“Vahyin Işığında Toplum ve Gençlik”
Bartın Özgür-Der Temsilciliği'nin seminer programlarına “Vahyin Işığında Toplum ve Gençlik” konusuyla devam edildi.
Program konuğu Özgün İrade dergisi başyazarı Ramazan Kayan idi. Coşkulu bir katılımla gerçekleşen programda şunlar ifade edildi:
Müslümanlar olarak kulluk seyrimizi müzakere ve muhasebe edelim. Her birimiz bu alanda emeği olan insanlarız. Kendimizi değerlerimize göre yenilemek zorundayız. Sorumluluklarımızı dünüyle bugünüyle ayrı ayrı ele almalı; bugüne ait görevler, değişen zamana göre müslümanca çözümler çıkartmalıyız. Herhangi bir komplekse kapılmamalıyız. Bu çabalarımızla Rabbimiz basiretimizi açar, bizlere hikmet nasib eder, furkan verir, feraset verir. Âl-i İmrân Suresi 110. ayette ‘’Sizler insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz’’ deniyor. Ayet dünyadaki amacımıza vurgu yapıyor. Yani insanlığın kurtuluşu, hidayet yolu üzerinde buluşmamız için planlarımızın, projelerimizin olması isteniyor. Toplumsal sorunlara çözüm üreten sadece kendisi için değil insanlar için, toplum için müslümanca hesabımızın, hayatımızın olması gerektiğine vurgu yapılıyor. Sadece kendisi, ailesi, dar çevresi için yaşayan kişi hedefi küçültmüş, sadece kendi cennetini düşünen İslam'ın amacını da daraltmış oluyor. Oysa Allahu Teala içinde yaşadığımız toplumu bizlere zimmetlemiştir. Toplumsal sorumluluklarımızı bizlere itikadi yükümlülükler olarak tevdi etmiştir. Toplumsal sorumluluklarımızı bizlere itikadi yükümlülük olarak tevdi etmiştir. Çok sık okuduğumuz Yasin Suresinin 2. sahifesinde Ashab-ı Karye kıssası anlatılıyor. Allah Teala o karyeye bir elçi gönderiyor. Azgın toplum bu elçiyi reddediyor. Allah Teala bir elçi daha gönderiyor, üçüncü elçiyle öncekileri destekliyor. O cahili toplum üç elçiyi de redddiyor. Her üç elçinin reddedildiğini gören şehrin diğer ucundan bir genç sorumluluk bilinciyle eyleme geçiyor. Koşarak, mazeret uydurmadan, “öncekiler görevlerini yaptılar, bana ne” demeden geliyor. Kavmini uyarmak için canla başla kendisini ortaya koyuyor. Ama o azgın bâğî toplum bu delikanlıyı şehid ediyor. Ve bu şehidin ayağına cennet getiriliyor; “Gir cennetime” deniyor. Müttakilere, şehidlere cennet ayağına getirilir. Şehidimiz hala toplumsal davet görevini şehadetinden sonra bile sürdürüyor, “keşke kavmim bu ikramı bilseydi, hidayete erişip bu ödülü hak etselerdi” diyor. “Kafirler için yaşasın cehennem” diyerek köşesine çekilmiyor. Topluma karşı tebliğimizi en güzel, hikmetli yöntemlerle sürdürmeliyiz. Nahl 125’te Allah’ü Teale bize bu üslubu emrediyor. Ali İmran Suresi’nde ifadesini bulan ateş çukurunun kenarındaki insaları kurtarmalıyız. Merhametimizle, güzel çabalarımızla yürek seferine çıkıp şevkat iklimini oluşturarak mücadelemizi sürdürmeliyiz. Hud Suresi’nde “Ad kavmine kardeşleri Hud’u gönderdik” deniliyor. “Kardeşleri” deniyor. O azmış, şımarmış, yoldan çıkmış topluma Rabbimizin çağrısı devam ediyor. İçlerinden görevlendirilen elçiyi Allah Teale kardeşleri olarak adlandırıyor. Üslub en güzel şekilde ortaya konuyor.
Bana, Manisa’da kardeşlerimiz düzenledikleri program öncesi Cezaevinde de bir konuşma ayarlamışlar. Ben orada konuşma yaptım. Çok dikkatli dinlediler. Bir genç: “Hocam daha anlatacak şeyiniz yok mu? Niye kısa kesiyorsunuz?” dedi. Oysa bir saat konuştum. Toplum İslam’a ilgili, anlatıyorsunuz dinliyor. Şuan cezaevlerinde 130 bin insan var. Biz bu insanlara önceden ulaşsaydık, onlardan bir kısmı bizlere kulak verecekti ve netice farklı olacaktı. Yani hala etkin bir davet başlatmış değiliz. Yıllar önce seksenlerin ortasında gençlerle öğrencilerle irtibatlar kurduk. İmkansızlıklar ve bize karşı bir çok engeli aşarak bir bardak çayla başladığımız diyaloglar, hayırlı sonuçlar verdi. Oysa bugün imkanlar lehimize, çevre lehimize fakat bizlerde iş yok. Hayat boşluk kabul etmiyor. Kim nöbette ise o devşiriyor. Sorumluluklarımız için bir şeyler yapmalıyız. Tüm bu görevlerimiz itikadi yükümlülüklerimizdir. Yine Balıkesir Edremit’e davet edilmiştim. Hocam biz küçük bir çevreyiz, bunu hatırlatalım dediler. Ben böyle bir kritere bir müslümanın sahip olmaması gerektiğini söyledim. Edremit’e vardık. Bizleri şehrin biraz dışarısında mütavazi bir eve götürdüler. Herkeste bir telaş... Ben Anadolu insanının mütevaziliğine yormuştum. Biraz sonra: “Hocam bizler Edremit’in romanlarıyız” dediler. Ben bu cümleden sonra 30 yıllık mücadelemi gözden geçirdim. Şu kadar yıllık mücadelemizde bu insanlara İslam’ı götürmek gibi bir derdimiz olmamıştı. Rabbim sen ne yücesin! Bu kardeşlerimize hidayet nasip ettin, onlar çağırdılar, bizler rağbet ettik. Ders çıkaracağımız bir kesit. Rabbimiz Muhammed Suresi’nde “eğer yüz çevirirseniz, Allah sizin yernize başka bir kavim gönderir” diyor. Bu iş bizim aklımıza, keyfimize bırakılmış değildir. Sizler çalışmazsanız Allah yerinize başka bir toplum getiriyor. Sünnetullah böyle işliyor. Talep edene, İslamî dönüşüm içerisinde olana ödülü Allah’tan.
Gençlik, genç nedir?
Ümit Aktaş’ın bir tarifi var. “Dünyayı değiştirmek iradesini kaybetmeyen herkes gençtir.” İslam mücadelemiz bir sınıfla sınırlı değildir. Mekke’ye, İslam’ın ilk yıllarına baktığımızda her kesimden, her yaş grubudndan kimseler var. Genç yaşlı köle işçi alim, havas tüm insanlığın dini İslam hedefi ortak koyuyor. “Allah’a kul olmak hayatı islama göre imar etmek.” Fakat gençlik; toplumun geleceği, temelidir. Potansiyelimizdir. Hedefimizdeki gençliği konuşmalıyız. Bu dinamizmin hedeflerini ele almalıyız. Ben kendimce 6 özellik üzerinde durmak istiyorum.
1 Aşkınlık.
Hayat tek düze değil. Bildiklerimizin, gördüklerimizin, algıladıklarıızın dışında/ötesinde şeyler de var. Herkes kendi sınırlı kapasitesine göre çevresini algılıyor. Oysa rabbimiz “Onlar gayba inanırlar” diyor. Üst bir hedef koyuyor. Ahiret bilincini ve kulluk bilincini üst bir algıyla bize öğretiyor. Hesabı, cenneti, cehennemi, haşrı, kıyameti sorumluluklarımızın odağına yerleştiriyor. Kur’an'ın anlattığı her mesele bir amaçsallık çerçevesinde anlatılıyor. Nikah, miras, dünyalık mevzular anlatılırken birden Ahiret, hesap vurgusuna geçiliyor. “Hayat ancak ahiret hayatı için vardır.” teması, meselelere ahiret pencersinden bakmamız tavsiye ediliyor, öğretiliyor. “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar” vurgusu belletiliyor.
2- Arınmışlık
Zihnimizi tezkiye ve terbiye etmeliyiz. Kendimiz terbiye olmalıyız ki topluma gidelim. Onlara tebliğ edelim. Arınalım. Tüm cahili kirlerden arınalım, temizlenelim. Görünen İslam olsun. İslam kusursuzdur. Nezihtir. Rahmandır. Resulullah(AS) döneminde o insanlar arasından Hz. Muhammed’in seçilmesinin hikmetleri üzerinde düşündüm. “Şüphesiz sen seçkin bir ahlak üzerinesin” ilahi tespitinin ışığında emin, güvenilir, doğru ve örnek davranışları ile öne çıkan, seçilen o insanın vahyi insanlar arasında taşıyabilecek en doğru seçim olduğunu fark ettim. Önce şahsiyete, ahlaka vurgu öne çıkıyor. İnsanların temiz, güvenilir, sağlam şahıslardan dinlerini öğrenmeleri ve amelleştirmeleri tarif ediliyor. Ebubekir'i (ra) hatırlayalım. Köleleri özgürleştiren, insanların yardımına koşan, darda kalanı rahatlatan, kavga edeni barıştıran… O Mekke’den Medine’ye hicret edince müşrikler “Ebubekirsiz Mekke eksiktir” demişlerdi. İşte öncülerimiz, Resül ve beraberindekiler. Ödünsüz İslam erleri…
3- Adanmışlık
Adanmadan adam olunmaz. Sünnetullah gereği işleyiş böyledir. Hangi davanın adanmışı varsa Allah onun önünü açıyor, ona lütfediyor. İslam için neyimizi feda ediyorsak karşılığını ona göre alacağız. Resulullah’ın döneminde herkes Allah yolunda bir şeylerini feda ediyor. Ümmü Seleymene isimli bir kadın da 10 yaşındaki oğlu Enes’i Resulullah’ın yanına adıyor. Kendimizi, çocuklarımızı adayabilmeliyiz. Hedeflerimizi Allah’ın istediği yönde değil de dünyevi beklentiler üzerine bina ediyorsak, neticede İslami idealler ve gelecek tasavvurunda buluşamıyoruz demektir. Kriterlerimizi dünyalıklar üzerinden oluşturmamalıyız.
4- Aidiyet
Liberalizmle birlikte aidiyetlerimiz de yozlaştı. Değerlerini kaybeden Müslümanlar, mensubiyetlerini yitiren Müslümanlar benlik zindanında köreldiler. Bizi biz yapan aidiyetimizi tanımlamamız, temellendirmemiz gerekiyor. Aidiyetin üç yansıması var.
a-Bizler kendimiz için değil, Allah içiniz. Allah’a aidiz. Hayatımızın sahibi Allah’tır. Hayat bize emanettir.
b-Günlerimizin nihayete kavuşacağı ahiret için idame ettirdiğimiz bir hayatımızın olması gerekiyor. Hesabı verilebilen, ahirette yüz akımız olacak bir hayat. Müttakiler için hayırlı olan bir gelecek. Gerçek mutluluk ahirettedir.
c-Kulluğumuzun amel sahası biz olgusu yani ümmet için olmalıdır. Ferd-i vahit olamayız. “İnsanlar için çıkarılmış hayırlı bir topluluk” olmak zorundayız.
5- Aksiyon
Bu kadar kadrolarımız, insanımız, imkanlarımız var. İman var, ama aksiyon üretemiyoruz. Cehd, çaba, eylem, irada tuturarlılığında güçlerimizi bir araya getiremiyoruz. İbret olması açısından gözümüzün önüne getirelim. Kırk yıldır zulüm altındaki Suriye’deki kardeşlerimiz müthiş bir aksiyon ortaya koydular. Korku duvarını aştılar. Dostum Halep kadısı Ahmet Feyyaz şöyle demişti. “Toplumlar savaşlarla değil, korkularla yok olurlar.” Bu kardeşimize geçtiğimiz günlerde suikast düzenlediler. Ağır yaralanmış. Rabbim ona acil şifalar versin. Dua edelim. İşte bizlerin de aksiyonlarını tıkayan korkularımız, endişelerimiz, evhamlarımız değil midir? Bu ataleti inşallah içimizden atacağız.
6- Aşk
Tutkunluk azmi, sebatı. Bu kelimenin içini boşalttılar. Süflileştirdiler. Bu davanın birikimine sahip olabilirsiniz ama içinizdeki heyecanınızı ,azminizi, kıpırtınızı kaybettiyseniz, heyecanınızı, aşkınızı yitirdiyseniz, iş yapamıyorsunuz. Yeniden isteği, azmi, yapacağımız işe olan imanımızı var etmemiz, dirilmemiz gerekiyor. İşte aşk bu. Geziyorum, gözlemliyorum. Müslümanlarda bir yorgunluk bir isteksizlik hali görüyorum. Kendimizi elimizle, başkalarını dilimizle engellememeliyiz. Beheşti'nin bir sözü vardır. “Bizler kuru akıl ehli değiliz. Aşk, tutku, inanç ehliyiz.” İşte akıl ehli tedbirler peşinde koşuyor. Aşk ehli ise davası için fedakarlık peşinde koşuyor. Kısaca ben 6 husus üzerinden size meramımı anlatmaya çalıştım. Sizler bunu artırabilirsiniz. Önemli olan doğru tarif teşhis ve adımlarda buluşabilmemizdir. Ataletten kurtulmamız, aktif olmamızdır. Rabbimiz bizleri bu yolda ihlasımızla, İslami şahsiyetimizle var kılsın. Ve İslam’ın doğrularından ayrılmasın.