“Seyyid Kutup ve Yeni Nesli İnşa Sorumluluğu’’

“Seyyid Kutup ve Yeni Nesli İnşa Sorumluluğu’’

Bartın Özgür-Der’de bu hafta merhum Seyyid Kutup konuşuldu. Cihad Özdemir’in sunduğu “Seyyid Kutup ve Yeni Nesli İnşa Sorumluluğu’’ konulu seminerde kısaca şunlar ifade edildi:

Seyyid Kutup 1906’da Mısır’ın Asyot vilayetinde doğdu. İlköğretimini tamamlamasından sonra Kahire’de eğitimine devam etti. 1933’de üniversiteden mezun oldu. 6 yıl öğretmenlik yaptı. Bu dönemde eğitim reformu için taslaklar hazırladı. Edebiyat dünyasında da hızla yükseldi. Öğrencilik yıllarında üye olduğu Vefd partisinden ayrıldı. İkinci dünya savaşının sonralarında siyasi ve içtimai meselelerle ilgilenmeye başladı. Fikirlerini İhvani Müsliminin çıkardığı Fikrül-Cedid dergisinde yayınladı. Düşünceleri siyasi otoriteyi rahatsız etmesinden dolayı 1948’de dergi kapatıldı. Kutup eğitim araştırmaları için Amerika’ya ardından İngiltere ve muhtelif Batı ülkelerinde bulundu. Dönüşünde batı sistemini iyice tanımış, keskin bir batı muhalifi bir Müslümandı. Hür subaylara, Nasırla yakınlığı dolayısıyla İslamda ruhi ve fikri hürriyet konulu seminerler verdi. Sempati duyduğu İhvanı Müslimin ve hür subaylar arasında yakınlık kurmaya çalıştı. Nasırın darbesinden sonra İhvanı Müslimin’in kapatılmak istenmesi sonucu arabulucuk yaptı ancak başarılı olamadı. Ardından 1953’te İhvani Müslimine tam üye oldu. 5 ağustos 1954’te Nasır’a karşı yapılan başarısız bir suikastten sorumlu tutularak diğer İhvan yöneticileriyle beraber tutuklandı. 15 yıl hapse mahkum edildi. Hapis hayatında Fizilal’il-Kuran’ı yazmaya başladı. 10 yıllık cezasını çektikten sonra Irak devlet başkanı Abdülselam Arif’in çabası ile hapisten çıktı. Hapisten çıkınca Me’alim fi’Tarik (Yoldaki İşaretler) kitabını yazdı. Gazeteci Heykel’in anlattığına göre Nasır Moskova’ya yaptığı bir yolculuğunda uçakta kitabı okudu ve yazılanların kendileri için tehlikeli olduğuna karar vererek 9 Ağustos 1965’de Seyyid Kutub’u tutuklattı. Rejimle uzlaşmayı, özür dilemeyi kabul etmeyip, bir tağutun önünde bir zilleti asla kabul etmeyeceğini söyleyerek 29 ağustos 1966’da şehid edildi.

Seyyid Kutup İhvani Müsliminin ideoluğu olarak İslam dünyasında önemli bir yere sahiptir. 1945 lere kadar hayatında edebi yönü öne çıkar.Fikri hayatının ikinci döneminde Abbas Mahmud, Taha Hüseyin, M. Hüseyin Heykel, Ahmed Emin gibi yazarlar Seyyid Kutub’un dine olan ilgisini artırmıştır. 1945’te yayınladığı El-Tasfirul Fennul Kur’an (Kuranda Edebi Tasvir) isimli kitabında Kuran’ı keşfettiğini ifade eder. 1950 ortalarında Kuran’da adalet ,eşitlik ,hürriyet ,emperyalizm gibi konulara yoğunlaşır. Eserlerinde, dünyanın, temel problemlerine kapitalizm ve sosyolizmin çare üretemediğini kesin çözümün İslamda olduğunu vurgular. Düşünce evresinin üçüncü kısmı 1950li yıllarının sonlarıdır.Bu dönemde Nasirizmin başlatmış olduğu sekülerleşme faaliyetlerini ve hür subayları sert bir biçimde eleştirir. Kutub’un Mevdudi ve Hasan Nedvi’nin eserleriyle tanışması bu dönemde başlar. Özellikle Kuran’da hakimiyet ve cahiliyye kavramlarını irdeleyip yeniden yorumlamış, Fizilal ve Yoldaki İşaretler kitabında görüşlerini ortaya koymuştur; Hakimiyet her alanda Allah’ın yegane hükümranlığını ifade eder. İlahi hakimiyetin kuşatıcılığı mutlaktır. İnsanlar Allaha kul olmaları bakımından eşittirler. Toplum Müslüman ve cahili olmak üzere ikiye ayrılır. Müslüman toplum sadece Allah’a kul olan, O’nun hükümlerine göre hayat işleyişini düzenleyen toplumdur. Cahili toplum ise İslam ahlak ve hukukunun hakim olmadığı bir toplumdur. İslam barış dinidir. Tebliğ ve Cihad birbirinden ayrılmaz iki kavramdır. İnsanın özgürleşme mücadelesinde bu iki kavram başat belirleyendirler. Cihad hayatın her alanında cehdetmektir. Zulümün varlığı Müslümanlara her daim reddetme sorumluluğu yükler. İslam yeryüzünde tüm insanları kurtaran bir çağrıdır. Batılılar sömürgeleştirdikeri toplumları medenileştirdiklerini ileri sürüyorlar. Yalan üzerine sistem inşa ediyorlar. Hakikatta, Kurani değerler insanlığı medenileştirecek, saadet uygarlığına kavuşturacak umdelerdir ve bu topluca İslama yönelmeyle olacaktır. İslam coğrafyasında yaşanan çöküşün nedeni İslam değil, Müslümanlardır. İslamın bir reforma değil, Müslümanların Kurani bir ıslaha ihtiyaçları vardır. Müslümanlar aralarında şuranın temsili niteliğini geliştirmeliler, zamanın ve şartların gereğine göre temel referansları İslam olan toplamsal çözüm yollarını bulmalıdırlar.

O Yoldaki İşaretlerde 20. Yy lın cahili bir ortam olduğundan bahsederek önemli bir tespitte bulunur. Cahiliyeyi ortadan kaldıracak düşünce örneği ilk nesilde vardır. Onlar Kuran’ı kültür ve inceleme amaçlı okumuyorlardı. Allah’ın emirlerini öğrenmek ve uygulamak için okuyorlardı. Bu gün dirilişimiz Kuran Neslini inşa ile mümkün olacaktır. Bazı genşler, cahili toplum analizlerinde, içinde yaşadıkları toplumu ve toplumsal sistemin tebalığı konumunu yeni bir terminolojiyle okuma yoluna giderek kendi tanımlarını kabul etmeyen Müslümanların tekfir edebilecekleri hükmüne varmışlardı. Oysa onun tespitlerinde Müslümanım diyeni tekfir etme yaklaşımı yoktu. O sadece karşı çıkılması gereken egemen toplumun vahiy toplumu olmadığını ve Müslümanların Kuran’la yeniden bilinçlenmesi çağrısını yapıyordu. Kutub’un düşüncesinin tamamlanmamış veya tam olarak tartışılmamış yönlerini yorumlamak, Kuran, Sünnet ve usül konularında sahih bir yenilenme, toplum, tarih ve küresel sistem gibi konularda onun yöntemiyle meseleleri derinleştirmeye ihtiyaç vardır. O öncelikle Reşit Rıza’nın İslam dünyasının kuşatma ve çaresizlik içerisindeyken çıkış olsun diye açtığı yoldan hareketle İslam Devleti modelinden ziyade, cahiliyeden sıyrılıp ümmeti var kılacak bir Kuran Neslinin özünü oluşturabilmeyi öncelemişti. Toplumsal değişimin aşamaları sünnetüllaha uygun olmalıydı. Kutub dünya sistemine entegre yerel cahili yapılardan en başta bilinç yani kimlik düzeyinde ayrışmayı öneriyordu. Cahiliyeden ayrışma ve Kuran Neslini yeniden inşa etme hedefi küresel sistemin onay verdiği toplumların ideolojik yapısını da ifşa ediyordu. Bir Müslüman olarak kişinin arınıp, nefsini ve çevresini ıslah edip, tevhidi mücadele içersinde Müslüman toplumu yeniden inşa aşamalarını hedefliyordu. Toplumların nefislerindekini değiştirmeleri, vahyle uyarılmış fikri ve siyasi kalkışla her türlü tuyana karşı direnme ve şahidlik görevini yerine getiren bir Kuran Neslinin özünü oluşturmak önceliğimiz olmalıydı. O ulaştığı mesajla alışılmış düşünsel ve metodik bir kalıpları aşmaya yeni ve sahih bir hareket ufku oluşturmaya çabalıyordu. Kutub Müslümanlar tarafından hep sevildi ama hayatının son döneminde ulaştığı söylem ve metodunun tam olarak gerçek fikri zeminde ele alınamadı. Onun zalimler ve tağutlar önünde eğilmeyen ve uzaşmayan onurlu davranışı ön plana alındı. Türkiye’de 70li yıllardan beri Yoldaki İşaretler kitabı yüzbinlerce sattı. Onbinlerce kişi, üzerinde çalışmalar yaptı. Maalesef son yıllara kadar kitabın ilk bölümünde yer alan Kuran Neslini yeniden inşa etme tespitleri sosyalleşemedi. Kutubun düşüncelerinde Afgani, Abduh ve Reşit Rızanın öncülük ettiği Menar Okulu ile İhvani Müslimin, Cezayir ulema hareketinin, Pakistandaki Cemaati İslaminin ve özellikle hapishane yıllarında Mevdudi ve Takiyyüddin Nebbani nin yakaşımlarının çok etkisi vardır. Kutub’un ulaştığı ve olgunlaştırdığı usuli ve metodik fikirleri 5 aşamada değerlendirebiliriz;

1-Kuran asıl kaynak ve belirleyicidir. İtikadi kabuller zanna dayanmamalıdır. Çünkü Kuranı Kerim gaybı konularda zannın hiçbir şey ifade etmediğini ve zandan kaçınmamız gerektiğini bize bildirmektedir.

2-Kutub tevhid akidesini fikri ve siyasi bütünlükle ele alıyor, Nebhani gibi İslami mücadele yönteminin ve düzeninin İslam akidesinden ayrıştırılmayacağını belirtiyordu.

3-Kutub sahife fıkhı olarak değerlendirdiği mezhebciliği eleştirirken hareket fıkhı olarak yaşadığımız yeni sorunlarla ilgili hayatın içinde yeni içtihatlar yapmanın zorunluluğunu vurguluyordu.

4-Kutuba göre yeni bir hareket için Müslümanların içinde bulunduğu siyasi ve fikri halle ilgili bir durum tespiti yapılmalı idi.

Kutubu emsallerinden farklı kılan, nesnelleşmiş Kuran algısının hakim olduğu bir dünyada, inşa edici özne olan bir Kuran anlayışını yeniden kurmak için gösterdiği katkıdır. Kutub, Kuran’ı rehber edinmenin, vahye tanıklığın örnekliğini gösterdi. O şehid edilmeden şehidliği yaşadı. Onu rahmet ve minnet ile anıyoruz. Bunun için Kuran nesli hedefini gerçekleştirebilecek çaba, kararlık ve donanıma sahip olmalı, bu amaç doğrultusunda imkanlar üretmeli ve gerekli mevzileri kazanmanın sahih, adaletli ve istikrarlı mücadelesini sosyalleştirmeliyiz. 

cihad_ozdemir-20131116-02.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler