Çorum’da “Kürt Sorunu” Semineri
Özgür-Der Çorum Şubesi 2009-2010 dönemine ait alternatif eğitim seminerlerine her on beş günde bir Pazar günleri devam ediliyor. Bu haftaki semineri “ Kürt Sorunu ve Müslümanlar” konu başlığı ile Özgür-Der Diyarbakır Şube Bşk. Av. Serdar Bülent Yılmaz sundu.
Kürt Sorunu Nedir? Sorusunu sorarak başlayan S.Bülent Yılmaz konuşmasında şu tespitlerde bulundu;
"Kürt Sorunu Laik ulusçu cumhuriyet projesinin ürettiği bir sorundur. Ulus kurgusal sınai bir olgudur. Avrupa'da, ulusçuluk ortaya çıktığında küçüklü büyüklü bin altı yüz siyasi birim varken bugünkü Ortadoğu diye anılan coğrafyada Kafkaslar ve Balkanlara kadar uzanan bölgede tek bir siyasi birim vardı: çok etnikli, çok dinli Osmanlı devleti. Uluslaşma Avrupa'nın her kırk beyliğini bir devlete dönüştürdü. Osmanlıyı ise kırk parçaya böldü. Ulusçuluk bu bakımdan Avrupa'da seküler tarzda birleştirici bir rol oynarken, İslam dünyasında ise tersine var olan birliği bozup atomize etmiş ve daha çok parçalayıcı bir etkiye yol açmıştır. " diyerek konuşmasına devam etti.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurucu kadroların Kürtlerin ve diğer etnik grupların desteğini almak için, özgürlükçü söylemler geliştirdiğinden bahseden Yılmaz, o döneme ait gazetelerden, Büyük Millet Meclisi konuşmalarından ve yazılı talimatlardan örnekler verdi.
Sistem oturunca söylemlerinde değiştiğine değinen Yılmaz, Hilafetin Kaldırılması Kürtlerle Türkler arasındaki en önemli bağı ortadan kaldırdığını, gâvurlaştırma politikalarına tepki olarak ortaya çıkan Şeyh Sait ayaklanmasının da Kürt karakterli değil, İslami kaygılardan neşet eden bir ayaklanma olduğunu belirtti.
Sistemin benimsediği faşizan uygulamalara dönemin kurucu kadrolarının yaptıkları konuşmalardan, gazete beyanatlarından örnekler vererek konuşmasına devam eden Yılmaz, Ağrı Zilan ve Dersim ayaklanması ve yaşananlara da değindi. Faşizmin hüküm sürdüğü 1920 – 1940 yıllar arası Kürtler için " İnkâr – Asimilasyon – İmha " dönemi ve Kürt başkaldırılarının din düşmanlığına, ırkçılığa, katliamlara karşı bir başkaldırı olduğunu, oysa Osmanlıda Kürt sorunun son dönemi hariç ortaya çıkmadığını, Halifelik bağı ve dine hürmetkâr bir yönetimin Kürt'le Türk'ü bir arada tuttuğunu hatırlattı.
Kur'ani bir kavram olan 'Millet' kavramının saptırılarak dine karşı seküler milliyetçilikle mücadele edildiğini ve halkın din anlayışı ve kültürel yapısının bozulduğunu ifade eden Yılmaz, bozulan yapıdan da bir ulus inşa edildiğini belirtti. 1980 yılına kadar ki süreçte Kürt kimliğinin yok sayıldığını ve sonraki nesillerin ise Kürt halkı hakkında uydurulan yalanlarla büyüdüklerini ve buna inandırıldıklarını belirtti.
Avrupa'da ETA ile mücadelede 800, İRA ile savaşta 1800 kişinin öldüğünü hatırlatan Yılmaz, PKK ile savaşta ise 40 bin kişinin öldüğünü, 16 bin kayıp ve 5000 faili meçhul, boşaltılan ve yakılan köy sayısının ise 4000 olduğunu belirtti. Zorla terk ettirilen Kürt halkının arazilerine korucuların yerleştirildiğini ve köylülerin bu sebepten köylerine dönemediklerini vurguladı. Cumhuriyetin Kürt halkını inkâr ve asimile uygulamalarının sonucu olan PKK ile mücadelenin bedelinin ise, bu topluma maliyeti yaklaşık 1 trilyon dolar olduğunu ve bu savaş sonucu bölgede silah ve uyuşturucu kaçakçılığı had safhaya çıktığını söyledi.
Özelikle Diyarbakır askeri cezaevinde yaşanan insanlık dışı uygulamalardan örnekler veren ve bu uygulamaların PKK'yi doğurduğunu hatırlatan Yılmaz, PKK yapısı hakkında da bilgiler verdi. Sosyalist laik otoriter bir örgüt olduğunu ve PKK'nin Kürtlerin % 20'sini temsil ettiğini ifade etti. Kürt halkının Müslüman olduğunu ve Kürt halkının devletin faşizan uygulamaları ile PKK'nin cenderesi altında ezildiğini ve dünyevileştirildiğini söyledi.
Kürtlerin bir kısmının neden PKK'yi desteklediğine de değinen Yılmaz, mazlumiyet durumunun ve sürekli çatışma ortamının fikirsel sorgulamayı örttüğünü bununla birlikte din sömürüsünün din karşıtı söylemi haklı gösterdiğini, PKK'nin de dini kullandığını ve Müslümanların Kürt sorunun çözümünde inisiyatif al(a)mayışlarından bahsetti.
Hükümetin açılım çalışmalarına da değinen Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti. " Açılımda fıtri haklar pazarlık konusu yapılıyor. Mağdur Kürt halkının muhatap alınmadığı açılım çalışmaları sağlıklı bir sonuca ulaştırmayacaktır. ABD, AB ve bölgesel devletlere güveniliyor ve kendi dışında kimseyi muhatap almayan tavrı ile birlikte tasfiye anlayışı bu müminleşmiş sorunu çözmeyecektir. Kürtler halkının büyük çoğunluğu Müslümandır ve bu toprakların bilinen tarihi boyunca bu topraklarda yaşadılar. Kürt sorununun uzun tarihi boyunca Şeyh Sait kıyamını saymazsak, Müslümanların sorun karşısında şahitlik vazifelerini hakkıyla yerine getirdiklerini söyleyemeyiz. İstisna kişi ve kurumlar elbette vardır ancak bu istisnalar Müslümanların bu genel imajını değiştirecek nicelik ve niteliksellikten uzaktır. Maalesef İslamcı kesim yaşanan bunca trajedi karşısında, örneklik olabilecek bir pratik üretememişlerdir. Ne yazık ki büyük ölçüde İslami kesimin açılım perspektifini Ak Parti belirliyor.
Müslümanlar, Örtük Sağcı Muhafazakâr Kimlikten Arınarak Kendilerine Yüklenilen Adil Şahitlik Görevlerinin Gereğini Yapmalıdırlar!
İslami camiada Kürt sorununa bakışta devletçi, muhafazakâr ya da milliyetçi refleksler halen hâkim. Sistem sıkıştığında dini araçsallaştırıyor ve dini söylemleri kullanarak bekasını sürdürmeye çalışıyor. Maalesef Müslümanlar da buna payanda oluyorlar. Bazı İslami aydınlar ve kanaat önderlerinin sürece diyanet teşkilatını katma çabalarını, dinin kullanılması için sisteme çağrılar yapılmasını ise hayretle karşılıyorum. Temelde düşünsel ve perspektif sığlığının ve pragmatizmin neden olduğu bu düşünce, Kürt halkını İslam'dan soğutmaktadır. Kardeşlik sözde değil özde olursa bir anlam ifade eder, aksi takdirde kardeşlik söylemi sadece tüketilmiş ve kirletilmiş olacaktır. Ancak çağa ve topluma şahitlik etmek üzere bir araya gelmiş etkili bir birliktelik, sahih niyetlerle toplumsala müdahil olursa orta vadede bir etki meydana getirebilir. O zaman inisiyatif de arızi olmaz, bilakis hakiki ve kalıcı olur. İslamcı kesimin Kürt sorunuyla ilgili olarak oluşturması gereken bir "öncelikler hiyerarşisinin" en tepesine "Kürt sorununu yeniden düşünme ve bir takım klişe ezberleri terk etme"yi yerleştirmesi gerekiyor. Müslümanlar Kürt kardeşlerinin derdiyle dertlenmelidirler " diyerek sözlerini tamamladı.
Program, soru cevap bölümünü ve karşılıklı görüş alış verişlerinden sonra sona erdi.