‘Rehavet Sınavımız ve Sıradanlaşmayı Kanıksamak’
Bartın Özgür-Der’in bu haftaki konuğu Batman Özgür-Der’den Şefik Sevim idi.
'Rehavet Sınavımız ve Sıradanlaşmayı Kanıksamak' konulu seminer sunumunda Şefik Sevim özetle şunları ifade etti:
''Elbette her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Öyleyse boş kalınca hemen kalk işe koyul. Yalnız Rabbine giden yola yönel.'' (İnşirah 5-8)
İnsanlık âleminde bir sorunun yakıcılığı o soruna karşı cidden eğilmeyi, onu hafifletecek veya doğrusunu yerine ikame edecek bir gayreti gerektirir.
Rehavet birçok kutsal metinde de, toplumsal içtimai olgular açısından da insanoğlu için bir olumsuzluk ve bir zaaf durumu olarak ele alınmıştır.
Türkiye'de İslami camiaların son dönemlerde imkânlarla hemhal olmaları rehaveti artıran bir risk de taşımaktadır. Bunu kendimize bakarak da ve çevremizde nice İslami faaliyetlerin gevşekliğe kurban gitmelerinden de bilmekteyiz.
Eğer ki, Müminler olarak bizler Rabb'imizden hakikat olarak gelen bir dinin çağrısına inanıyorsak davet edildiğimiz dinin emirlerini nehiylerini önemsizmiş gibi asla geçiştirme lüksüne sahip değiliz. Eğer buna inanıyorsak bu gaflet ve umursamamak tavrı rehavet durumunun yaygınlığını muhasebe etmeliyiz, gündemleştirmeliz. Başka türlü Müslüman toplumların kurtuluşu da mümkün olmayacak, bu da bir gerçek...
Hayat gevşekliğe gelmiyor. Siz sahada yoksanız başkaları veya başka şeyler o boşluğu doldurur.
Fedakarlığı besleyen endişedir. Fedakarlığı bereketlendiren ortak yapılan işler ve bu meyanda sahip olunan cemaat ruhudur.
Dünya hayatı nefsimiz ve yakınlarımız arasında mutlaklaşırşa eğer, hayırlarda yarışma özelliğini kaybetmişiz demektir.
Müslüman kendine, bireysel keyfiliğe önem verirse tevhidi netlik bulanır ve tevhid sermayesi erimeye başlar.
Endişe ayakta tutar, sahada direnme iradesi ve kararlılık duygusu verir.
Türkiye'nin modernleşme sürecine girmesi büyük laik bir kitlenin varlığı, turizme müsait bir konumda olması, seküler Türklerin ve seküler Kürtlerin sahadaki aktif varlığı, bizlere tartışmasız tarihsel bir sorumluluk yüklemektedir.
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerin yetersizliği, aşırı bolluk, ümmetin bir fitne sürecine girmesi, İslami hizmet ve çabalarda bulunma iddiasında olan çevrelerin toplumsal meşruiyet konusunda iyi bir sınav vermemeleri ve bunun sonucunda oluşan güven sorunu, sıradanlaşmayı besleyen önemli etkenlerdir.
Dünyevileşme uçurumuna biz götüren en önemli iki faktör: ucuz önlemler peşinde koşma ve kötülüğe karşı gelişen genellikle hoşgörü tarzımızdır.
Sıradanlaşmanın can sıkıcı bir ruh haline karşı yeni bir nefis muhasebesi başlatmak müminler için vazgeçilmez bir hassasiyet olmalıdır.
Sorumluluk ile ilgili yük almak öne çıkan vasfımız olmalıdır.
Yük olmak Müslümanın vasfı olamaz. Yük alan ortak işlere bereket katar. Yük olan ise tıkanmaya yol açar, sorunları müzminleştirir.
Zamana karşı söyleyecek sözü olmayanlar, zamana göre söz söyleyenler olur.
Sorumlulukların ihmali Müslümanları sıradanlaştırır.
Sorumluluğumuzu ifa imanımıza olan borcumuzun gereğidir.