Gerçekle Yalan Arasında Sosyal Medya
Özgür-Der Beykoz Şubesi tarafından aylık olarak gerçekleştirilen panellerin bu ay ki konuşmacıları Ahmet Aslan ve Ahmet Yasin Elki idi.
Özgür-Der Beykoz Şubesi tarafından gerçekleştirilen "Gerçekle Yalan Arasında Sosyal Medya" başlıklı paneli Ahmet Aslan ile Ahmet Yasin Elki sundu.
İlk konuşmayı yapan Ahmet Aslan özetle şunlara değindi:
"2014 verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 40 milyon kişinin sosyal medyayı kullandığını, benzeri sayısal veriler sonucunda sosyal bilimlerde 'gösteri toplumu' gibi ifadeler mevcut durumda. Sosyal medyanın post-modern bir durumdur.
İnternet kullanıcılarının %25'i zararlı siteleri, %50'den fazlası sadece facebook, twitter gibi sosyal paylaşım ağlarını ve ancak %10-15'i bilgilenme amaçlı (o da az zaman harcayarak) internette vakit geçirmektedir.
Sosyal medyayı hayata açılan iki pencereye benzetebiliriz. Pencerenin biri toplumun gelişimine hatta ıslahına katkı sağlayabilir; diğeri de toplumun ifsad edebilir, vahye ve fıtrata aykırı tutum ve davranışlar içine sürükleyebilir.
Facebook, Twitter gibi alanlardan uzak kalmak bir çözüm değildir.
Elektriğe kızıp mum ışığında oturmak tabii ki tercih edeceğimiz bir güzellik değil.
İletişim kaynaklarımızı Kulluk bilinci,dava bilici ile daha güçlü, daha adil, daha ahlaklı, daha bilgili ve daha sorumlu bir şekilde kullanmamızın zaruret teşkil etmektedir.
Ancak toplumsal verilere baktığımız zaman sosyal medyayı kullanma noktasında çokta sağlıklı bir toplum olmadığımız gerçekliğiyle karşılaşmaktayız.
"Sahici ve yüz yüze ilişkilerin yaşandığı aile ortamlarını, komşuluk ilişkilerini, hakkı ve sabrı tavsiye edecek sohbet ortamlarını yitiren çağımız insanı içine düştüğü bu boşluğu iletişim araçlarının sunduğu ve hiçbir bedel ve zahmet gerektirmeyen sosyal paylaşım siteleri ile telafi etmeye çalışıyor ve bununlar teselli oluyor."
"Sosyalleşmek bizim için, hakikatin konuşulduğu meclislerde sohbet etmek, eş dost ile hafta sonları beraber geçirilecek ortamlarda bulunmak, bayram ziyaretleri, akraba ziyareti, hasta ziyareti iken bunun yerini sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlar ve bayramlarda atılan mesajlar almıştır."
Özellikle Facebook ve Twitter gibi paylaşım ağları insanların kontrol duygularını azaltıyor. Ahlaki değerlerin kolayca zedelendiği bu ortamlarda insanların gerçek kimlikleri adeta yok sayılıyor.
Sosyal medya sanal âlemde maskeli baloya imkân verdi. Maskeli balolar malum gizemli, romantik ve aynı zamanda risksiz aşk ilişkileri için uygun mekânlardı. Kimliklerden soyutlanmak insanlara bir davranış serbestîsi getiriyordu. Sanal dünyada bu serbestlik maskeli balo ile kıyaslanamayacak ölçüde fazla.
Artık herkes başka kimlikler altında yazmakta, konuşmakta ve birbirleriyle sanal iletişim ağı içine girmektedir. Sanal kimlik üzerinden gerçeklik yok edilmekte ve mahrem konular çok rahat bir şekilde sanal dünyada sergilenmektedir.
Sosyal medya için "sanal ama gerçek" demek de mümkün.
Bu nedenle de sosyal medyadan, teknoloji aygıtlarından kaçmak yerine "Bu aygıtları daha dengeli, daha doğru ve daha aktif nasıl kullanabiliriz?" sorusunun cevabını aramak gerekmektedir.
Güncel hayatımızın bu kadar içine giren bu aygıtı nasıl ve hangi ölçülülükle kullanacağımıza dair hala "ortak içtihadlar"a dayanan bir ilmihalimiz oluşabilmiş değil.
Teknolojisi kendi inancımız açısından nasıl kullanacağımızı bilmek ve aynı zamanda olumsuz yönlerinin de olduğunu, bu olumsuz yönlerinden nasıl sıyrılacağımızla ilgili bir yöntem bulmamız gerekiyor.
Bu alanların ne kadar etkili olduklarını 28 Şubat ta, Ortadoğu intifadalarında gözlemledik. Hakeza Gezi olaylarında da. Eğer Müslümanlar aktif olarak bu alanları kullanmasaydı, dezenformasyonları açığa çıkarmasaydı, çok ciddi sorunlarla yüzyüze gelebilirdik.
PKK kendisinin yapmış olduğu katliamları, veya Suriyedeşebbihaların, Filistinde İsrail Çetesinin yaptığı katiamları Türkiye devleti, hükümeti,Tayibin asker ve polisleri etnik soykırım yapıyor muş gibi sosyal medyada yaptıkları algı operasyonları vb. O halde bu alanların ehemmiyetini ve kitleler üzerindeki etkilerini daha ciddi araştırmalı; öğrenmeli ve daha aktif olarak kullanmalıyız.
Sanal ortamlarda da zehirli ballardan, yasak meyvelerden uzak durmalı, sehven düşülen durumlar da, bizler de nefsimizi baştan çıkaran ortamları hemen terk etmeliyiz. Çünkü o ortamlarda kaldığımızda, nefsimize mağlup olup bizi yolumuzdan alıkoyan haz kokularından korunmamız, imkânsız denebilecek kadar zor olabilir. Nitekim,Kur'an bize Yusuf (as)'ın Züleyha ile imtihanını aktarırken, benzer bir savunma mekanizmasından bahsediyor. Yusuf (as) "Ben peygamberim, büyük bir akılsızlık yapıp, zina gibi Allah'ın kesinlikle haram kıldığı bir haramı işlemem." dememişti. Aksine, "şüphesiz nefis emaredir, her türlü kötülüğü ister" diyerek nefse itimat etmediğini beyan etmişti. Züleyha, kapıyı kapatıp, onu günaha davet edince, Yusuf (as) çareyi odadan kaçmakta bulmuştu. Demek ki, gerek dünyevi gerekse uhrevi hedeflere ilerlerken bizi yolumuzdan eden nefsani lezzetlere karşı mücadelenin etkin bir yolu nefsimizi azdıran ortamlardan kaçmaktır. Mümkünse böyle diyarlara hiç uğramamaktır.
Kur'an, mümin erkek ve kadınlara, haram görüntüyle karşılaştıklarında, "gözlerini sakındırmayı" emrediyor.
Beğenilmek için görünme değil, kulluk bilinci gereği Allah ne der kaygısı gereği üzere, olmak için görünmek, ıslah, dönüştürme ve propaganda yapmak için kullanmalıyız tüm iletişim kanallarını."
İkinci Konuşmacı Ahmet Yasin Elki özetle şunlara değindi:
"İletişim araçları egemen güçlerin algı oluşturma, yönlendirme ve çoğu zamanda uyuşturulmuş kişilikler oluşturma amacıyla kullanılıyor. İletişim imkanları alternatif yaşam isteyenler tarafından da kullanılıyorsa da ana gücün egemenler tarafından kullanıldığı ve kontrol edildiği unutulmamalıdır. 1999 chat ve icq ile giren küçük ölçekli sosyal medya 2004 yılında facebook ve 2006 yılında twitter ile daha ölçekli bir biçime dönüştü. Akıllı telefonlarla birlikte sosyal medya milyarların kullandığı platformlar oldu. Bugün onlarca sosyal medya platformu bulunuyor ve buna whatsap gibi yeni tür uygulamalarda girmiş durumda. Oyun, haber ve televizyonda çıkan programlar bile sosyal medya ile beraber hareket eder ve ölçülür duruma geldi. Kişiler, kurumlar ve medya içerikleri izlenirlik ve popülerliğini sosyal medyadaki takipçilerine göre belirleniyor artık.
Herhangi bir kişinin attığı bir tweet ve fotoğraf gerçekmiş gibi sunulmakta artık tüm konular bu mihval üzerine tartışılabilmekte.
Sosyal medya genel olarak tanımlanırken "kullanıcıların düşünce, duygu ve tecrübelerini birbirine aktarma, çoğunlukla yüzyüze hiç tanışmadığı diğer kişilerle iletişime geçmesi amacıyla oluşturulmuş platformlardır." ifadesi kullanılır. Lakin soysal medya insanları sosyal yapma yerine anti-sosyal bir duruma sokmuş, disiplinsiz, pusulası ve rotası olmayan birçok kişinin ortaya çıkmasını sağladı.
Sosyal medya ve iletişim araçlarının post-modern biçimi ile birlikte aile içinde bile kişiler biribiri ile değil, başkaları ile konuşur bir hale geldi. Girilen hemen hemen her site, telefona indirilen her uygulama kişileri fahşaya çağıran bir reklam ile birlikte gelmekte. Eline akıllı telefon verilen 5-6 yaşındaki çocuk bile bu tür fahşa durumlarla yüzyüze gelebilmektedir.
İslami camialar sosyal medya ile ilgili konuşurken çoğu konuda olduğu gibi, sebebi konuşmadan sonuçlar üzerinden değerlendirmelerde bulunuyor. Ya toptan karşılar, varolan sorunu görmezden gelerek sorunu çözdüklerini düşünüyorlar. Yada herhangi bir fıkıh oluşturmadan ve üzerinde konuşulmadan kullanılacak bir araç hale getirmiş durumdalar.
Sanal dünya (internet) diye bir şey yok aslında. Olan sadece kişilerin farklı yüzlerini gösterebilecek bir mekânın elde edilmiş olmasıdır. Sanal dünya kavramı bizatihi var olanı sulandırmak için ortaya atılmıştır.
Ticarette, mücadelede, okumada, faaliyetlere katılmayışımızda, kardeşlik ilişkilerimizde, paylaşımlarda pasifliğimize veya yanlışlarımıza binbir bahane bulabiliriz. İnternette oluşan zaaflar bunların bir devamı niteliğindedir sadece. Hangi alan olursa yapıp ettiklerimiz İslam dinine olan bakışımızın ve imanı ne kadar içselleştirdiğimizle alakalıdır.
Hayatın manasını ve amacını öğrenmemiş veya öğretilmemiş kişilerin savrulması, zaaf içinde olması gayet doğal değil midir? Dün başka şekillerde kendini gösteren bu zaaflar, bugün farklı şekilde gösteriyor.
Modern hayatla birlikte insan kendini ifade edecek veya yalnızlığını giderecek bir mecra olarak görüyor interneti. Müslümanlar olarak üzerimize düşen bu yalnızlıkları gidermek, kişilerin kendilerini ifade edebileceği alanlar oluşturmak veya bunu internette hangi usulle yapacağımızın fıkhını oluşturmaktır.
Sosyal medyayı Allah'ın belirlediği sınırlar ve ahlak çerçevesinde nasıl kullanacağımızı konuşmalı özellikle gençleri ve çocuklarımızı eğitmeli ve karşılıklı çözümler aramalıyız. Gençlerimizi bilgisayar, internet ve sosyal medyanın olumlu yönlerini kullanma yoluna yönlendirmeliyiz.
Yaşadığımız ülke, şehir, mahalle ve yürüdüğümüz caddeler üzerinde birçok gayri islamilik barındırmakta. Karanlık (cahiliye) giyim kuşamıyla, mağaza vitrinleriyle, meyhaneleri, sinemaları, medyasıyla ile insanları kendine çağırmakta. Dünyevilik hayat tüm albenisiyle ahireti unutturmaya ve insanları bireyselleştirmeye çalışmakta. Bizde bunların tam ortasında yaşamak ve islami duruşumuzla direnmek zorundayız. Nasıl ki bizler bu karanlığa karşı tesettürümüzle, davranışımızla, çocuklarımıza verdiğimiz eğitimle, birlikte dayanışmamızla vb. şekillerde geliştirdiğimiz savunmalarla durmaya çalışıyorsak. İnternet dediğimiz yapıya karşı bakışımızda bundan farklı olmamalı. Karanlığa karşı, aydınlığı her ortam ve mevzide tebliğ etmekle yükümlüyüz..
İnsanları fahşaya götüren, ateş çukuruna doğru çeken tüm bu sorunlara karşı gücümüz cemaatleşmedir. İnsanlara kulluk görevlerini hatırlatan, birbirine ayna olup, hakkı ve sabrı dile getiren ve bundan gocunmayan kişilerin aileleriyle beraber oluşturdukları cemaatlerdir.
Şu ayet gençlerimizi bir bakıma tanımlamaktadır. "O gençler mağaraya sığınmışlar ve Rabbimiz, bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster demişlerdi" (18/10)"
Panel karşılık dinleyicilerin sorularına verilen cevaplarla sona erdi.