Kur’an’da Fıkhetme ve Hz.Peygamber’in İçtihatları
Özgür-Der Çorum Şubesi alternatif eğitim seminerlerinde bu hafta "Kur’an’da Fıkhetme ve Hz. Peygamberin İçtihatları" ve "Tevhidi Çizgi ve İbrahim (AS)" başlıklı konular işlendi.
Özgür-Der Çorum Şubesi alternatif eğitim seminerlerinde bu hafta " Kur'an'da Fıkhetme ve Hz. Peygamberin İçtihatları " ve " Tevhidi Çizgi ve İbrahim (AS) " başlıklı konular işlendi. Yoğun bir katılımın gerçekleştiği seminerler oldukça verimli geçti.
İlk sunumu " Kur'an'da Fıkhetme ve Hz.Peygamberin İçtihatları " konu başlığı ile Bülent Gökgöz yaptı. Kuran ayetlerinden ve Hz.Peygamber'in iştihadlarından örnekler vererek yaptığı konuşmasında Bülent Gökgöz şu tespitlerde bulundu; " Fıkhetme Kur'an'da sadece zihinsel bir çabayı değil, eylemi olan bir çabayı da ifade etmektedir. Bu sayede Kur'an ayetleri ile hayat arasında doğru bağlantı kurabilir, eşyayı ve olayları doğru tanımlayabilir/anlamlandırabiliriz. İlahi ayetleri ve yaşadığımız hayatın ayetlerini doğru kavramak, sorunlara Allah'ın razı olacağı çözümler üretebilme yeteneğimizi geliştirip ufkumuzu açacaktır. Bu da ancak bir yandan Kur'an ayetleriyle hemhal olunurken aynı anda da eyleme dönüştürülmüş Kur'ani yaşam şeklinin içinde olmaktan geçer. Yani yaşadığımız her an vahyi yaşamlaştırdığımız zaman Kur'an'ın tanımladığı fıkhetme hali gerçekleşmiş olacaktır. Tevbe Suresi 122.ayet bu konuda önemli örneklerdendir.
Kur'an kimi zaman miras, boşanma hukuku gibi konularda ayrıntılı bilgiler verirken, namaz, oruç, hacc, zekât, yönetim hukuku, ekonomik işleyiş gibi bazı konularda da temel ilkeleri belirtmiş ama ayrıntılı tafsilata girmemiştir. Misal olarak namaz kılınmasına dair birçok ayette işaret olmasına rağmen namazın nasıl kılınacağını gösteren ne bir şema görmekteyiz ne de rekâtlarını bildiren bir vurgu görememekteyiz ayetlerde. (Başörtüsü, hacc, ezan, vb) Kur'an dinin temel ilke, hüküm ve prensiplerini açıklamış ve Hz.Peygamber de ilk uygulayıcısı olarak örnekliğini/şahitliğini insanlara göstermiştir.
Oysa Rasul Kur'an hükümlerini hayatta hem tebliğ hem de tatbik etmekle yükümlüydü. Tatbik pratik yönü olan bir eylemlilik ve tasarruf yetkisinin bulunduğu bir alandır. Peygamberin beşeri boyutu ile birlikte vahye muhatap olmasıyla sıradan insanlardan ayrılan bir boyutu da vardı. Dolayısıyla Hz.Peygamberin İçtihatlarını, fiillerini bu iki yönünü de göz önünde bulundurarak idrak etmek gerekmektedir. O Allah'a rağmen kendi hükümlerini Kur'an'ın önüne geçiremez, geçirmemiştir de. Diğer taraftan Kur'an 'da açıkça çözüme kavuşturulmayan toplumsal, hukuki, siyasi konularda da Rasululah'ın uygulamaları bizim için önceliklidir. Çünkü ilahi vahyin ilk muhatabı olan Rasulullah vahyi en iyi anlayandır. Dolayısıyla vahye ve onun şahitliğine tabi olma hususunda Rasulullah'a itaat de Allah'a itaat gibidir
Hz. Peygamberin Kur'an'a rağmen ve onun genel ilkelerine aykırı bir hüküm vermesi de düşünülemez. Diğer taraftan Rasul'e aidiyeti kesin olmayan bir takım rivayetleri de, Peygamberin hüküm koyma yetkisinin bulunduğunu ileri sürerek tümüyle meşru kabul etmek de doğru değildir. Çünkü bu rivayetlerin bizlere geliş şekli olan ahad aktarımların Rasul'e aidiyeti kesin olarak bilinememektedir.
Öncelikle Hz.Peygamberin içtihatlarını, ilahi tenkit alan ve ilahi tenkit almayan içtihatları olarak ikiye ayırmakta fayda vardır. Bunun sebebi, Peygamberin beşeri olmasından ötürü içtihatlarında hataya düşme ihtimali olduğuna işaret etmek içindir. Bununla birlikte fiillerinde hataya düşmesine sebep olan içtihatları/risalet boyutuyla ilgili kararları, onu izleyen müminler için bağlayıcı örneklik içereceğinden dolayı, bu hata Yüce Rabbimizin vahiy yoluyla ona ikaz etmesi ile içtihadi hükmünün, dolayısıyla da fiilinin değiştirilmesine vesile olmuştur. Hz.Peygamberin risalet boyutunun ilahi denetim altında olması sayesinde ancak müminler için en güzel örneklik ortaya çıkmıştır. İşte bu doğrultuda Rabbimiz de Rasullulah'a tabi olmamızı bizden istemektedir. Yani Rasuller hata üzerinde bırakılmamıştır. Sonuç olarak;
· Hz.Peygamber, Kur'an'ın ayrıntılarını belirtmediği, genel ilkeler vazederek çerçevesini çizdiği konularda içtihatlarda bulunmuştur.
· Bu içtihatlarından bazılarında isabet etmiş, bazıların da ise hata etmiştir.
· Hata yaptığı içtihatları eğer risalet/peygamberlik boyutuyla ilgili ise; ilahi ikaz almış, beşeri boyutuyla ilgili ise ilahi ikaz almamıştır.
· Hz.Peygamberin ilahi tenkit almayan ve illeti bilinmeyen içtihatlarında ,günümüze kadar tevatüren gelen ve aslı Kur'an'da bulunan uygulamalarına Sünnet diyoruz.Bu uygulamaları evrenseldir ve yeniden içtihat yapılamaz.
· İlletleri bilinen, içtihatlarından değişmemiş ve Kur'an mantığına uygun olan uygulamaları bizler için bağlayıcıdır.
· İlletleri değişmiş içtihatlarının yerine, Kur'an ilkeleri doğrultusunda, Hz.Peygamberin içtihat usulü gözetilerek kendi şartlarımız içinde yeniden içtihat yapılır.
· Vahiyle bildirilen Hz.Peygamberin ve önceki Rasul'lerin içtihatlarından ilahi tenkit almış içtihatlarından, ibret ve öğüt alma sorumluluğumuz vardır.
İkinci sunumu da " Tevhidi Çizgi ve İbrahim (AS) " konu başlığı ile Salih Korucu yaptı. Salih Korucu konuşmasında şu tespitlerde bulundu;
" Her insanın fıtratında Allah gerçeği vardır. Tüm yaratılışın bu kutsal gerçekle ilgisi olduğunu yakinen hisseden insanlar, fıtri olarak bu kutsalı bulma ve bu kutsala yönelme arzusuna sahiptirler. İnsanlara hükmetmek isteyen yöneticiler, toplumdaki bu kutsala yönelme arzusunu, yegâne ilah olan Allah ile karşılamak ve bu fıtri boşluğu Allah gerçeği ile doldurmak istemezler.
Çünkü; Allah konuşan, hüküm koyan, insanların nasıl ve ne şekilde yönetilmeleri gerektiğine müdahale eden, zalim liderlerin haksız çıkarlarına engel olan bir Rab'dir. Allah bütün kullarını aynı hükümlerle karşı karşıya getiren, her insanın bu hükümler karşısında eşit olduğunu beyan eden ve yarattığı bütün kullarına adil davranan bir Rab'dir.
Bir gücü veya insanı sembolize eden heykeller önünde tazim ve hürmetle duran bu insanlar, bilerek veya bilmeyerek putperestliğe bulaşan insanlardır.
Tabiî ki o günki durumdan Nemrut ve Nemrut'in ileri gelen çevresi çok memnundu. Bu cansız putların yeryüzündeki en canlı ifadesi kendileriydi. Allah insanlık böylesine karanlık bir dönemini yaşarken; sabrı, tevekkülü, inancı ve Tevhid akidesi ile asırlar boyu bütün bir kâinatı aydınlanacak olan İbrahim'i (AS) gönderdi.
İbrahim (AS)'in kavmi de göklerin ve yerin yegâne yaratıcısı olarak Allah'a inanıyorlar, ancak diğer işlerde putlara ve yalancı tanrılarına yöneliyorlardı. İbrahim (AS) kavmine, Allah'ın yaratma sıfatı ile hâkimiyet sıfatını birbirinden ayırmadığını beyan ediyordu. Gökleri ve yeri yaratan Allah olduğuna göre, hâkimiyette Allah'ın olmalı ve sadece Allah'a yönelip, sadece Allah'a kulluk edilmeliydi.
İbrahim (AS) kavmine ve insanları üslubu oldukça yumuşak ama bir o kadar da netti. Allah'ın birçok kez sınamasına muhatap olan İbrahim (AS) hiçbir zaman yılgınlığa düşmemiş her zaman sabr etmiştir.
İbrahim (AS) düşüncelerinden dolayı Nemrut tarafından ateşe atılırken, ıssız ve susuz çölün ortasında ailesi Hacer ve İsmail'i yapayalnız bırakırken ve çok sevdiği oğlu İsmail'i Allah kurban ederken kesinlikle terettüt etmemiştir. O inancı, sabrı ve tevekkülü ile tüm bu sınamalardan Allah izni ile geçmiştir. Ve Allah İbrahim'i (AS) " o tek başına bir ümmetti " diye tüm insanlığa örnek göstermiş ve öğüt alınmasını istemiştir. " diyerek sözlerini tamamlamıştır.
Konferans dinleyicilerden gelen soruların cevaplanması ile sona erdi.