“Sünnetin değeri ve Hadisin yeri”
Hamza Türkmen, Bartın Özgür-Der’de “Sünnetin Değeri ve Hadisin Yeri” konulu bir seminer verdi.
Hamza Türkmen, konuşmasına ‘Sünnet’ ve ‘Hadis’ mefhumları arasındaki farkları açıklamanın önemine dikkat çekerek başladı. Konuşmasını, Resulullah (s) dan sonra süreç içinde ilk dönem çeviri faaliyetlerinden mülhem ‘Sudur Felsefesi’nin etkilerinin Hadis külliyatımıza bazı yönlerden bulaştırılmasına dair değerlendirmeleriyle sürdürdü. Türkmen, bugün din adına savunulan bazı telakkilerden olan çağdaş “Öze dönüşcülük” adına, halk dilinde “çok yaygın söylenti” anlamında kullanılan “tevatür” babındaki dini telakkilerden veya kültürden, İslam’ın uygulanmasıyla ilgili ‘sahih pratik ve rivayetleri’ ayırt etme tahlillerinin önemine dikkat çekti ve konuyu 9 başlık altında işledi:
1.)Müslümanların tarihinde İslamî kaynakların bulandırılması meselesi ilkin, Allah’ın Rasulü Muhammed (s)’dan söz, takrir ve davranış onaylarıyla ilgili gelen ‘ahad rivayetler’ hakkındaki yorumların mutlaklaştırılması taassubuyla belirginleşmeye başlamıştır. Daha sonra da Yunan ve Doğu dini telakki ve felsefelerinden Arapçaya “Sudur Felsefesi” bağlamında aktarılan anlayışların hadis ve kelam kültürüne sızmasıyla bir nevi o dönemin modernist eğilimi olarak neşv ü nema bulmuştur.
Müslümanların geçmişten bu yana yaşadığı ve biriktirdiği sahih veya muharref kendi zamanına ait ya da zamanını aşkın fikri ve ameli ya da kültürel birikimlerine “gelenek” denilmektedir. Sünnet ve hadis dediğimiz Resulullah (s)’in zamanı aşkın ve bağlayıcı ya da örnek almamız gereken söz ve uygulamaları da bize bu gelenek içinde intikal etmiştir. Geleneğimiz içinde neyin sahih neyin muharref ya da neyin zamanla kayıtlı ve zamanı aşkın olduğunu tahkik ve tetkik tabii ki muhkem ve korunmuş olan Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, Resulullah’ın Sünneti’ni ve Sünnet ile ilgili birikimi mükerreren ele almamızı gerektirmektedir.
Sünnet’i mükerreren ele almamızın bir nedeni de, hem yeni nesillere ve talep edenlere Resulullah’ın rolü ve önemini anlatmak hem modern zamanlarda fikri ölçü ve telakkileri olguların değişmesine bağlayan ilerlemeci anlayışa ve getirdiği materyalist bilim ve hayat kabulüne karşı Kilise kökenli ruhçu, geleneksel kültürcü “Öze dönüş” anti-tez eğiliminin de etkisini tashih etmektir.
Batı telakkileri içinde üretilen “Öze dönüşçülük” ise kültür üreten ırk veya ulus kökenli ruhçu bir telakkidir. Bu söylem İran Devrimi sürecinde de Türkiye’deki Anadoluculuk (Anadolu İslamı veya irfanı) akımı içinde de yer alan boyutuyla hadis birikimini, mevzuu hadis eğilimleriyle ve kadim gelenekle birlikte içinde harmanladığı için, kavram kargaşası yaşayan dindarlığımızın telakkilerini ıslah etmek içinde Resulullah’ın Sünneti’ni ve Sünnet ile ilgili birikimi vahyin muhkem ölçüleriyle ele almak zorundayız.
2.)İlk Kur’an vahyinin muhatabı, taşıyıcısı ve en güzel uygulayıcısı Muhammed (a)’dır.
Firavun’a gönderilen "şahid" gibi, Resulullah (s) de bizlere "şahid" olarak gönderilmiştir. (73/15) “Nitekim içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitap'ı ve Hikmet'i öğreten, size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir Resul gönderdik.” (2/151)
“…Biz sizi insanlara şühedalar olmanız için vasat ümmet kıldık. Resul de üzerinizde bir şehid olsun…” (2/143)
Türkmen, bu girişinden sonra Kur’an’da Resulullah’ın eğitimi, görev ve yetkileriyle ilgili 200’ü aşkın ayeti 8-9 başlık altında tasnifleyip kısaca değerlendirdikten sonra sunumuna şöyle devam etti:
3.)Ayrıca Yüce Kitabımızda Resulullah İslam’ın yaşanmasında ön güzel örnek “Üsvetu’n Hasene” (33/21) olarak gösterilmektedir. Çünkü vahyi en iyi anlamak, anlatmak ve yaşamak konusunda ona bazı özellikler verilmiştir.
O en güzel örnektir zira ona “Kitab” yanında “Hikmet” de verilmiştir (4/113).
Resulullah, kendisine ilka edilen vahyi ezberlemeksizin hıfzetmiştir (87/6; 75/17-18).
Nüzul ortamında nüzul sebebini bizatihi net olarak bilen ilk insan odur.
Gaybi yardımlarla desteklendiği açık ayetlerle açıklanmıştır.
4.)Kur’an’da “sünnetullah” ve bazı “resullerin sünneti” terkibiyle kullanılan “toplumsal yasa, model, örneklik, takip edilen yol” anlamına gelen “Sünnet” lafzı Muhammed (a) için kullanılmamıştır. Ama Muhammed (a)’ın İslam dininin yaşanmasında söz, fiil ve kabulleriyle insan olarak tuttuğu öncelikli konumu ifade etmek için daha sonraları onun örnekliğine Sünnet denilmeye başlanmıştır.
5.)Resulullah’ın Sünneti bir vakıadır. Vakıa idrak edilen, üzerinde düşünülen bilgi, olay, olgu veya eşyadır. Vakıa gerçekliktir ve “hak”tır.
Rabbimiz Kitab-ı Kerim’inde “hak” üzere düşünmemizi istemektedir. Kur’ân’da bâtılın, mâ’dumun/yok olanın, abesin, yalanın, zannın ve şüphenin zıddı olarak “hak” kelimesi kullanılmaktadır. Rağıp el-Isfahani’nin ayetler eşliğinde “hak”kın temel manalarından ikisini “hikmete uygun olarak yaratan” ve “hikmete uygun olarak yaratılan” şeklinde belirtmektedir.
Kur’an’da vakıa bilgisi için öncelikle herkesin vakıa ile irtibat kurması, vakıayı hayatın anlamı içinde değerlendirmesi istenmektedir. Kur’an-ı Kerim de, Allah katından vahiyle bildirilen ve bize kesin haber akışı içinde ulaşan bir vakıadır.
Biz Resulullah algımızı öncelikle üretilmiş kültürle değil, Rabbimiz katından iletildiği kesin olan bilgi ve ölçülerle oluşturmalıyız. Resulullah ve Sünneti ile ilgili Kur’an dışı bilgi edinme yollarını da gene korunmuş olan Allah’ın kelamı olan Kur’an’daki ölçülere dikkat ederek değerlendirmeliyiz.
Bizim için sübut-u kesin Sünnet, Kur’an bütünlüğü ile çelişmeksizin Resulullah tarafından uygulanması ve bu uygulamayla irtibatı olan herkesin bu örnekliği bize nesiller boyunca kesintisiz olarak uygulayarak aktarması ile vâkii olur.
6.)Resulullah’ın Sünneti gayp alanıyla ilgili değildir, gaybı sadece Allah bilir ve kavrayacağımız kadarını da vahiyle bildirmiştir. Resulullah’ın Sünneti şeriat ve ahlakın uygulamasıyla, vahyin öğretilmesiyle ilgilidir. Bizim Resulullah (s)’in örnek alınması gereken “Bağlayıcı Sünneti” ile iki türlü temas imkânımız vardır:
Birincisi, Resulullah’ın Sünnetinin kesin bilgisi ile olur. Yani “Kesin Sünnet Bilgisi”, aslı Kur’an’da olan bir hükmün veya Kur’an bütünlüğünden çıkartılması gereken bir uygulamanın Resulullah tarafından hayatlaştırılmış vakıasının/örneğinin müteselsil olarak bizlere kadar çelişkisiz olarak gelmektedir; bu da “Bağlayıcı Kesin Sünnettir”. Bunlar namazın rekatları, erkânı, vakitleri; Haccın menâsıkı; tesettürün vücuttaki sınırları; namaza çağrı olan ezan gibi konulardır... Resulümüz İbrahim’in geleneğindeki sünnetin yaşatılması da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
İkincisi Sünnet telakkimiz ise okunarak ve dinlenerek, keşfedilip tahkik edilerek içtihadi bağlamda ulaşılan Sünnettir. “İçtihadi Sünnet”e sahih hadis rivayetlerinden, sahih magazi ve siyer haberlerinden, ilk dönem tefsir ve lügat çalışmalarından gelen malumatla ulaşılabilir.
7.)İsa (a)’a sonradan yapıldığı gibi “yüceltici” ve “abartılı” bir resul anlayışı içinde vahyin bildirmediği gayb konularında Muhammed Aleyhisselam’a payeler atfedip, O’nu Kur’an dışında gayb bilicisi yapan; vahiyle hükmetme sınırını aşarak onu mutlak Şâri ilan eden anlayışlar, tamamen vehmi ve harsi/kültüreldir. Bu konulardaki yanlışlar, yabancı dini ve felsefi görüşlerin İslam dünyasına çevrilmeye başlamadan önce, Resullullah’la ilgili zanni rivayetler hakkındaki “yorumlarını mutlaklaştıran” ilk dönem kelamcı, müfessir veya muhaddislerin zaaflı şaz tutumlarıyla yaygınlaşmaya başlamıştır.
8.)Resulullah’tan rivayetleri bize aktaran ravilerin birbiriyle irtibatlı haber zincirinde ravi sayısının teke düştüğü haberlere “Ahad Hadis” denir. Ahad hadisler zan taşır; zira sübut-u katî özellikleri yoktur. Ayrıca ilk sened zincirinin ne zaman tanımlandığı, hadis alma biçimlerini ifade eden “Tahammulu’l Hadis” formunun hangi şubesine dahil olduğu tartışmalıdır. Ve ahad haberler lafzen yani motamot haber aktarımları değil, mana üzere yapılan aktarımlardır. Ama bütün bunlara rağmen sahih olanları amelle ilgili konularda galip zan ifade ederler. “Ahad Haberlerin Değeri” üzerine yapılan çalışmalardan da bu neticeye varırız.
Resulullah (s)’in Kur’an bilgisi ile işaret edilen Siret-i Resul’e; ayrıca zamanı aşkın uygulamalarına ve örnekliğine ihtiyacımız ne ise, ilk dönem Müslümanlarının da ihtiyacı aynı talep çerçevesindeydi. O ihtiyaç sahiplerinden takvalı, adil ve dirayetli ilk dönem ravilerinin -yani sahabe, tabîun ve etbeitabîun- aktarımları hem bilgi hem o dönemlerdeki Arapça manalardaki değer açısından önemliydi.
Tekrar edecek olursak hadislere veya diğer tarihi malzemeye dayanarak anlamaya çalışılan Sünnet telakkisi zanni yani içtihadidir.
“Bağlayıcı Kesin Sünnet”i inkâr Resulullah’a itaatsizlik anlamına gelirken, “İçtihadi Sünnet” veya sahih hadisler üzerinde tarih içinde de farklılaşan yaklaşımlar içtihad farklılıklarından kaynaklanmıştır ve kaynaklanmaktadır.
9.)Resululluh’ın Sünnet’inin zamanla kayıtlı ve zamanı aşkın boyutları vardır. Bizi ilgilendiren aslı Kur’an’da ve bağlayıcı olan zamanı aşkın Sünnet’tir. Zamanı aşkın “Kesin Sünnet”i bağlayıcıdır; “İçtihadi Sünnet”i ise bu kesinlikte olmasa da keyfi yaklaşımlara önceleyeceğimiz ve içinde galip zan bağlamında doğrular taşıdığını murad ettiğimiz ve ona uyulmakla sevap umduğumuz, Rehberimizden iz taşıma ihtimali yüksek değerdedir.
Zamanla kayıtlı Sünnetin bağlayıcılığı yoktur. Örneğin Uhud Gazvesi’nde Uhud dağında görevlendirilen okçularla ilgili emir ve uyarılar zamanla kayıtlıdır, o emirler bizi bağlamaz; ama Sünnet ile ilgili bu siyer bilgisi bizler için ders çıkartılacak mahiyettedir.
Program sorulan sorular ve cevapların ardından sona erdi.