Beykoz'da Muhafazakarlık Semineri Yapıldı
Özgür-Der Beykoz Şubesi'nde “Türkiye'de Muhafazakârlık ve Etkileri” konusu işlendi.
Özgür-Der Beykoz Şubesi'nde dördüncüsü düzenlenen aylık seminerlerde, “Türkiye'de Muhafazakârlık ve Etkileri” konusunu Mustafa Şahin sundu.
Öncelikle neden muhafazakârlık başlığını ele aldığımızı aktaran Şahin, muhafazakârlığın dünden bugüne değişen algısına değindi ve günümüzde muhafazakârlık nedir, muhafazakârlığa nasıl yaklaşmalıyız konusunu inceledi:
Muhafazakârlık konusunun belirlenmesinde şu çerçeve öngörülerek bu başlık belirlenmiştir; Dünya'da İslamcılık Başlığı ile başladık, Dünya'daki İslami Hareketleri de hesaba katacak şekilde, Türkiye'ye değen kısmını konuşalım istedik. İslamcıların önemli bir kısmını ise muhafazakârlık adı altında da ele alanlar var. Dünya'daki ve Türkiye'deki İslamcıları konuşurken, muhafazakârları konuşmak da bir zaruret oldu.
Türkiye'de İslamcılık ve muhafazakârlık birbiriyle karıştırılan kavramlar. Bugün Türkiye'de iki kişiden birinin oyunu almakla maruf olan bir parti kendisini muhafazakâr olarak tanımlıyor ve tanımlanıyor. Böyle olunca muhafazakârlık kavramıyla ilgilenme ihtiyacı doğuyor.
Kavramın Dünya'daki algısıyla, günümüzdeki kullanımı arasında ciddi bir fark var. Bugün bizim dile getirdiğimiz kavramlarla, siyasal arenadaki kullanımı arasında ciddi ayrışmalar var. Dünya'daki genel kullanımına baktığımız zaman; Batı Dünyası'nda 17-18. yy'da köklü değişikler görüyoruz. Bütün sosyal, ekonomik, kültürel kurumlar alt üst olurken; bazı kesimler bu kadar hızlı değişikliğin hayra alamet olmadığını, bunun sıkıntılarının ileride ortaya çıkmaya başlayacağını belirtiyorlar. Batı'da bu değişimler radikal, köklü, seculer olarak dine karşı yapılıyor. Değişimin fazla keskin olduğunu iddia edenler ise değişimin çok hızlı ve keskin olmaması için, kimi kurumları korumaya yöneliyorlar. En homojen olduğunu düşündüğümüz, İslam bile tek bir küme de toplanamıyorsa, muhafazakârlık da tek bir küme de toplanamaz. Ancak; muhafazakârlık, genel anlamda köklü değişiklik ve alt üst oluşları toplumsal bünye kaldıramaz, hazmedemez düşüncesiyle kadim kurumları muhafaza etme çabasıdır.
Muhafazakârların temel kaygısı değişimi istememek değildir. Onlar değişim dönüşüm isterken, yeniyi oluşturan kurumun eskiyi ortadan kaldırırmasıyla bir kaos oluşturmasından endişe edenler diyebileceğimiz grubu oluşturur. Yeniye karşı olmak zaten, eşyanın tabiatına aykırıdır ama keskin dönüşümler olmasın diye düşünürler.
Günümüze intikal ettiği karşılığıyla ise; Türkiye'de, Kemalist Jakobenizm her türlü anlayışın üzerine çok sert biçimde gitti. En sert tavır aldığı kesim ise İslamcılar, Müslümanlardır. Türkiye'de Allah demenin, Kur'an açmanın bile yasak olduğu dönemler yaşadık. Müslümanlara yönelik baskılardan dolayı, insanlar özgüvenle Müslüman olduklarını söyleyemiyorlar. Müslümanlığını müstahdem diyebiliyor ama müdür diyemiyor. Temizlik görevlisi diyebiliyor ama mühendis diyemiyor. Çünkü temizlik işçisinin demesine mecburen ses çıkaramıyorlar ama yönetim kademesinde olan, biraz daha “yukarıda” olanların kimlik ibrazına; özellikle İslamcı ve Müslüman olduklarını söylememe hususunda ciddi bir tepki gösteriyorlar. Sistem Müslümanları kadim düşman olarak görmektedir. Kendilerini İslama nispet edenler ise bu tazyikle karşılaştıkları için Müslümanım deme hususunda kendilerini çok cüretli hissetmedi. Dolayısıyla ciddi bir kesim göğsünü gere gere Müslümanım demek yerine, muhafazakârım demeyi tercih etti. Zorbalık esas olduğu için, muhafazakârlık ortaya çıktı. Yani şartlar nötr değildi. İslamcılık söz konusuydu da, insanlar muhafazakârlığı seçti gibi bir durum söz konusu değildi. Bu sebeple, muhafazakârlığı zorunlu bir uğrak/ sığınak yeri olarak sistem dayattığı için, muhafazakârlara karşı biraz daha empati kurmak durumundayız. Empati yapalım ama sempati kuralım, o yöne engaje olalım değil. Muhafazakârlık bu ülkede, şartlar düzeldikçe suçlu ilan edilebilecek bir grup olacak. Şartlar düzeldikçe, kendi kimliklerini İslam üzerinden kurmak için hiçbir zulüm yok diyebileceğiz. Düne kadar yoğun mazeretleri olan bu gûruhun bugün bu mazeretleri gittikçe azalmaktadır.
Bize gelince, dün toplumun mazeretleri vardı. Dolayısıyla, toplumun muhafazakârlaşmasına göz mü yummalıyız? Tabiki hayır. Biz bu empatiyi yapalım, onların zor şartlar sebebiyle bu limana sığındığını bilelim ama o limanı selamete ermişler olarak algılamayalım. O limanın bize ait olmadığını bilelim. Bu yolun sağlıklı bir yol olmadığını, insanları uyararak söyleyelim.
Bizim temel meselemizin, sahih İslam ve sağlam Müslümanlık meselesi olduğunu söyleyen Şahin, Muhafazakarlığın ne tanım olarak ne de kapsam olarak Müslümanlığın yerine geçirilemeyeceğini söyledi. Bizim mücadelemizin de Muhafazakarlık mücadelesi değil, Müslümanlık mücadelesi olduğunu belirterek sunumunu bitirdi. Ardından, soru-cevap ve açıklama faslı ile program bitti.
Haksöz Haber - Fotoğraf: Emine Nur Çakır