‘’Bir Furkan Eylemi; Tevhid ve Şirki Ayrıştırmak’’
Bartın Özgür-Der’de bu hafta ‘’Bir Furkan Eylemi ; Tevhid ve Şirki Ayrıştırmak’’ konusu işlendi.
Ramazan Fertan’ın sunumunu yaptığı seminerde şu hususlar ifade edildi :
İnsanın yaratılış amacı sadece Allah’a ibadet etmek yani kulluktur. Bu husus Zariyat suresinde 56. Ayette şöyle ifade edilir; “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Kulluğun temelinde ise doğru-sahih iman yatmaktadır. İmanın nasıl olması gerektiği konusu tevhid ve şirk konusunu eksene almaktadır. Nisa 48. Ayette “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.”Bu ayetten anlaşılacağı üzere ancak şirk bulaşmamış bir iman, Allah katında iman olarak kabul edilebilir.
Seyyid Kutup, Yoldaki İşaretler kitabında konuya şöyle değinmiştir: “Yalnız Allah’a kulluk etme ilkesini, “La ilahe illallah” şahadet kelimesinde ifade edilen, İslami akide rüknünün ilk yarısını meydana getiren kısmında öğreniyoruz. Bu kulluğun nasıl yapılacağı meselesini ise “Muhammedun Rasulullah” ibaresinde ifade edilen ikinci yarısından öğreniyoruz. Bu iki temelden sonra gelen diğer iman ilkeleri ve İslam esasları onların bir gereğidirler. Allah’a kulluk etmeye dayanan ilke ve eylemlerin hepsi bu temel üzerine bina edilirler. Bu ilke ve eylemlerin hepsinin öğrenilmesi ve uygulanmasında başvurulacak yegâne kaynak, Allah elçisinin, Rabb’inden alarak bize sunduklarının tamamı yani Kuran ve Sünnet’tir.”
Tevhid ve Şirkin Anlamı ve Mahiyeti
Tevhid Arapça vehade kökünden gelip, birlemek, bütünlemek kök anlamına sahiptir. Şirk ise, Arapça şereke kökünden gelip, bir şeye birden fazla kişinin ortak olması kök anlamına gelir. Tevhid terimi, uluhiyete (ilahlığa) ve rububiyete (rabliğe) dair bütün vasıfların tek ilah olan Allah’a has kılınmasını ifade eder. Şirk terimi ise, Yüce Allah’a uluhiyet ya da rububiyete dair bir takım hususlarda bir ya da daha fazla hayali ya da gerçek varlığı ortak kılmak – saymak demektir. Yani her şeyin tek yaratanı ve maliki (sahibi ve tasarruf edeni) olan Allah’a, yaratış ya da malikiyetinde bir ya da birden fazla ortak tanımak demektir. Ya da başka bir tanımla, Yüce Allah’a zatında ya da sadece O’na has olan sıfat ve fiillerinde ortak tanımak anlamına gelir şirk. Tevhid mutlak bir gerçeklik (vakıa, hak) iken, her türlü şirk ancak batıl (boş, aslı olmayan) zanni iddialardır sadece. Bu nedenle 31.Lokman 13. “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” bu ayette açıklandığı üzere, hak olmayan bir şey olması nedeniyle zulüm, hem de en büyük zulümdür.
Gerçek manada mü’min olabilmek için “La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah” cümlesinin manasını kavrayıp, benimsemek ve dil ile de söylemek gerekmektedir. Ardından bu sözün gerektirdiği şekilde yaşamak, hayatımızın her anında ölene dek bu sözün gereğini yerine getirmek gerekmektedir. Kelimeyi tevhidin Türkçe anlamı şudur: “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun Rasulüdür.” Bu durumda ilah kavramını anlamak gerekmektedir. İlah kelimesi Arapça olup, kök olarak tabiat üstü kudret ve otorite sahibi, sevgi ve korku ile sığınma ve ibadet edilme ihtiyacı duyulan, aklın kavramasından ve gözlerden gizli olan varlık manasına gelir. Yerleri ve gökleri ve gayb âlemini yoktan var eden ve her iki alemde yarattığı tüm varlıklar üzerinde mutlaka geçerli olan kanunlar koyan, her iki alemde tek güç ve kudret sahibi olup, bu mutlak hakimiyeti bütün varlıkları kuşatan, bu nedenle kendisine kulluk edilmeye layık tek varlık olan Allah’tır. Bu husus Fatır suresi 40-41. de şöyle anlatılır: “40. De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi bir ortaklıkları var! Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır! O zalimler birbirlerine, aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar. 41. Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır.
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere göklerde ve yerde olanların tamamı tevhidin en büyük delilidir. Çünkü bu muhteşem âlem, kendisini yaratan ve ayakta tutan, tüm varlıklar üzerinde hâkimiyeti olan âlemler üstü bir varlığa ihtiyaç duyar. Yerlerin ve göklerin ayakta durup bozulmaması, yüce Allah’tan başka küçük de olsa güç kudret sahibi başka bir varlığın olmadığının en büyük delilidir.Gerek bu dünyanın gerekse gayb aleminin mahiyeti, insanın yaratılış sebebi, bu dünya hayatının anlamı, ölüm ve ötesi, ahiret hayatı gibi sorulara Kuran’ın verdiği cevaplardan oluşan varlık ve hayat bilincine “tevhidi dünya görüşü” demekteyiz. İnsan seçme ve irade imkanına sahip olduğu halde bu seçme kriterini neye göre belirleyecektir? Bu sorunun en tatmin edici cevabı kelimeyi tevhiddir. Bir insan kelimeyi tevhidi söylüyorsa, Kuran’daki hükümlere, emir ve yasaklara gönülden boyun eğiyor demektir. Yüce Allah hükümlerini, emir ve yasaklarını içeren Kuran’ı Cebrail isimli melek rasul aracılığıyla, Muhammed isimli insan rasüle göndermiştir. Muhammed isimli rasül de bu fermanı insanlara tebliğ edip açıklamış, kendisi de bu fermanın gereklerini yerine getirip, hükümlere boyun eğmek, emir ve yasaklara uymak suretiyle, fermanı tebliğ ettiği insanlara örneklik, önderlik ve şahitlik etmektir. Kelimeyi tevhidin anlamını kavramak, onu kabul etmek ve söylemek, Kuran’ı okuyup anlamak, peygamberi tasdik etmek-sevmek dünyada ve ahirette kurtuluşa ermek için yeterli değildir. Kuran’dan hidayet bilgilerini elde eden bir müslümanın bu bilgileri kullanarak hayatının her anında yaşaması gerekmektedir. Buna Kuran Salih amel demektedir. Talak suresi 10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı (kitap) indirmiştir. 11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
Kuran, iman ve Salih ameli birlikte zikretmektedir. Buradan iman ve Salih amelin tek başlarına bir şey ifade etmediğini anlamaktayız. Bir müslümanın Salih amel işlemesi demek, onun islama uygun bir takım işler yapması değil, bütün hayatının islama uygun olması demektir. Salih amel, kişinin tevhidi kavradığının ve iman ettiği iddiasının bir kanıtıdır. İnsanların iman iddiaları ancak ameline bakılarak dikkate alınmaktadır. Alemler üzerinde tek hakim ve otorite olan ilah, Allah’tır. Tevhid, tüm olaylardaki sebep ve nedenleri, var olduğu sanılan gizemli güçlerden alıp, sadece Allah’a has kılmak, O’nun mutlak, ortaksız ve eksiksiz hakimiyetini tasdik etmektir. Yani Allah’ın tek otorite olduğunu kabul etmeden önce yapılması gereken en önemli şey, sahte ilahların ve ilahlık taslayanların kanunlarını, otoritelerini, hakimiyetlerini algılama merkezlerinden söküp atmak, oraları temizlemek ve yerine sadece Allah’ı oraya yerleştirmektir, Tevhid.
Yeniden dirilme ve ahiret hayatı hususunda şüphe içinde olanlar, bir kısmının hayatın sadece bu dünyadan ibaret olduğunu düşünmesi, dünyada “zalim felek” “acı kader” “kara baht” diye isimlendirilen görünmez kötülük ilahlarının varlığına inanış. Kendileriyle Allah arasında aracılık-kayırıcılık yapacaklarını düşündükleri şefaatçiler ve Salih amelsiz kurtuluşun ve umudun kaynağı şefaat anlayışının varlığı. Bazı devlet adamları ve askeri kahramanların heykelleri, mezarları gibi yerlerde saygıdan olduğu düşünülen ve belli günlerde yapılan ayinler, yine bazı devlet adamlarının ilkelerinin yaşam tarzı olarak kabul edilip her türlü hukukun üstünde tutulması. Bu ve buna benzer birçok örnekler insanların algılarından “la” ile silinmeden, o algı merkezine Allah yerleştirilse bile, bu inanç Allah’ın bize Kuran’da öğrettiği iman ve İslam inancı değildir. İnsanlar tevhid gerçeğinden habersiz ve anlamının idrak edilmemiş olmasından ötürü Allah’ın varlığını kabul etmenin kelimeyi tevhidi gerçekleştirmek ve Müslüman olmak için yeterli olduğunu sanmaktadırlar, ancak bu Müslüman olmak için asla yeterli değildir. İman ancak tevhidi bilince sahip olunup şirkten kaçınılırsa misaldeki ağaç gibi sağlam köklü olur. Böyle bir imandan da yüksek ve dalları her yöne yayılmış ve her daim güzel ve faydalı meyve veren bir ağaç misali her daim salih amel üreten bir islam yükselebilir. Şirk karışan bir iman ise, her an yıkılmaya aday, acı ve faydasız meyveler veren bir ağaç gibi olup, ne dünyada ve nede ahirette bir fayda sağlamaz.