Bartın’da “Öncülerimiz İzinde Adanmış Bir Gençlik’’ Semineri
Bartın Özgür-Der’de genç sahabilerimizden ‘’Erkam (r), Musab (r), Cafer (r) Öncülerimiz İzinde Adanmış Bir Gençlik’’ konulu seminer anlatımı gerçekleştirildi.
Bartın Özgür-Der'de bu hafta genç kardeşlerimiz Berat Şerbetçi ve Erkam Kuşçu tarafından genç sahabilerimizden ''Erkam (r), Musab (r), Cafer (r) Öncülerimiz İzinde Adanmış Bir Gençlik'' konulu seminer anlatımı gerçekleştirildi.
Seminerde kardeşlerimiz şu hususlara değindiler ;
İmdi bizler niçin bu sahabeleri anlatma ihtiyacı duyduk? Neden bu insanları kendimize örnek şahsiyetler olarak seçtik çünkü;Bir inanç hareketinin, toplumsal bir davetin yankı bulup kök salmasında öncü kadrosunun, örnek şahsiyetlerinin çok büyük bir rolü vardır.
İslam'ın çağlar üstü mesajı da ilk dönemde farkı özellik ve kabiliyetlere sahip insanlarla ete kemiğe bürünmüştür.Vahyin kılavuzluğunda ve Rasulullah'ın önderliğinde cahiliyeden hicret ederek, çok yönlü bir çaba eşliğinde eğitilip oluşturulan ilk toplulukta da iman ailesinin kolektif güzelliklerinin yanı sıra bireysel erdem ve tanıklıklara rastlamaktayız.Fedakarlık, cesaret, ilim, hitabet, askeri yetenek, cömertlik gibi güzel özellikler farklı kişiliklerde temsil imkanı bularak onca çirkinliğin kirlenmenin zulüm ve zorbalığın kol gezdiği bir toplumda hemen öne çıkmış ve bir çekim merkezi oluşturmuştur.
ERKAM (r);Hz Erkam'ın doğum yılı 594 olarak tahmin edilmiştir. Tam adı Erkam bin ebil Erkam Abdülmenaf el Kureşi-dir. İlk Müslümanlardan ilk sahabelerdendir. Mekke'nin zengin ve nüfuslu ailelerinden Beni Mahzun'a mensuptur. Ailesi peygamber a.s ye muhalefet edenlerden olmasına rağmen o genç yaşta iman etmiş ve peygamberin şerefli ashabına dahil olmuştur. Medine'ye ilk hicret edenlerdir.
Erkam Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli savaşların hepsine katılmıştır. Erkam İslam'a girdiğinde dönemine göre iyi yetişmiş bir genç olduğu anlaşılmaktadır. Okuma yazma bilen biridir. Bu vasıfları sayesinde Resülun vahiy katiplerinden biri olarak temayüz etmiştir. Ayrıca zekat memurluğu da yapmıştır. Geçimini ziraat ve ticaretle uğraşarak temin etmiştir. İlk Müslüman toplumun çekirdek kadrosu içinde önemli bir rol ifa eden bu güzide sahabe, Medine'de vefat etmiştir. Bedr de bulunan sahabeler içerisinde en son vefat eden kişi olduğu söylenmektedir. İslam topumu tarafından sevilip saygı görülen bu şahsın cenazesinde Emevilerin atadığı dönemin Medine valisi Mervan bin hakem hoş görünmek, takdir toplamak için cenaze namazını kıldırmak istediyse de vasiyeti üzerine namazı Sa'd bin Ebu Vakkas kıldırmıştır.
Erkam'ın Evi ;Tabi ki Erkam'dan bahsederken akla ilk gelen onun evi yani Darul Erkam diğer bir adıyla Darul İslam'dır. Söz konusu ev; Kâbe'nin batısında, Safâ ile Merve arasında, Safâ tepesinin eteklerinde, hacıların hacc görevini yapmak için gelip geçtikleri bir yerdeydi. Erkam Müslüman olunca peygamberi tebliğ faaliyetleri için bu eve davet etmiş, peygamberde bu teklif kabul edip kendi evinden ayrılarak buraya yerleşmişti. Ömer'in Müslümanlığından sonra peygamber buradan ayrılmıştır.
Bu evde gerçekleştirilen faaliyetlerle, Müslümanlar topluca atan bir kalp gibi organize bir zihin yapısına erişmiştirler. Çünkü Kur'an ayetleri ilk olarak tertil üzere burada okunmuş, burada özümsenmiştir. Alaylara, zorluklara, zulümlere, sıkıntılara bu evde oluşturulan ders halkalarıyla sabredilmiş; Mekke'de geliştirilecek hareket fıkhının nüveleri bu evdeki görüşmeler eşliğinde şekillenmiştir. Bu ev Müslümanlar için gerçek bir arınma, öğrenme ve direniş cephesi olmuştur.
Bu evde fahşanın, zulmün, ifsadın, şirkin hakim olduğu bir toplumda iyiliğin, yalnızca Allah'a kulluğun, zinaya yaklaşmamanın, zulme karşı direnme şiarının, cemaat ruhunun cemaatle namaz kılma bilincinin, emr-i bil maruf nehy-i anil münkir 'in yani İslam'ın hükümleri ilk olarak Müslümanlara burada anlatılmıştır. Bunu biraz daha açmak gerekirse bu ev Kuran'da Fetih Suresi 29 ayette geçen; 'Muhammed Allah'ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkarcılara karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların rüku ve secde ederek Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Yüzlerinde secde izlerinden (meydana gelen) belirtiler vardır. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları da (şöyledir): filiz vermiş tohum gibidir; derken Allah o filizi güçlendirir ve kalınlaştırır ki kökü üzerinde dimdik duran ekin gibi olsun da üreticisini sevindirsin.' Kur'anın bu ayetinde geçen'ekin meseli' gibi Erkam'ın evi de toprağa atılan iyilik tohumudur. Allah bu iyilik tohumunu güçlendirmiştir.
Tabi ki Mekke toplumunun durumu son derece vahimdi. Yani bir iyilik noktası olarak Erkam'ın Evi vardı ancak aynı şehirde bir de şerrin/kötülüğün kalesi olan Darün Nedve vardı. Kentin yüksek meclisi, senatosu gibi bir oluşumdur bu. Kureyş'in ileri gelenleri, önemli olay ve gelişmeleri değerlendirmek için burada toplanmaktadırlar. Erkam'ın evi nasıl iyiliğin çekim merkezi ise Darün Nedve de şerrin çekim merkezi olmuştur. Bizce bir temsil olarak bu önemli bir noktadır. Bu gün dahi süregelen bundan sonra devam edecek olan süreç aslında biraz buraya dayanmaktadır. Yani Erkam'ın evinde konaklayanlar ile Darün Nedve de bulunanların mücadelesi yani tevhid ve şirkin mücadelesi. Tarih bu ikisinin mücadelesinin örnekleriyle doludur (ali şeraiti). Buna tarihten birçok misalle örneklendirebiliriz. Kuran daki kıssalardan Talutun ordusunda ki Davud'un – Caluta karşı olan mücadelesi, İbrahimin-Nemruta karşı olan mücadelesi, Musanın-Firavuna karşı olan mücadelesi gibi aslında o kadar uzağa gitmeye de gerek dün Bosna, Afganistan da, Cezayir de bu gün Mısır da, Moro da, Suriye de, Gazze'de bu bahsettiğimiz mücadele devam etmektedir, bunun gibi çeşitli coğrafyalarda ki zalimlere karşı direnenlerde bugün temsilen Erkam'ın evinde konaklayan gibidirler. Böyle bir benzetme yapabiliriz.
Mus'ab, Hamza, Ömer hepsi bu evde Müslüman olmuşlardır ve bunlar gibi bir çok sahabe ilk İslami eğitimlerine bu evde başlamışlardır. Müddessir suresinde geçen: elbiseni temizle yani bütün kirli düşüncelerden arın emrince sahabeler atalarından aldıkları İslam dışı, sapık fikirlerden ilk olarak burada uzaklaşmaya başlamışlardır. Kuran'da Yunus suresi 87. ayetinde: Şehirlerinizde toplumunuz için bazı evleri toplanma yerleri edinin, kendi evlerinizi ise ibadethaneye dönüştürün ve oralarda ibadetlerinizi yerine getirin. Denilmiştir. Mekke'de de bu görevi Erkam'ın Evi üstlenmiştir. Müslümanlar burada toplanmış, öncelikle şahsiyet inşası, İslami kimliğin oluşumu sağlanmaya çalışılmış ve cemaat olma, birlikte hareket etme bilinci oluşturulmaya burada başlanmıştır.
Kuran-ı Kerim'de Şura suresi 38. ayetinde geçen: onların işleri, aralarında danışma iledir. Ayetinde geçen ve İslam 'ın getirdiği en önemli esaslardan olan şura/meşveret ilkesi de Müslümanlar arasında ilkin Erkam'ın Evi'nde sağlanmaya çalışılmıştır.Aynı surenin 39. ayetinde geçen:Onlardan birisi bir haksızlığı uğradığı vakit diğerleri hemen onun yardımına koşar yani kardeşlik bilinci, kendi için istediğini kardeş içinde isteyen bir mümin topluluk ruhunun temelleri de gene bu evde atılmıştır.
Hz. Erkam ile ilgili özellikle belirtmemiz gereken bir diger husus ise çok genç bir sahabe olarak ,bir cesaret örneği, adanmıslık örnegi göstermiş olmasıdır.
CAFER (r);Hz Cafer 590 yılında Mekke de doğdu. Peygamberimizin amcası Ebu Talib in oğludur. Hz Ali'nin abisidir.Bilindiği üzere peygamberimiz amcası Ebu Talib'i ekonomik olarak rahatlatmak için oğlu Ali'yi yanına almıştır. Tıpkı Ali gibi Cafer başka bir akrabanın yanına gönderilmiştir.O da Ebu Talip'in kardeşi Abbas dır.Böylece Cafer'in çocukluğu ve gençliği amcası Abbas'ın yanında geçmiştir.
Cafer ilk Müslümanlar arasındadır. Aynı Erkam ve Musab gibi peygamberimizin çekirdek kadrosunda yer alan sahabelerdendir.Ebu Bekir önce Müslüman olduğuna dair rivayetler dahi vardır. Müslümanlar ne yazık ki Mekke de müşrikler tarafından sistematik işkenceye tabi tutulmaktadırlar. Baskılara, zulümlere maruz kalmaktadırlar.Bu durum üzerine peygamber müslümanlardan bir gurubun adaleti ile ün salmış Habeşistan kralı Necaşi'nin ülkesine hicret etmelerini istedi çünkü bu kral da tek ilah inancına sahipti vs. Bu gurubun başına da cesareti bilgisi ve görgüsüyle örneklik oluşturan Caferi atamıştır.Hicrette Mekke de büyük baskıya maruz kalan İslam dininin nefes alabilmesi büyük topluluklara anlatılması, aynı zamanda İslam ile yeni tanışan sahabelerin eğitilmesi (çünkü hicret edilen diyarlarda göreceli de olsa bir özgürlük ortamı var), sonuç olarak ilahi kelimetullah'ın tüm dünyaya hakim olması amacı vardır. Bundan dolayı bu kafilelere önderlik eden sahabiler büyük bir önem haiz etmektedir. Cafer'in bilgisi, görgüsü, donanımı ile ilgili bir bilgiye ulaşabiliriz. Yani bu peygamberin ona ne kadar güvendiğinin de göstergesidir. Bunun için bu isimler peygamber tarafından özel olarak seçilmişlerdir.Müslümanlar Cafer'in önderliğinde Habeşe sorunsuz bir şekilde vardılar. Ancak tabi ki Mekkeli müşrikler Müslümanları Habeşistan dada rahat bırakmadı. Habeş kralı ile ahbaplığı olan Amr bin As aracılığıyla Müslümanlara baskı uygulanmasını istediler.
Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra Hz. Peygamber komşu devlet hükümdarlarına İslâm'a davet mektupları gönderirken Habeş Hükümdarı Necâşî'ye yolladığı mektubunda ülkesinde bulunan Müslümanları Medine'ye göndermesini istedi.Cafer Habeşistan da 12 sene kaldı. Mekke'den ayrılırken büyük bir eziklik ve korku içerisinde olan Müslümanlar bu 12 sene boyunca kendilerini geliştirmiş faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Medine'ye gitmek üzere yola çıkarlar. Bu arada Medine ye hicretin yedinci yılıdır. Habeşli mültecilerin Medine'ye dönüşü esnasında peygamberin komutasında ki İslam orduları da Hayber'in fethinden Medine'ye geri dönmektedirler. Habeşliler geri geldiği haberini alan peygamber Caferi görünce:''şimdi ben hangisine sevineyim Hayber'in fethine mi? Yoksa Cafer'in dönüşüne mi?'' diyerek Cafer'i kucaklaşmış ve savaşa katılmamalarına rağmen Habeş'ten gelen kafileye ganimetten pay vermiştir.
İslam sulh ve selametin dini olduğu için baskıların Mekke'ye nazaran çok daha az olduğu Medine'de hızla gelişti. Medine'nin büyük bir bölümü Müslüman olmuştu. Tabi ki az önce de değindiğimiz gibi İslam peygamberi çeşitli vilayetlerde ki kavimleri İslam a davet etmek için elçiler göndermekteydi. Suriye çevresindeki Hıristiyanları İslam'a davet etmek için gönderilen elçi Haris bin Umeyr Kudüs yakınlarındaki Mute'den geçerken burada bulunan dengesiz akılsız bir komutan tarafından -adı serçil- katledilmiştir. Tabi bunu duyan peygamber çok üzülmüş ve bu hiçbir devlet ilişkisine ve ahlaki ilkeye uymayan davranışın cezalandırılması gerektiğini düşünmüştü. Böylece yapılan istişare sonucunda Mute Seferi kararı alındı. Komuta görevi Zeyd bin Haris'e eğer o vefat ederse Cafer'e verilmesini istedi. Şimdi Mute seferine İslam ordusu Mute'de doğan sıkıntının bir elçilik probleminden doğduğunu ve bu katliamı yapanın düzenli ordudan ziyade bir haydut gurubu tarafından gerçekleştiğini düşünmüştür. Ayrıca Müslümanların güçlendiği bir dönemdir. Bu özgüvenle birlikte Mute seferine çıkılmış 3 bin kişilik bir ordu oluşturulmuştur. Ancak Mute yakınlarına gelindiğinde Gassani ve Roma İmp. oluşan 90 bin kişilik bir ordu oluşturmuşlardır. Savaş çok kanlı geçmiş sayı farkına rağmen Müslümanlar cesurca savaşmışlardır.Ordunun 3 komutanı da şehid olmuş.Ancak Halid bin Velid sancağı devralarak Müslümanların Medine'ye dönmesini sağlamıştır.
Cafer savaş esnasında iki kolunu da kaybetmiştir.rivayetlerde peygamberin Caferin şahadeti haberini aldıktan sonra eşinin yanına bizzat gidip haber verdiği ve kanatlanıp uçan manasına gelen tayyar sıfatını ilk defa kullanarak ben Caferi Tayyar'ı cennete doğru kanatlanıp uçarken gördüm dediği geçmektedir. Yetim ve fakirleri koruyup kolladığından kendisine Ebu'l Mesakın de denilmiştir. Bundan maksat savaşlarda çok feci darbelerle şehid edilen sahabilerin arkadaşlarının(elleri kolları kesilen, yüzleri tanınmaz hale gelen vs Musab Hamza örnekleri) psikolojilerini düzeltmeye ve ailelerin moralini yükseltmeye yönelik çok ustaca yapılmış bir hamledir. Yani şu ki Allah yolundan cesurca savaşan bu yüzden kollarını ellerini kaybedip şehid olanlar Allahın cennetine kanatlanıp uçarak giderler manasında mecazen bir söylem kullanmıştır.
Bu sahabeler adanmışlıkları , teslimiyetleri, çalışkanlıkları, hep ileride oluşları ile Allah sevgisini herseyin üzerinde tutmuşlardır.Ben müslüman bir genç olarak herseyden önce İslam adına sorumluluklarımızın bilincinde olma gerekliliğinin somut birer örnekliğini gördüm bu sahabelerde.O sorumluluk duygusunu da;
M. Biltaci'nin kızı Esma'ya yazdığı mektupta:-bu din uygarlıkta hakketiği seviyeye ulaşsın diye çabalarken sen akranlarının uğraştığı boş işlerle ugrasmazdın. Diyerek aslında özetliyor.Yani Şehit Esma'nın akranlarının uğraştıkları bu boş işlerin benzerleri sahabelerin yaşadıkları dönemde yok muydu? vardı, her zamanda olacaktır.Ancak onlar bütün bu boş, yarına hiç birsey bırakmayan işlere, cahiliyenin kalıntılarına 'la' dediler bu işlerden yüz çevirdiler.yalnızca Rablerinin boyasıyla boyanıp, Urvetül Vuska yı bırakmadılar.Esma da aynı şekilde yol aldı Allah da ona şehadeti nasip etti.Bir tek Esma da deil A. Salh, A. Molla ve digerleri yani Musab ın Erkam ın Cafer in yolunu takip edenler.Hadid suresi 19. ayet: Allah'a ve peygamberine iman edenler, rableri yanında düzgünce şahitlik edip, şehirlik mertebesine erenlerdir.Onların mükafatları ve nurları vardır.İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlarsa ,onlarda cehennemi boylayacaktır. Haziranın sıcağında üstelik oruçluyken günlerce meydanları terk etmeyen Mısırlı, Suriyeli kardeşlerimizi hatırlatıyor.
Burada Cafer Amr'ı muhatap olarak kabul etmiyor. Böylece Amr'ın sosyal statüsünden faydalanarak üstünlük kurmasını ve demagoji yapmasını engelliyor. Ayrıca soruları krala sordurtarak Amr'ın vereceği cevapları çarpıtmasını yani yalan söylemesini de engelliyor. Kendilerinin hukuksuz işler yapmadıklarını direkt olarak Amr'a doğrulattırıyor.Yani kendisini suçlayan kimseye kendisinin suçsuzluğunu onaylattırıyor.Böylece de Amr'ın psikolojik dengesini bozarak asıl niyetini açıkça söylemesini sağlıyor. Necaşi ile Müslümanların ortak doğrularına vurgu yapıyor.Ancak bunu yaparken ALLAH'ın birliğine vurgu yaparak kendi temel ilkelerinden taviz vermiyor ve sığınmacılık yapmıyor. Burada da Kuranda Necaşi'yi ve Hıristiyanları ilgilendiren Meryem Suresinin ayetlerini okuyor. Bir bakıma onları can evinden vuruyor. Aynı zamanda kuranda doğru Meryem ve İsa bilgilerini de aktarıyor.
MUSAB (r) ; Nesiller toplumun geleceğidir. Gençler, bir toplumun geleceğini şekillendiren değerlerini yükselten, kuracakları uygarlıkları koruyan ve bunları toplumsallaştıran en önemli katmanıdır. Geleceğimizi temsil ederler. Bütün peygamberler toplumların devamını Allah'tan niyaz etmişlerdir. İbrahim (as) İbrahim suresinde İslam ümmetinin geleceğine, güzelliğine el kaldırarak Rabbine şöyle yakarmıştı ; '' Rabbim benim soyumdan senin dinini koruyan, namazı dosdoğru kılan ve geleceğimizi koruyan nesiller vareyle ey Rabbim '' Bütün peygamberlerde bizler bunu görüyoruz ki hepsi ehline, yakın çevresine, ailesine İslam dinini benimsetmek için mücadele ettiler. Hasan Elbenna, Seyyid Kutup, Biltaci ve kızı Esma..tıpkı öncülerimiz Musab'lar gibi. Musab bin Umeyr Mekke'nin en zengin ve soylu ailelerinden Abdüddar oğullarındandır. O ifadesi düzgün, yumuşak huylu, zeki bir insandı. Musab dünya nimetlerinden vazgeçerek, Allah'ın hazinelerini tercih etmiş, bütün varlığını geride bırakarak genç ruhuna İslamın hakikatını yerleştirmişti. Musab bin Umeyr Erkam'ın evinde Rasulullah'ı (s) dinliyor onun söylediklerini düşünüyor ve aklederek Müslüman oluyor. İslam dinine giren ilk öncü şahsiyetlerimizdendir. Musab Müslüman olduktan sonra fiziki, psikolojik, maddi, manevi türlü eziyetler görüyor tıpkı günümüz batıcı İslam düşmanı ailelerin çocuklarının Müslüman olduktan sonra gördüğü muamele gibi o dönemde de Musab aynı eziyetlere katlanmak zorunda kalıyor. Rasulullah (s) genç sahabilerin olgunlaşmaları, misyon yüklenmeleri, şehir zümerasının baskılarından ve mugalatasından uzak olmaları ve İslami davet ve irşadı kavramaları için Mekke'nin önde gelenlerinin de bulunduğu kafileye Mus'abı da Habeşistan hicretine dahil etmiştir. Musab bin Umeyr burada eğitimden geçiyor öğreniyor adeta kendini yetiştiriyor ve bir müddet sonra Mekke'ye geri dönüyor. Bir süre Mekke de kaldıktan sonra 1. Akebe biatı gerçekleşiyor ve Medineli Müslümanlar peygamberimizden kendilerine Kur'anı öğretecek, imamlık yapacak, yol gösterecek bir öğretmen göndermelerini istiyorlar. Hz Muhammed kendisine liyakatı ve tebliğ sorumluluğunu beğendiği Musabı Medine'ye gönderiyor. Musab Medine'de Esad bin Zürare'nin evine yerleşiyor burada tebliğ çalışmalarına başlıyor. Müslümanların Mekke'de, müşriklerden kendilerine yönelen karalama ve tehdidin arttığı, baskıların insanları bunalttığı ve uzun süredir halkalarına kimseyi dahil edememelerine karşın Musab çok kısa bir sürede Medine'nin bütün sokaklarına İslam dinini yaymayı başarıyor ve Medine halkının büyük bir çoğunluğunu İslamın saflarına dahil ediyordu. Musab, Bedir ve Uhud Savaşlarında sancaktarlık görevini yapmıştır. Uhud Savaşında şehid olmuştur. Savaş bittikten sonra Hz. Muhammed Musabın yanında bütün Müslümanlara doğru seslenerek Ahhap suresi 23. Ayeti okuyor. Hazin ama şerefli bir ölüm, ahirete açılankutlu kapıdan onurlu bir geçişin sahibi olmuştur. Anlatılır, o zengin çocuğu Musab (r) ın öldüğünde üzerini bile örtmeye yetmeyen eksik elbisesiyle defnedildiği.. tarihe böyle not düşülmüştür. Ne mutlu inanç eylem ve adanmışlıklarını böyle yaşayan o öncülere. Rabbimiz onları ve bizleri adanmışlardan, mukarrebundan, sıdıklardan teklifsiz cennettin ayaklarına getirildiği o öncülerin izinden ayrılmayanlardan eylesin.