Kemalist Politikaların Aracı Olarak Eğitim
Özgür-Der Çorum Şubesinin düzenlediği tarih seminerlerinde bu hafta “Kemalizm’in Eğitim Politikaları” konusu Mürşide Gökgöz tarafından ele alındı.
Cumhuriyet yıllarındaki modernleşme hareketlerinin Tanzimatla başladığını belirterek sunumuna başlayan konuşmacı, egemen kadroların da batılı eğitim tarzıyla yetişmiş kişilerden oluştuğunu vurguladı. Materyalist ve pozitivist düşünce ile yoğrulmuş batıcı kimliklerine, kurtarıcı ve öncü misyonlar da eklediklerini belirten Gökgöz, konuşmasının devamında çok partili döneme geçinceye kadar eğitim politikaları ile ilgili şunları kaydetti:
"Kurucu kadrolar uluslaştırma aracı olarak gördükleri eğitimi, Anadolu halklarının dönüştürülmesinde önemli bir imkân olarak görüyorlardı. Bir bakıma toplum mühendisliğinin aracı oldu yeni eğitim sistemi.
Eğitim sistemine ve müfredatına baktığımızda, temel unsurların milliyetçilik, laiklik ve ekonomik faydacılıktan oluştuğunu görebiliriz. Milli eğitim, öğrenci ve öğretmenlerine milliyetçi-ırkçı değerleri aşılayarak ideolojik kutsallar üzerinden kurgulanan ulus ve sembollerine bağlılığı amaçladı. Dini değerler ise siyasal ve sosyal hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldığı gibi yeni eğitim sisteminde de dini değerlere ve öğretilere yer yoktu. Dini değerlerden arındırılmış bir eğitim sistemi zorunlu olarak bütün bir topluma dayatılmaya başlandı.
3 Mart 1924'te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat kanunu ile dini kaygılarla eğitim veren ve Osmanlı'dan miras kalan medrese tipi eğitim kurumları kapatıldı. Tüm okullar dönemin Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı. Oluşturulan laik müfredat doğrultusunda ilköğretim ve yükseköğretime yönelik okullar açıldı.
1923-1950 yılları arasında tam bir ilköğretim seferberliği yaşanır. Harf değişikliği ile benimsenen Latin alfabesi uyarlanarak yeni ulusa uygun bir alfabe üretilir. Eğitim ile bütün bir topluma batılı hayat tarzı ve gerçekleşen değişikliklerin benimsetilmesi amaçlanır. Karma eğitim sistemine geçilir.
Eğitim politikaları salt öğrencilere yönelik olmamıştır. Hedeflenen ulus projesi doğrultusunda ortaokullara öğretmen yetiştirmek üzere Gazi Eğitim Enstitüsü, liselere öğretmen yetiştirmek için de Yüksek Öğretmen okulu açılmıştır. Gazi Eğitim enstitüsü aynı zamanda Cumhuriyet eğitiminin laboratuarı olmuştur.
1930'lara kadar ulusçuluğu tamamlayan ve pekiştiren bir unsur olarak görülen din, egemen kadroların reform, baskı ve yasaklarla bütün bir toplumu kontrol altına aldıklarını düşündükleri dönemde toplumsal ve siyasal hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bu durum 1950'lilere kadar devam etti.
Aşamalı olarak saatleri azaltılan din dersleri 1933'ten sonra tamamen kaldırılır. Anadolu toplumunda yaygın olarak görülen ve bir savunma refleksi haline gelen çocukları ve hatta kız çocuklarını okula göndermemenin arka planında ise halk tanımlaması ile 'gavurlaştıran' karma eğitim politikaları vardı.
Resmi ideolojinin din olarak benimsetilmesine karşı, halk ahlaki yozlaşmanın özellikle gençler arasında ilerlediğine dair eleştiri ve tepkileri sonucunda 1949'da eğitim süresi on yıl olan İmam Hatip Kursları açılarak tek parti yönetimine yönelik tepkiler yumuşatılmaya çalışılır.
Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi gibi üretilmiş resmi ideolojinin tezleri de eğitim müfredatlarında yerlerini alırlar.
Zorunlu eğitim ile kuşatılan genç neslin dışında devrimlerin benimsetilmesi ve geçmişe ait izlerin silinmesinin hedeflendiği büyük bir halk kitlesi de mevcuttu. 1930'larda Serbest Cumhuriyet Fırkasının seçimlerde elde ettiği başarıyı, halkın devrimleri arzu edilen seviyede benimsemediğinin neticesi olarak algılayan egemen kadrolar 1932'de Halkevlerini açarlar.
Halkevleri ile yeni bir toplum, yeni bir hayat tarzı ve bu yeni hayat tarzının gerektirdiği alışkanlıklar, düşünüş biçimleri, sanat, müzik ve eğlence biçimleri hedeflendi.
Kırsal bölümlerde yaşayan insanlara ulaşmayı ve onları da dönüştürmeyi amaçlayan kadrolar bu vesile ile de Köy Enstitülerini kurdular."
Günümüzde eğitim sisteminin resmi ideoloji kıskacında şekillenmeye devam ettiğini belirten Gökgöz, soruların ardından sunumunu tamamladı.