Özgür-Der Bartın Temsilciliği Açıldı
Özgür-Der Bartın Temsilciliği “Suriye Gerçeği ve İslam Coğrafyasının Geleceği” başlıklı bir panelle açıldı.
Bartın Özgür-Der Temsilciliği’nin açılışı, 19 Ocak 2013 Cumartesi günü Şadırvan Caddesi üzerindeki kendi binasında gerçekleştirildi. Konferans salonunda gerçekleştirilen etkinlik Muharrem Olgun’un Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Bartın Özgür-Der Temsilcisi Şuayb Mekeç, Özgür-Der’in kuruluş amacı ve Bartın’da niçin Özgür-Der’le faaliyetlerine devam etmek istedikleri ve ileriye dönük neler yapacaklarıyla ilgili bilgiler verdi. Sonra sözü Rıdvan Kaya’ya verdi. Rıdvan Kaya kısaca şunlardan bahsetti:
Bartın’daki kardeşlerin böyle bir kararını tebrik ederek kendilerini Özgür-Der faaliyetleriyle zaten önceki tecrübelerinden bu yana özdeşleştirdiklerini ve bunu tanımlamalarının kendileri açısından yararlı olacağını ifade etti. Bartın’daki bu tecrübenin bölgedeki diğer İslami çevrelerle de irtibatı kolaylaştıracağını vurguladı. Müslümanların marufu emretmek münkerden sakındırmak görevlerinin önceliklerine değindi. Özgür-Der’in faaliyetlerini yürüttüğü her zeminde Allah’ın rızasını kazanmayı öncelediğini vurgulayarak İslami hassasiyetlerimizle oluşturacağımız bir hayatın tanıklığını hep birlikte yapmanın bize rahmet getireceği temennileriyle cümlelerini bitirdi. Konuşma sonrasında dua yapıldı ve program karşılıklı sohbet havasında devam etti.
Özgür-Der’in açılışı adına akşam 19:30’da Bartın Kültür Merkezi’nde “Suriye Gerçeği ve İslam Coğrafyasının Geleceği” konulu panel düzenlendi. Coşkulu bir kalabalığın katılımıyla gerçekleştirilen programın genel sunuculuğunu Aydın Kuloğlu gerçekleştirdi. Kuloğlu, Bartın’da faaliyetine başlayan Özgür-Der temsilciliğinin önemini ve neyi amaçladıklarıyla ilgili kısa sunum bilgileri aktardı. Muharrem Olgun’un Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Bartın Özgür-Der temsilcisi Şuayb Mekeç’in açılış konuşmasına geçildi. Şuayb Mekeç kısaca şunlara değindi:
Müddessir Suresi’nden ayetler ve En’am Suresi 162. ayet çerçevesinde bir hayat anlayışına sahip olduklarını ve düşünce ve amellerinde vahiy irtibatlı bir geleceği tasarladıklarını ve bununla ilgili plan-program içerisinde olduklarını anlattı. Her türlü zulme karşı olduklarını, mazlumların yanında yer almanın Allah’ın Müslümanlardan istediği bir davranış olduğunu ve bu amaçla İslamca bir hayat ve müslümanca ilişkiler üzerine kurulu bir dernekçilik gerçekleştireceklerini dile getirdi. Özgür-Der’in somut, yaşanılan olaylar karşısında tavır geliştiren bir faaliyet programına sahip olduğunu ve bunu İslami hassasiyet taşıyan herkesle metot ve anlayış bütünlüğü içerisinde Müslüman kardeşlerinden aldığı güçle götürebileceklerine inandıklarını ve bu amaçla da faaliyetlerinin hayırlı olması temennilerini ifade etti.
Suriye konulu sinevizyon gösterimi esnasında duygulu anlar yaşandı. Sinevizyon gösteriminden sonra panel programına geçildi.
Panel yöneticisi Şuayb Mekeç “Niçin Suriye?” gündemi konulu kısa bir açıklama yaptı. İslami kimliğimizi sadece belli alanlarla sınırlı görmediğimizi, sadece belli gündemlerle ilgili olmadıklarını, Müslümanların bütün sorunlarıyla ilgili gündemler oluşturmayı öncelediklerini ve karşılaştıkları sorunlarla alakalı çözüm yolları üretmeye çalıştıklarını örnekler üzerinden anlattı. Müslümanların ilgi alanlarının sadece Filistin veya Suriye meselesiyle sınırlı kalamayacağını, İslami hayatın bir bütün olduğunu ve her meseleyle ilgili ibadet bilinciyle sorumluluklar üstlendiğimizi, bugün Mali operasyonlarının da gündemimizde yer aldığını vurguladı. Yanı başımızda iki yıldır büyük bir trajediye dönüşen Suriye meselesiyle başından beri ilgili olduklarını ve bu konuda neler yaptıklarıyla ilgili kısa bilgiler verdi. Yardımlar konusunda Bartınlılara teşekkür etti. Bölgede incelemelerde bulunduklarını, İHH ve Özgür-Der’in oradaki yardım seferberliklerinin nasıl yürütüldüğüyle ilgili bilgiler verdi, izlenimlerini aktardı. Ailelerin durumları, ihtiyaçları, sığındıkları çadır kentler ve ihtiyaçları olan şeylerle ilgili yardım seferberliklerinin süreceğini vurguladı. Tüm bu yoksulluk ve imkansızlıklara rağmen Suriyeli kardeşlerimizin son derece onurlu ve İslami edep içerisinde, sabırla ve metanetle gelecek güzel günler temennisiyle bir hayat sürdüklerini duygulu bir şekilde dile getirdi.
Mekeç, ilk konuşmayı yapmak üzere sözü Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’ya verdi. Rıdvan Kaya; Bartın’da Özgür-Der faaliyetlerinin hayırlı olmasını dileyerek Suriye meselesini niye gündem yaptıklarıyla ilgili kısa bilgiler verdi. Suriye’de yaşanan sürecin basit birkaç sebebe bağlı olmadığını, Müslümanların 1960’lı yıllardan beri diktatörlük rejimiyle yönetildiklerini, her türlü imkanlarının kısıtlı olduğunu, itiraz etme haklarının bulunmadığını, bu konuda girişimde bulunanların hapislere atıldığını ya da öldürüldüğünü, üç kişinin bir araya gelerek her hangi bir meseleyi konuşamayacak kadar korkunun hüküm sürdüğünü ve bunun Suriyeli Müslümanlar üzerinde nefret ve öfkeyi biriktirdiğini anlattı. Emperyalistlerin İslam coğrafyasında işbirlikçi iktidarları başa getirdiğini, Müslümanların coğrafyalarına yapay sınırlar çektiklerini, ulus devlet anlayışını tesis ettiklerini, bu zulümler yetmiyormuş gibi bölgeye İsrail devleti kurduklarını dile getirdi. Arap İsrail savaşları, İran-Irak savaşı, Irak işgali gibi bölgede büyük travmalara yol açan işgalci müdahalelerden bahsetti. Bölgenin bu müdahaleler sonucunda gerek içte gerekse dışarıdan çok büyük zulümler gördüğünü ve en son Tunus’ta başlayan intifada sürecinin arka planında böyle bir geçmişin yattığını anlattı. Bu değişim süreçlerinin arkasında toplumsal irade ve Allah’ın değişim yasalarının belirleyici olduğunu vurguladı. Emperyalistlerin her zaman hesaplarının olacağını ama Allah’ın hesabının daha çetin olduğunu hatırlattı. Tüm bu olanlara şüpheyle yaklaşmanın Müslümanları iki yönden zaaflı kılacağını dile getirdi. 1) Bütün sosyal olayların çıkışı ve gelişimiyle ilgili sağlıklı tespitler yapamayız. 2) Sömürgecilere ve zalim güçlere olağanüstü güçler atfetmek, itikadımızı zedeler. Bölgedeki diktatörlük rejimlerinin onlarca yıldır halkları nasıl sömürdüğünü, saltanatçı sistemlerini korumak için bu iktidarların halklarına nasıl zulümler yaptıklarını ve geleceklerini garanti altına almak için emperyalist güçlerle daima işbirliği içinde olduklarını somut verileriyle aktardı. Bugün gelinen süreçte Müslümanların, yeni iktidar oluşumlarında rol aldıklarını, bu geçişin sabır ve metanet içerisinde olacağını ve hayırlı olacağını dile getirdi. Şu an iktidarda olan iradenin İslami hareket mensuplarıyla temsil edildiğini, bunun iftihar kaynağı olduğunu, öne çıkan isimlerin her birisinin geçmişinin zindan, hücre, sürgün cezalarıyla dolu olduğunu, bu uzun ve sabır gerektiren İslami sürecin bugün bu kardeşlerimize iktidar fırsatını verdiğini ve burada bizlere düşenin kardeşlerimiz için müslümanca tanıklık yapmak ve dua etmekten geçtiğini anlattı. Müslümanların tecrübelerinin ortak tecrübeler olduğunu ve vakıaya dönük çözüm yollarının aynı kaynaktan beslendiğini hatırlattı. Suriye’ye dönük yardımların, Rabbimizin Şura Suresindeki şu ayete dönük bir açılım ve uygulama vasıflarına sahip olduğunu ayetin mealini izah ederek anlattı. Rabbimiz Şura suresinde müminlerin vasıflarını sayıyor ve diyor ki “Onlar büyük günahlardan sakınırlar, Allah’ın çağrısına uyarlar, namazlarını kılarlar, aralarında şura ile karar alırlar ve kendilerine verdiklerimizden infak ederler.” Yani Rabbimizin bizlere emanet ettiği ve sorumluluğumuza verdiği rızıktan diğer kardeşlerimizin hakkı olanı infak ederler ve harcarlar. “Onlar kardeşleri zulme uğradığında birlik olup zulme karşı koyarlar.” Yani kardeşlerinin yanında yer alırlar. Herhangi bir sorgulama çıkmazına girmeksizin kardeşleriyle birlikte zalimlere karşı mücadeleye girişirler. Suriyeli kardeşlerimizin kimseye boyun eğmediğini, NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa, Arap Birliği’nden medet ummadıklarını, sadece Rablerine güvendiklerini ve yalnızca O’ndan yardım dilediklerini izah etti.
Rıdvan Kaya’nın konuşmasından sonra diğer panelist Hakan Albayrak söz aldı. Hakan Albayrak, “Devrimlere nasıl bakıyoruz?” konusunu Rıdvan Kaya’nın çok güzel ifade ettiğini, kendisinin de devrimlerin bizlere nasıl bir perspektif sunduğunu dile getireceğini vurgulayarak şunları söyledi:
Ben Azerbaycan’da muhalif siyasetçi İmam Şamil’in torunu bir hanımefendiyle tanışmıştım. O hanımefendi bana dedi ki: “Türkiye’de bazı Müslümanların Suriye devrimine neden karşı çıktıklarını anlayamıyorum. Bunların çeşitli gerekçeleri varmış. Suriye’deki olaylar bölgenin ve ülkenin istikrarını bozuyormuş. Şayet bu kardeşler istikrar arıyorlarsa kabristanlara gitsinler. Orada belki huzur bulabilirler. Şunu ifade ediyorum ki bir İslam diyarında 50 sene diktatörlük olacağına 5 sene kaos olsun iyidir.” Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü: Nahda, Tunus’ta devrim sonrası iktidara geldi. Tunus gezisinde Hamza Türkmen Bey’in riyasetiyle gerçekleştirilen bu gezide bir takım görüşmeler yapılmış. Selefilerle de görüşülmüş. Bu kardeşlerimiz demişler ki: Raşid Gannuşi’nin partisiyle ilgili bir çok hususları eleştiriyoruz. Ama ortak düşmanlara karşı her zaman Nahda’nın yanında yer alıyoruz. Bu yaklaşım doğru bir yaklaşımdır. Biz bu tavrın aynısını Mısır’daki Selefi kardeşlerimizde de görüyoruz. Bugün bölgede öne çıkan hareket İhvan-ı Müslimin’dir. İhvan, Osmanlının yıkıldığı, hilafetin ilga olduğu yerden çıkmıştır. Yani nasıl toparlanabiliriz, nasıl yeniden İslam birliğini oluşturabiliriz kaygısıyla çıkmıştır. Şunu görmemiz gerekiyor. Uzun süren diktatörlük rejimleri bölgeyi ifsat ettiler. Çok farklı insan sınıfları oluştu. Onların bu ifsadına rağmen bölgede elhamdülillah güçlü olanlar Müslümanlardır. Bugün Müslümanlar iktidar tecrübesinin içerisinde yer almaktadırlar. Buradaki geçişin çok dikkatli irşat ve tebliğ faaliyetleriyle yapılması gerekiyor. Yoksa ortaya çıkacak anlamsızlıklar İslam düşmanlığını tetikleyecek ve Müslümanları zulme meylettirecektir. Bugün İran örneğinde biz bu eksikliği net bir şekilde görebiliyoruz. Devrim devletle gelen bir şey değildir. Halkın iradesi ve tercihleriyle gerçekleşen bir olaydır. Ümmet-i Muhammed özünde kardeşliği, medeniyeti ve güzel bir hayat ölçülerini barındırmaktadır. Ümmetin şuurunun kuvveden fiile çıkarılması gerekiyor. Cevdet Said şöyle bir anekdot anlatmıştı: Muhammed İkbal, Avrupa gezisinde Roma’ya uğramış. Mussolini, kendisiyle görüşmek istemiş ve kendisine şöyle bir soru sormuş. İkbal, sen İslam dünyasının üstünlüğünden, medeniyetinden bahsediyorsun. Oysa biz bütün İslam dünyasını işgal ettik. Küçücük Hollanda bile devasa Endonezya’yı elinde tutuyor. Hani gücünüz nerede? İkbal şöyle cevap vermiş: Siz bütün imkanlarınızı kullanarak ulaşabileceğiniz en üst noktaya ulaştınız. Bizse daha hiçbir imkanımızı kullanmadık.
Bugün İslam dünyasındaki gelişmelere umutla bakmak zorundayız. Bu bizim sorumluluğumuzdur. Amerika kadir-i mutlak değildir. İsrail yenilmez değildir. Mesela Hamas, İsrail’e en ağır silahlarına rağmen iki kere diz çöktürmüştür. İsrail’in en son operasyonu 8 gün sürmüştür. Sonra kendisi anlaşmayı isteyerek pes etmiştir. Oysa aynı İsrail, geçmişte 6 Gün Savaşları’nda 6 günde Filistin’in tamamını işgal etmişti. Şimdi ise elhamdülillah 8 günde Gazze’ye bile giremiyor. Allah Teala biz Müslümanlara mütemadiyen zaferler veriyor. Hala bazıları İsrail’in bir bildiği vardır, diyerek bu nimeti fark edemiyorlar. Biz Allah’a inanıyoruz. Yaratan O’dur. Ol der, olur.” diyerek dinleyicilere teşekkür ederek konuşmasını tamamladı.
Program izleyicilerin yoğun ilgisiyle sona erdi.
Özgür-Der Bartın Temsilciliği
Kemerköprü Mah. Şadırvan Cad. No. 18/4
Tel: 532 702 73 03 / [email protected]