“Türkiye’deki Egemen İktidarın Yapısı”

“Türkiye’deki Egemen İktidarın Yapısı”

Özgür-Der Beykoz Şubesi’nin ‘Türkiye’deki Egemen İktidar Yapısının Unsurları’ başlığıyla aylık olarak düzenlediği konferansların yedincisi ‘Sistemin Ekonomik Payandası: Sermaye Çevreleri’ alt başlığı ve Kenan Alpay’ın sunumuyla dernek binasında gerçekleşt

Sunumuna İttihat ve Terakki'nin Türkleştirme siyasetinin sermayeye yansımasından örnekler vererek başlayan Kenan Alpay, Ege Bölgesi'nde Celal Bayar öncülüğünde Rum ve Ermeni tüccarların taciz edilip, ticarethanelerine ve imalathanelerine el konulmasına değindi ve 1923 senesine kadar sermayenin Türkleştirilme çabasının bu şekilde devam ettiğini belirtti.

Daha sonra İzmir İktisat Kongresi'nde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa tarafından tanınması için Avrupalılara teminat niteliğinde beş önemli kararın alındığını belirten konuşmacı, söz konusu kararları şu şekilde sıraladı:

  1. Osmanlı döneminde Avrupa devletlerine tanınan imtiyazlar/kapitülasyonlar devam edecek.

  2. Osmanlı'dan kalma borçlar ödenecek.

  3. İstanbul ve İzmir çevresindeki sermaye unsurları yeni siyasal iktidarla bütünleşecek.

  4. Osmanlı döneminde başlatılan liberal ekonomik politikalar devam edecek.

  5. Bizzat M.Kemal'in kapanış konuşmasında belirttiği gibi yabancı sermaye düşmanlığı asla yapılmayacak.

Söz konusu teminatlar ve Misak-ı Milli sınırlarında kalan bazı yerlerden edilen feragat dolayısıyla yeni kurulan devletin tanınmasının kolaylaştığını ve 1929 yılındaki Ekonomik Buhran'a kadar liberal politikaların devam ettiğini belirten Kenan Alpay, krizden sonra 1931'de ise sermayenin devletleştirildiğini ve 1983'te Turgut Özal hükümet kurana kadar da ekonomide devletçilik politikasının devam ettiğini bildirdi.

Daha sonra Türkiye'deki sermaye içerisinde önemli bir role sahip olan TÜSİAD'a değinen konuşmacı, söz konusu derneğin içerisinde M.Kemal'in kurduğu parti olan CHP'nin de bulunduğu tüm siyasi partilerin ve derneklerin kapatıldığı 1980 darbesi sürecinde kapatılmayan tek dernek olmasının dikkat çekici olduğunu belirtti ve bunu da darbeye giden süreçte hükümetin düşürülmesinde pay sahibi olmalarına ve ellerindeki malları piyasaya sürmeyip kuyruklar oluşturarak hükümetin yıpratılmasına neden olmasına bağladı.

TÜSİAD'ın siyasete nasıl yön verdiğinden de örneklerle bahseden Alpay, 28 Şubat'ta bu kesimin yirmi küsur bankanın iflas etmesine – bankaları ezen sermayeyle paralel çalıştıklarından – sessiz kalmalarını, yayınladıkları tüm raporlarında başörtüsü ve imam-hatip karşıtı bir çizgide olduklarını, askerleri her halükarda desteklediklerini, 1 Mart tezkeresinde ise tezkerenin geçmesi için hükümete baskı yaptıklarını ve Ergenekon sürecinde de göz altıları 'kaygıyla' takip ettiklerini örnek olarak verdi.

Buna karşın TÜSİAD'ın anayasa değişikliğini talep ettiğini de vurgulayan konuşmacı, fakat bu değişikliklerin sadece iktisadi anlamda liberal olmasını istediklerini, siyasi anlamda liberal değil son derece Kemalist bir tutum içerisinde olduklarını ve başörtüsü ile ilgili yapılacak düzenlemeye de en sert tepkiyi zaten bu kesimin verdiğini belirtti.

Türkiye gibi batı dışı toplumlarda zenginleşmenin tek yolunun devletle yapılan ticaretler olduğundan da bahseden konuşmacı, bu yüzden sermaye gruplarının en önemli dayanağının resmi ideoloji ve askerler olduğunu, bundan dolayı da bu kesimin hep darbelerin, brifinglerin, muhtıraların arkasında olduklarını belirterek sermaye çevrelerinin de en az askerler kadar Kemalizm'in ve laisizmin arkasında olduklarını söyledi ve bunu TÜSİAD'ın Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı ve ÇYDD gibi kurumların arkasında olmasıyla örneklendirdi.

Son olarak 'yeşil sermaye' diye adlandırılan muhafazakar sermaye sahiplerine de değinen Kenan Alpay, bu grupların da 28 Şubat sürecinde Atatürkçü olduklarına dair ilan vermek zorunda kaldıklarına, Ülker'in 75.Yıl kutlamalarını finanse ettiğine ve Mehmetçik Vakfı'na bağışta bulunduğuna ve yine bu grupların sendikal mücadeleyi tasvip etmediklerine ve kurumlarında sendikalaşmayı engellediklerine değindi.

Program konuşmacının Türkiye'de sermaye sahibi olmanın egemenlerce Kemalizm adına iş yapmak olarak algılandığı vurgusu ve karşılıklı görüş alışverişinden sonra yapılan çay ikramı ile son buldu.

Ersen Akyıldız – HaksözHaber / Beykoz

Önceki ve Sonraki Haberler