorlar. Kendilerine Müslüman kimliği taşımaktan ötürü hamd etmeyi ve yalnızca Âlemlerin Rabbine secde etmeyi öğrettiğimiz çocuklarımıza ırkla övünme, varlığını ulusa armağan etme, devletin kurucusunu kutsama türünden İslam inancına aykırı ritüeller dayatılıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Hükümet yeni eğitim öğretim dönemi başlamadan bazı acil kararlar almalıdır. Okulları kışla, öğrencileri kurşun asker çerçevesine sıkıştıran uygulamaların sonunu getirecek değişiklikler yeni eğitim yılı başlamadan hayata geçirilmelidir.

8 Yıllık Kesintisiz Eğitim Dayatması Sona Erdirilmelidir:

28 Şubat zulmünün bir uygulaması olarak icra edilen kesintisiz eğitim adı altında, İmam Hatip Okullarının orta kısımlarının kapatılmasının üzerinden tam 14 yıl geçti. İHL’lerin orta kısımlarını kapatmak üzere planlanan kesintisiz eğitim darbe ürünü bir cinayettir.

Kesintisiz sekiz yıl eğitim siyasi ve ideolojik nedenlere dayanmaktadır. Amaç, Kur'an Kurslarını ve İHL'lerin orta kısımlarını kapatmaktı. Orta kısımları kapanan İHL'lerin lise kısımlarını da katsayı adaletsizliği ile işlevsiz hale getirmekti.

Kesintisiz eğitim uygulaması ile birlikte üniversite sınavında katsayı adaletsizliği getirilerek, İslami hassasiyet taşıyan ailelerin çocuklarının üniversitelerde eğitim görmelerinin imkânı da ortadan kaldırılmaya çalışıldı.
Meslek liselilerinin genel mağduriyeti ise, o dönemin konjonktürü gereği olarak, “Biz imam-hatiplere karşı değil, sadece zorunlu eğitimi uzatmak istiyoruz”, diyebilmek içindi. Ve o amaçla meslek liselilerinin tümü mağdur edildi. Kimilerine göre cumhuriyet tarihinin en büyük projesiydi. Zorunlu eğitimin 8 den 12’ye çıkarılmasını bile savunanlar oldu. Bu anlayışa göre ne kadar zorunlu eğitim o kadar çağdaşlık!

28 Şubatçılar açısından büyük bir zaferdi, çünkü imam hatip liseleri birkaç yılda öğrenci bulamaz hale geldiler. Gerisi zaten önemli değildi.

Uygulama öncesi, bir kısım öğrenciler meslek liselerinin orta bölümlerine, bir kısmı sanat vb. kalanlar da ortaokullara devam ediyorlardı. Kesintisiz eğitimle birlikte bütün öğrenciler ilköğretim okullarına yığıldı. Meslek liseleri boşalırken ilköğretim okulları ağzına kadar doldu.

İlköğretim okullarının sorunlarının çözümleri için kampanyalar tertip edildi, vergiler kondu.

Buna rağmen yeni sistem hiçbir sorunu çözmedi, çözmek bir yana çok ciddi tahribatlara yol açtı.

Sanat, ziraat ve ticarete yönlendirilmesi gereken öğrenciler de akademik öğrenime zorlandılar.

Kısa sürede durumun vahameti ortaya çıktı. Her yıl ortak sınavlardan sonra yayınlanan değerlendirmeler fiyaskonun gerçek boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Sekiz yıl zorunlu eğitimin ardından yapılan ortak bir sınavda on binlerce öğrencinin sıfır çekmesi beklenemez! Ne yazık ki beklenmeyen şey oluyor ve binlerce öğrenci hiçbir soruya doğru cevap veremiyor.

Köylerde yaşayan çocukların durumları daha kötüdür; zorunlu eğitimle köye mahkûm edilmişlerdir. Sorumlu tutuldukları derslerin öğretmenleri ya yoktur veya ilgisiz öğretmenlerden ders almışlardır. Kazanamayacakları bir yarışa girerek geleceklerine yön vermeye çalışmak mümkün mü?

Emir – komutayla okullar yeni bir şekle sokuldu ve bu yeni durum hiç sorgulanmadı.

Bundan sonra asıl tartışılması gerekenler ise, içerik, evrensellik ve temel hak ve özgürlükler açılarından okulların değerlendirilmesidir.

İHL'ler İlkokuldan İtibaren Öğrenci Alabilmeli

Ülkede adil bir eğitim sisteminden bahsedebilmemiz için Galatasaray'ın Fransız kültürüne, Robert Kolejin Amerikan kültürüne tanınan imtiyaz, çocuklarını İslami bir terbiye ve İslami bir kültür ortamında yetiştirmek isteyen velilere/öğrencilere de tanınmalıdır. İHL’ler ilkokuldan itibaren öğrenci alabilmelidir.

Kesintisiz Eğitimin Zararları

Bilim seviyesi yüksek hiçbir ülkenin uygulamadığı kesintisiz eğitim pedagojik açıdan da sakıncalıdır. Psikologlara göre 6 yaşındaki bir çocuk ile 15-16 yaşındaki bir gencin aynı ortamı kullanmaları son derece zararlıdır. Böyle bir durum, ruhsal sorunlara yol açabilmektedir.

Kesintisiz eğitimin bir başka sakıncası da mesleki yönlendirmeyi imkânsız hale getirmesidir. Çünkü mesleki yönlendirme mümkün olduğu kadar küçük yaşlarda yapılmalıdır. Kesintisiz eğitimi savunanlar, kişisel becerilerin ve çocuğun eğilimlerinin yönlendirilmesini 15 yaşına ertelemektedir. Pedagoglara göre çocuklar, Türkiye şartlarında 12-13 yaşından itibaren okul çağından çıkıp ergenlik devresine girmektedir. Bu dönemlerde cinsel, ruhsal, bedensel değişiklikler gözlenmektedir.

Eğitimcilerin Kesintisiz Eğitim Raporu Milli eğitim müdürlüklerinde çalışan 1300 eğitimci ve akademisyenin hazırladığı raporda, 8 yıllık kesintisiz eğitimin öğrenciler için zararlı olduğu kaydedilmiştir. Raporda, 8 yıllık kesintisiz eğitim ile birlikte aralarında büyük yaş farkı bulunan öğrencilerin kantin, tuvalet, bahçe gibi mekânları ortak kullanmalarından kaynaklanan sorunlar ortaya çıktığı vurgulanıyor. Okullardaki basına yansıyan taciz ve sapık ilişkilerdeki korkunç artış, durumun ehemmiyetini kamuoyuna sunmaktadır. İlköğretimlerde zorunlu eğitimin kesintisiz olmasının yönlendirmede sorunlara da sebep olduğu belirtilen raporda bu durumun, mesleki eğitimi olumsuz etkilediği vurgulanıyor.

Darbe sürecinin bir dayatması olan kesintisiz eğitime son verilmeli İmam Hatip liseleri ve meslek liselerine üniversite giriş sınavında uygulanan adaletsiz katsayı sistemi tamamen ortadan kaldırılmalıdır

And Dayatması Kaldırılmalıdır!

Eğitim öğretim alanında hem içerik hem de teknik açıdan yüzlerce sorun yaşandığı ve bu sorunları kısa ve orta vadede çözmenin mümkün olmadığı bilinen bir konu. Ancak bazı ağır kronik sorunlar var ki bunların çözülmesinin önünde adalet ve özgürlüğü teminat altına almak isteyen siyasi irade dışında hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Ödeneğe, kadroya veya zamana hiçbir surette ihtiyaç duyulmaksızın eğitim-öğretimde akla, ahlaka ve onurlu bir şahsiyet olmaya engel olmak üzere kurgulanmış resmi ideolojik şartlandırmalara son vererek pekâlâ yeni eğitim öğretim dönemine geçilebilir.

İlköğretime adım atar atmaz açıkça ırkçı, ayrımcı ve askerî formatta düzenlenmiş ulusal ant içme törenlerine zorlanan çocuklarımızın muhatap olduğu zulmün sürdürülmesine daha ne kadar müsaade edilecektir? Aileler çocuklarını doğru bilgi ve ahlaki davranışla donanarak sosyalleşsin diye okullara gönderiyorlar. Çocuklarının, devletin ve resmi ideolojinin militer ruhunu enjekte edeceği kobaylar olarak kullanılmasına hiçbir aile müsaade etmez. Okullarda ant okutturulması ile insani, ahlaki ve bilimsel hedefler arasında hiçbir bağ kurulması mümkün değildir. Çocuklarımıza zorla okutturulan ant ile olsa olsa küçük yaşlardan itibaren ulusalcılığı din edinen, devleti ve devletin kurucusunu ilah edinen fanatik bir toplum üretilebilir.

Türk ulusalcılığı ve Kemalist ütopyalar için çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatları daha fazla karartılmasın. Zoru, dayatmayı, aldatmayı esas kabul eden mevcut eğitim anlayışı köklü bir değişime tabi tutulmalı ve hiçbir ferdin dinî, mezhebî, etnik kimliği, ideolojisi devletin tasallutuna kurban edilmemelidir.

Bizler Allah'a kul, Resulüne ümmet olmayı en yüce onur bilen insanlar olarak eğitimde adalet ve özgürlük istiyoruz. Kimliğimiz, şahsiyetimiz, özgür irademiz ve çocuklarımızın geleceği üzerinde egemenlik kurmaya çalışan hiçbir otorite ve ideolojinin tasallutunu kabul etmiyoruz.

Okullara hâkim olan dogmatik ideolojik dayatmalar, insanlık onurunu aşağılayıcı, insani erdemleri yok edici olması bakımından utanç vericidir. Kemalizm'in amentüsü mahiyetinde Atatürkçülüğe bağlılık andı zorla söylettiriliyor. Farklı etnik kimlikte olan insanlara okutulan bu ant, ayrımcı ve dışlayıcı niteliktedir.

Türklük, Kürtlük, Çerkezlik ya da Araplık gibi kavmi özellikler hiçbirimizin tercihi değil Allah'ın takdiridir ve bu sebeple övünme ya da yerme vesilesi kılınamaz. Müslümanların yolundan hiç sapmadan yürümeleri gereken tek ölçü ise Rabbimizin bizlere gönderdiği Kur'an-ı Kerim'dir. Varlığımız ise ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah'a armağan edilebilir.

Eğitim sistemi, içinde yaşadığımız ülkenin çocuklarını birbirine düşman kılacak her türlü ırkçı yaklaşımlardan, düşüncelerden arındırılmalı ve kavmi farklılıklara saygı gösteren, bu farklılıkların Yüce Rabbimizin nimeti olduğunun farkında olan bir nesli yetiştirecek doğrultuda yeniden yapılandırılmalıdır.

Bir asra yakındır sürdürülen Andımız isimli ırkçı-militer metnin okunması zorunluluğu kaldırılmalıdır.

Akıl, mantık, pedagoji, Türkiye'nin gerçeği, vicdan ve daha sayılabilecek pek çok açıdan ant olayı yanlıştır, dayatmadır. Bizler açısından ise tipik bir inkâr, büyük bir zulümdür! Devlete ve devletin kurucusuna tapınan bir toplum inşa etme amacına matuf olarak dizayn edilen ırkçı/ulusalcı andın eğitim öğretim müfredatından derhal çıkarılmasını talep ediyoruz. Bu dayatmanın daha fazla devam ettirilmemesi için adım atılmasını bekliyoruz.

Eğitimde ayrımcılığın, dayatmacılığın, inkârın ve ötekileştirmenin bütün çeşitlerine karşıyız.

Allah’ın ayetlerinden bir ayet olan anadillerin eğitim öğretim dili olmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Anadil, ana sütü gibi helaldir, hiçbir alanda, hiçbir gerekçe ile yasaklanamaz.

Özgürlük, adalet ve barış temelinde farklılıkları yok saymayan ve kimsenin inancı ve kimliğinden ötürü dışlanmadığı bir eğitim-öğretim ortamı oluşturulmalı, herkese ibadet, kendini ifade etme, temel hak ve özgürlüklerini yaşama hakkı tanınmalıdır.

(İlke-der Yönetim Kurulu Üyesi Selim Özkabakçı’nın okuduğu bölüm)

Yaşadığımız coğrafyada bir sürü haksızlıklar ve hukuksuzluklar vardır. Birileri inancımızı bizim adımıza değiştirmeye, tahrif etmeye çalışıyor. Üstelik bunlar kökü dışarıda ve bu toprağın insanları da değiller. Allah’ın koyduğu sınırları değiştirebileceklerini sanıyorlar. Bu nehir her zaman yatağını bulmuştur ve bulmaya da devam edecektir ama sizin gibilerin yeri her zaman tarihin çöplüğü olmuştur. Biz kendimizin ya da çocuklarımızın haklarının engellenmesine elbette karşı çıkacağız. Bu günde eğitim ve öğretimdeki haksız uygulamaları, zulmü ifşa edeceğiz ve taleplerimizi dile getireceğiz.

Eğitim öğretim meselesini kaosa dönüştüren idari ve teknik sorunlar değil, ideolojik ve siyasi dayatmalardır.

İdeolojik şartlandırma ve dayatmalardan ibaret mevcut eğitim öğretim mantığı sürekli sorunlar üretiyor. Sadece idari düzenleme ve teknik yenilemelerle sorun üreten bu mekanizmayla başa çıkabilmek mümkün değil. Eğitim kurumlarının yetiştirmek istediği insan profili kişiyi Allah tarafından bahşedilen fıtrattan olabildiğince uzaklaştırma üzerinde temelleniyor. Eğitim kurumlarında anasınıfından üniversite eğitimine kadar her kademede karşımıza çıkan Türkçülük, Atatürkçülük, laiklik, devleti ve askeri yücelten mantık, seküler ahlak vs. gibi müfredatın belkemiği olan değerlerdir. Bu temel değerler en başta insanı Allah tarafından yaratılmış olma bilincinden uzaklaştırıyor.

Lise 2. sınıflarda zorunlu okutulan Milli Güvenlik dersleri sadece içeriğindeki düşmanlaştırıcı, militarist yaklaşımı ile değil, askerlerin öğrenci ve öğretmenleri fişleme zemini olması açısından da tam bir zulüm aracı şeklinde işlemekte.

Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılmalı

Eğitim-öğretimde antların ve ulusal gün ve bayramlarda törenlere katılımın zorunlu tutulması kadar derin tahribatlara yol açan diğer bir konu da Milli Güvenlik Dersleridir. Milli Güvenlik Dersleri gerek müfredatı gerekse bu dersi veren TSK mensubu subayların okullardaki misyonu ile eğitim öğretim alanlarını kışlaya, öğrencileri de emirerine dönüştürmektedir. Dahası, "komutan öğretmen - asker öğrenci" formatını aşan hukuksuz ve kanunsuz uygulamalar basın yayın organlarına yansımaktadır. Sözde Milli Güvenlik Dersi vermek üzere okullara gelen subaylar öğrenciden öğretmene, idareciden okul aile birliğine kadar istisnasız herkes hakkında istihbarat toplamakta, fişlemeler yapmaktadır. Öncelikli tehdit addettiği namaz, oruç, başörtüsü gibi temel ibadetlere odaklanan ajan/muhbir subaylar okunan kitap ve gazetelere, törenlerin yeterince samimiyetle ya da ihlasla yapılıp yapılmadığına kadar her alanda fişlemeler yapmaktalar. Üstelik bu istihbarat ve fişleme tamamen emir-komuta zinciri içerisinde seyretmekte, resmi evraklar üzerinden gizlilik kaydıyla yazışılmaktadır. Milli Güvenlikçi subayların okullardaki görev tanımının Genelkurmay tarafından resmen belirlenmiş olduğu açıktır.

Bütün toplum tarafından bilinen ve nefret uyandıran fakat askerî darbe süreçlerinin toplum üzerinde bıraktığı endişe veya korkular dolayısıyla yüksek sesle ifade edilip itiraz edilemeyen bu faşist dayatmalara son verilmesi gerektiği tartışmasızdır. Askerî vesayet siyasette, diplomaside, ekonomide, spor ve sanatta giderilmesi mümkün olmayan yanlışlıklara, çirkinliklere ve kötülüklere yol açtığı gibi eğitim öğretim alanında da derin tahribatlara yol açmaktadır.

Allah tarafından bizlere bahşedilen en büyük nimetlerden olan çocuklarımız üzerinde eğitim süresince estirilen zorbalığa son vermenin yolu yaşanan miltarist/askerî dayatmalara kanunen ve fiilen set çekmektir. Okullar ve öğrenciler Ergenekon benzeri askerî cuntaların faaliyet ve tatbikat alanlarından biri olmaktan çıkarılmalıdır.

İnsan iradesini sıfırlayan, şahsiyeti ifsat eden, akılları dumura uğratan bu askerî/militer dayatmalar devam ettikçe hiçbir alanda tam olarak adalet ve özgürlük temin edilemez. Diğer kamusal alanlardan olduğu gibi okullardan ve müfredattan İslami kimliği tamamen söküp atmanın bir yolu olarak tasarlanan ve kanunlar marifetiyle dayatılan pozitivist Türk ulusalcılığı insana sadece zarar verir, insanlığı hızla çürütür.

Milli Güvenlik Dersleri ise işte bu "kışla tipi eğitim düzeni"nin en somut ve çirkin araçlarından biri olarak öne çıkıyor. Lise tahsilinden geçen herkes bilir, bu derste dikkat çekilerek ve tekmil verilerek başlanır. Müfredat ise tamamen Soğuk Savaş döneminin mahsulü dünyayı iki renge ayıran, düşman odaklı iç ve dış tehdit saplantıları olan bir formdadır. Bu bakımdan dersin muvazzaf veya emekli subaylar tarafından verilmesinin önüne geçilmesi de yeterli değildir. Ders, tamamen müfredattan çıkarılmalıdır.

28 Şubat darbe sürecinde icraya konulmuş pek çok hukuksuz uygulamadan biri olarak, çokça mağduriyet oluşturan hem öğrenciler hem de öğretmenler seviyesinde ezme, sindirme, kişiliksizleştirme politikalarına aracılık eden Milli Güvenlik Dersi sorunu bir türlü hak ettiği biçimde gündemleştirilemedi. AK Parti Hükümeti de yaklaşık 9 yıllık iktidarına rağmen bu önemli soruna ilişkin hiçbir adım atmadı. Artık bu konuyla ilgili ciddi bir şeyler yapmanın zamanının geldiği görülmeli ve daha fazla zaman kaybedilmemeli.

Darbe dönemlerinde kurumsallaşmış bir dizi militarist uygulama ve alışkanlığın terk edildiği ve toplumsal yapının askerin uzun gölgesinden arındırılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanıyor. Buna karşın hala eğitim alanında üniformalı askerlere ve askeri mantığın ön planda olmasının hiçbir mazereti olamaz.

Okullarda askeri denetim ve vesayete meşruiyet kazandıran Milli Güvenlik dersi müfredattan çıkarılmalıdır. Kimsede komutan öğretmen, asker öğrenci saçmalığına tahammül edecek mecal kalmadı.

Yapılması gereken şey çok açık, Milli Eğitim Bakanlığı 30'lu yılların tek parti faşizmini yansıtan uygulamalarla çocukların, gençlerin beyinlerinin şartlandırılması çabalarına bir son vermelidir. Daha otoriter eğilimli, daha tahammülsüz, gergin ve saldırgan bir gençlik yerine özgürlük, özgüven, farklılıklara saygı temelinde nesiller yetiştirmek için mevcut eğitim politikaları mutlaka gözden geçirilmelidir. Okulun her şeyiyle kışla olmaktan çıkartılması için elbette yapılması gereken çok şey vardır.

Bununla birlikte olumlu bir adım atmak için en azından, ilköğretimde ant ve liselerde Milli Güvenlik Dersi dayatmalarını kaldırmakla işe başlanabilir.

İlköğretimde Başörtüsü Yasağı Sona Erdirilmeli!

Devlet bir yandan 8 yıllık eğitimi zorunlu kılmakta ama aynı devlet genç kızlarımızın başörtülü eğitim görmelerine ise izin vermemekte. İlköğretime başörtüsüyle devam etmek isteyen kız öğrencilerin maruz kaldığı zorbalık uygulamalarının her gün yeni çeşitleriyle karşılaşıyoruz.

Kılık kıyafet kanunu adı altında ilköğretim ve liselerde sürdürülen başörtüsü yasağının yasal ve fiili tüm dayanakları kaldırılmalıdır. İnsanların inanma, inandığı gibi giyinme hakları tanınmalıdır. Tektipleştirme, kişilik ve kimliğe despotça muamelede bulunma siyaseti eğitim alanlarından uzaklaştırılmalıdır.

Okulu kutsayan ve devletin adeta hayatın dışına çıkartıp, hiç kimselere dokundurtmadığı bir alan muamelesi yapma anlayışını ise saçma ve tehlikeli buluyoruz. Öğrenciler devletin istediği gibi biçimlendireceği nesneler değil, belli bir inanca, kültüre, sosyal çevreye ait varlıklardır, öncelikle de kendi ailelerinin üyeleridirler.

Bu ülkede yaşayan milyonlarca kızımıza başörtüsü yasağı dolayısıyla fiilen okul kapılarını kapatan ya da çelişkiler içinde ezik, hırpalanmış, aşağılanmış bir ruh haliyle derse devam etmeyi dayatan bir devletin eğitim hakkının engellenmemesi gerektiğinden söz etmesi doğrusu hiç inandırıcı gelmiyor.

Devlet inancıyla, kültürüyle herkesin özgürce yaşayabildiği bir ortamı fiilen imkânsız kılan resmi ideolojik dayatmalarından vazgeçmelidir.

Kimse açık bir zulüm ve dayatma olduğu tartışmasız bu uygulamayı kurallardan söz ederek, yönetmeliğin arkasına sığınarak mazur göstermeye kalkmamalıdır. İnsanların temel haklarıyla çelişen, baskı ve zorbalık içeren uygulamalar mevzuat bahanesi ileri sürülerek haklılaştırılamaz, savunulamaz.

Bu noktada bir çelişki, çatışma ya da uyumsuzluk var ise yapılması gereken şey insanları inançlarıyla eğitimleri arasında tercihe zorlamak değil, bilakis zaman kaybetmeksizin haksızlığa, zulme, mantıksızlığa yol açan kuralları değiştirmek olmalıdır.

Adil eğitim imkânını sunma sorumluluğunda olan okullar ayrımcılığın, yasakçılığın, resmi ideoloji dayatmacılığının ve kişi putlaştırılmasının olmadığı özgün mekânlara dönüştürülmelidirler.

Duyarlı herkesi yasakların ve dayatmaların karşısında, kararlı bir duruşla tavır alıp tepki göstermeye ve zulüm ortadan kalkıp hesap soruluncaya dek mücadele etmeye davet ediyoruz.

Bu anlamsız baskılara, inancımıza ve kimliğimize yönelik dayatmalara karşı sessiz kalmak zulme boyun eğmektir. Tüm duyarlı kardeşlerimizi çocuklarımızın ve kimliğimizin özgürleşmesine yönelik taleplerimizi elbirliğiyle yükseltmeye çağırıyoruz.

İLKE-DER / ÖZGÜR-DER ÇORUM ŞUBESİ  

Önceki ve Sonraki Haberler