Bağcılar’da “Dinler ve Müslümanlar Arası Diyalog” Konferansı
Özgür-Der Bağcılar temsilciliği 9 Ocak 2010 tarihinde Bağcılar Kültür Merkezinde Dinler ve Müslümanlar Arası Diyalog konulu bir seminer gerçekleştirdi.
Özgür-Der Bağcılar temsilciliği 9 Ocak 2010 tarihinde Bağcılar Kültür Merkezinde Dinler ve Müslümanlar Arası Diyalog konulu bir seminer gerçekleştirdi. Seminerin konuşmacısı İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Başkanı Mehmet Pamak'tı. Çok yoğun bir katılımın olduğu seminer Hasan Ağraç'ın okuduğu Kuran-ı Kerim ve mealiyle açıldı. Seminerin sunuculuğunu yapan Serkan Eknem Dinler arası diyaloğun 1962-1965 yılları arasında yapılan 2.Vatikan konsili ile başlatıldığını ve günümüzde ise Büyük Ortadoğu Projesi ile olan ilişkisine dikkat edilmesi gerektiğini belirtti. Eknem bu açış konuşmasından sonra sözü Mehmet Pamak'a bıraktı.
Konuşmasına dinler arası diyalogçuların din anlayışının ne olduğunu anlatarak başlayan Pamak bu hususta şunları ifade etti: "Bunlar Tevhid'i Allah'ın varlığına inanmak olarak algılıyorlar. Böyle olunca da kitap ehliyle birliktelik kolay ve kapsamlı oluyor, işleri kolaylaşıyor. Bu kesimin Allah inançları vahye aykırılıklarla, vahdet-i vücut ve nuru Muhammediye inanışlarıyla kuşatılmış. Ehli Kitabın da ahirete inandığını söylüyorlar. Ahiret inançları da kitap ehlinde olduğu gibi hurafelerle dolu. Bu inanç Allahın istediği bir inanış değil. Dinler arası diyalogcular Kitap ehlinin de İbrahimi dinlerden olduğunu kabul ediyorlar, bu da başka bir sapmadır. Çünkü Allah ayetlerinde açıkça, "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi" (Al-i İmran 67) buyurmaktadır. Dinler arası diyalogcular, mutlak küfre yani ateizme karşı kitap ehliyle birliktelik oluşturmaktan bahsediyorlar, Allah'a inananların birliğine çağırıyorlar, halbuki insanlık tarihi boyunca süreklilik arz eden mücadele hep tevhid diniyle şirk dinleri arasında olmuştur. Çünkü ateizm hiçbir zaman kitleleşememiş, yaygın taraftarlar edinememiştir. Kur'an'ın ifadesiyle insanların çoğu, imanlarına zulüm karıştırmakta, ancak şirk koşarak iman etmektedirler."
Pamak konuşmasının bundan sonraki bölümünde diyalog ve hoşgörü çalışmasının tarihi arka planına atıfta bulundu. .Bu çalışmaların 1962-1965 yılları arasında 2. Vatikan konsilinde Papa 23. John tarafından başlatıldığını ifade etti.1991 yılında ise Papa 2. Jean Paul'ün Kurtarıcı Misyon başlıklı bir genelge ilan ettiğini ve şunları söylediğini belirtti; "dinler arası diyalog bütün insanları kiliseye döndürme misyonunun bir parçasıdır, bu misyon aslında Mesihi ve İncili bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir."
Ayrıca, Fethullah Gülen'in Papaya yazdığı onları İbrahimi din olarak niteleyip meşru gören ve teslimiyetçi ifadelere yer verilen mektubuyla Allah Resulünün Bizans İmparatoru Heraklius'a ve diğer Hristiyan önderlere yazdığı, onların akıdevi sapmalarını eleştirip tevhide davet eden mektupları arasındaki büyük farkın ibret verici olduğuna dikkat çekti.
Mehmet Pamak konuşmasında dinler arası diyaloğun siyasi eş değerinin "medeniyetler arası ittifak" adı altında yürütülen çalışmalar olduğunu vurgulayarak, bu toplantılarda İslam şeriatını tehdit ve iç düşman ilan eden laik TC'nin İslam'ı, İslam medeniyetini temsil etme çelişkisine dikkat çekti. Pamak, dinler arası diyaloğu desteklemede Resmi çizgide hükümetlerin ve diyanetin, sivil çizgide ise Gülen hareketinin öncülük ettiğini dile getirdi.
Pamak, konuşmasının bu bölümünde dinler arası diyalogçuların çelişkileri ile ilgili şu tespitlerde bulundu; "İslam coğrafyası; Afganistan, Irak, Filistin ve Çeçenistan diğer dinlerin mensuplarının ülkelerinin, emperyalist devletlerinin işgal, katliam ve sömürüsü altındayken bütün bunlara hiçbir eleştiri, tepki, itiraz ve ıslah çabası ortaya koymadan medeniyetler arası ittifak ve dinler arası diyalog toplantılarında sanki hiçbir şey yokmuş gibi barıştan, uzlaşmadan söz etmek ne anlama gelir? Bu tür uzlaşma ve diyalog çabalarını sürekli gündemde tutanlar eğer barış sağlama iddialarında samimi iseler, öncelikle akan kanı durduracak, emperyalist işgallere ve katliamlara bir an önce son verecek projeler hazırlamaları ve bunları gündem yapmaları gerekmez mi? En azından bu tür toplantılara katılanların öncelikle bu emperyalist işgal ve katliamlara itiraz edip tepki veren bir ortak bildiri yayınlayıp, bir an önce kanı durdurma çağrısı yapmaları gerekmez mi? Bu tür toplantılarda nedense diyalog ve hoşgörü gayri Müslimlere ve İslam'la savaşanlara gösterilmekte, emperyalizme karşı olan tevhidi kesime, işgal ve katliamlara direnen Müslümanlara ise dışlayıcı, ötekileştirici ve tehdit edici bir üslup ve nefret gündeme getirilmektedir.
Pamak, şu an ki Papa olan 16. Benedict'in danışmanlarının Medeniyetler arası çatışma ve İslam kendi içinde savaşacak tezlerini üreten kadro içinde yer alan Henry Kissinger, Bernard Lewis, Paul Wolfowitz olduğunu vurgulayarak bu kişilerin İslamı, Müslümanları tehdit ve düşman olarak gördüklerini ve İslama karşı küresel savaşın mimarları olduklarını belirtti. Gülen hareketinin Abant Platformunun Washington toplantılarının açılış konuşmasını da aynı emperyal projelerin mimarlarından olan Fukuyama'nın yapmış olmasının ne anlama geldiği üzerine düşünülmesi gerektiğini ifade etti.
Mehmet Pamak, dinler arası diyalogcuların Kuran-ı Kerimin bütünlüğünü göz önüne almaksızın kitabın bazı ayetlerini delil göstererek, yaptıkları yanlış işi meşrulaştırmaya çalıştıklarını ifade etti. Ve farklı ayetlerde yer alan vahyi ölçüleri hatırlatarak, diyalogçularca hak ile batılı uzlaştırma, karıştırma ve batıl olana meşruiyet kazandırma çabalarının Kur'an bütünlüğü dikkate alındığında hak karşısında yok olmaya mahkum uyduruk iddialardan ibaret olduğunu ifade etti.
Kur'an-ı Kerim'in Furkan olduğunu belirten Mehmet Pamak, Kitab'ın batılla diyalog kurup, uzlaşıp birlikte yönetmek için indirilmediğini söyledi. Hakkın, batılı muhatap almak için değil, batılın pençesinde bunalan, sömürülen, sapan ve karanlıklara gömülen insanı muhatap almak ve onu Batıldan kurtarmak için indirildiğini ifade etti. Pamak, Kur'an'ın, batılı eşdeğer, saygı değer bir muhatap olarak görmek ve onu hoş görmek ve batılla eşit şartlarda diyalog kurmak için değil, batılın pençesine düşerek onurunu kaybetmiş, ahseni takvimden esfele safiline düşmüş insanı muhatap almak ve ona tekrar onurunu kazandırmak, insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak, insanı batılın şirkin küfrün ifsadın kuşatmasından, adaletsizlik, zulüm, haksızlık ve sömürüden kurtarmak için indirildiğini belirtti. Dinler arası diyalogçuların yaptıkları diyalog ve hoşgörü çalışmalarıyla aslında ehli kitaba da haksızlık ettiklerini çünkü onların hakikati görmelerini engellediklerini belirten Mehmet Pamak Kuranı Kerimden ayetler okuyarak Kuranı Kerimde Allahın ehli kitabı nasıl nitelediğini, onlara nasıl seslendiğini, neye çağırdığını ve onlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiğini açıkça ortay koyduğunu anlattı. Bu ayetlerden bazıları şunlardır; Ali İmran 19-20, 64-71,84-85 ; Bakara 12, 42,120,135,136-140; Beyyine 6; Maide 68 vd.
Pamak, diyalogçuların "dinsel çoğulculuk" adı altında büyük dünya dinlerinin her birinin birbirinden bağımsız olarak hakiki kurtuluş vasıtası olduklarına inandıklarını ve "mutlak hakikat tektir ama dünyadaki fenomenleri çoktur" dediklerini dile getirdi. "Felsefi platformda dinsel çoğulculuk, teolojik planda ise dinler arası diyalog anlayışı çerçevesinde, üretilmiş fikirler, değerler mutlaklaştırılırken, indirilmiş değerler ve hakikat izafileştirilmektedir" dedi.
Mehmet Pamak diyalogçuların, dinsel çoğulculuk yanlılarının yaptıkları çalışmalarla, küresel destek de sağlayarak, kapitalist dünya sistemine eklemlenmeye çalıştıklarını ayrıca emperyalizme ve sömürüye engel olan tevhidi İslam algısını sekülerize etmeye çalıştıklarını, bu konuda başarılı olamayınca İslamı kamusal alandan, siyasi, ekonomik, hukuki toplumsal ve kültürel alandan uzaklaştırarak Allah ile kul arasında bireysel bir inanca indirgemeye, en fazla bireysel ibadetlerle sınırlı bir İslam algısı oluşturmaya gayret ettiklerini söyledi.
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde ehli kitapla ilişkilerin vahyi ölçüler içerisinde nasıl olması gerektiğini belirten Pamak bu hususta şu görüşleri dillendirdi;
1-Açık tebliğ ve uyarı görevi korkusuzca ve tavizsiz olarak yerine getirilmelidir.
2-Tebliğde güzel ve yumuşak bir üslup kullanılmalıdır.
3-Tebliğ sürecinde kafirlerden gelecek saldırı, eziyet ve hakaretlere karşı sabredip direnilmelidir.
4-Onlardan yeni bir tebliğin önünü açık bırakacak şekilde güzel bir ayrılış ile ayrılınmalıdır.
5-Onların kutsallarına, ilahlarına sövmemeli ancak onlara itaat de edilmemelidir. Onların batıl inançlarından, şirk sistemlerinden uzak durulmalı, onlar için vahyi ilkelerden, İslami kimlikten tavize de yanaşılmamalıdır.
6-Müslüman olmayanlara istiğfar duası yapmak, rahmet ve mağfiret dilemek yasaklanmıştır.
7-Müslüman olmayanların cenaze namazı kılınmamalıdır.
8-Savaşçı ve barışçı kâfirler ayrımı yapılmalı, birincilere karşı savaşçı sert bir tutum sergilemek yolu tercih edilebilecekken, ikincilere iyilik ve adaletle davranılmalıdır.
9- Onların temel haklarının savunuculuğunu yapmak, bu imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirebilecekleri adalet ve özgürlük vasatının güvencesi olma çabası içinde olmak da mü'minlerin sorumluluğudur.
10- Fıtri erdemlerini koruyan, insan haklarının samimi savunuculuğunu yapan gayrimüslimlerle, zulme ve emperyalizme karşı ortak değerler istikametinde zaman zaman ittifak ederek çaba göstermek de mümkündür. Ancak bu durumlarda, İslami kimlik ve değerlerimize aykırı konum ve söylemlere düşmemeye, onların batıl kavram, ölçü ve değerlerine meşruiyet kazandırmamaya, sadece ittifak edilebilecek hususları gündeme getirmekle yetinmeye de dikkat edilmelidir.
Müslümanlar arası ilişkilerde aile yapısının ve aile fertleri arasındaki diyalogun önemli bir yer tuttuğunu belirten Pamak, aile içerisindeki mümin kadın ve erkeğin Allah'ın eş değer ve saygıdeğer kulları olduğunu, aile içerisindeki kararların istişare ile alınması gerektiğini söyledi. Mehmet Pamak, mü'minler arası ilişkiler ya da Müslümanlar arası diyalog konusunda şunları ifade etti; "İslam, mü'minlerini toplumsal hayatın bütün alanlarında bulunup vahyin şahitliğini yapmakla yükümlü kılarken, akıde bağını belirleyici kıldığı toplumsal ilişkileri düzenlerken, bütün kesimlerle ilişkiler kurulmasına izin vermekle, hatta kimi konularda ilişki kurmayı bir sorumluluk olarak emretmekle beraber, kimi ilişkilerde mü'min olanla olmayanlar arasında bir ayrım da getirmektedir. Örnek olarak ifade edecek olursak; velayet, dostluk, birbiri üzerinde yönetme hakkı, itaat, sevgi, evlilik, merhamet, sırdaşlık, kardeşlik, mağfireti için dua etme gibi konuları mü'minler arasına tahsis ederken; temel hakların (5 temel emniyetin) güvenceye alınması, savunulması, korunması; tebliğ-davet, emri bil maruf yapma; adaletle muamele etme, iyilik yapma; infak-sadaka-zekat verme; iyi ve emin komşuluk yapma; ahde vefa gösterme-emanete riayet etme; Dürüst olma-yalan söylememe-sözünde durma; Ölçü ve tartıyı doğru yapma, aldatmama gibi ilişkilerin ise mü'min olmayanları da kapsayacak tarzda sürdürülmesi İslami kimliğin kaçınılmaz gereği olarak görülmüştür. Ayrıca ana-babaya karşı davranış ve ilişkiler, akraba ile ilişkiler ve komşuluk ilişkileriyle ilgili olarak vahyin ortaya koyduğu muhteşem ahlak ölçülerinin kuşanılması ve toplum içinde adil, güvenilir, ahlaklı örnekliklerin oluşturulması büyük önem arz etmektedir.
Bu hususta Resulullah'ın(s) örnek alınması gerektiğini ifade eden, adil, emin, insanlara hayırlı, emanete riayet eden, sözünde duran, yalan söylemeyen, ahde vefalı, mütevazi, mazlumdan yana zalime karşı şahsiyetli tutumu ve güzel ahlakıyla Allah Resulünün müşrikler tarafından dahi Muhammedül emin olarak tanımlandığına dikkat çeken Pamak konuşmasının son bölümünde günümüz müminlerinin yapması gerekenleri şu şekilde özetledi;
1-Öncelikle tevhidi öbeklerin ortak Kur'ani akidede vahdeti sağlayarak, Mekke'deki ilk Kuran neslinin örnekliğinde çağımızın Kuran toplumunu oluşturma çabası içerisinde olmaları gerekir. Bunun için nefsani ve hizbi taassupların aşarak, birlikteliği sağlayacak kuşatıcı ve motivasyonu yükseltecek, topluma örneklik teşkil edecek örnek ahlaklı nesil, küresel ümmeti vahiyle yeniden inşa edecek ümmet nüvesi Kur'an toplumu mutlaka oluşturmalıdır.
2-Geleneksel ve modern hurafe ve bidatlara bulaşmış, kendini İslama nispet eden kesimlerle, ve farklı ekol ve mezheplerle ilişkilerde insani iyi ilişkiler zemininde sahih din anlayışının ölçüleri gündemleştirilmelidir. Özellikle Şii ve Sünni kesimlerin, tarihsel süreçte Batıni yorumlar ve zanni rivayetlerle ürettikleri mezhebi akıdeleri, üretilmiş ipleri bırakıp, Allahın indirdiği ipi Hablullah olan Kur'an'a topluca sarılarak tevhid akıdesinde vahdeti hedeflenmeli, ancak bu sonuca ulaşana kadarki süreçte zulme, emperyalizme, işgale karşı mücadelede ittifak yapılabilmeli, bağımsızlık ve özgürlük elde edildikten sonra ise, emri bil maruf nehyi anil münker çerçevesi içerisinde uyarıcı ve ıslah edici çabalar sürerken, güzel ve hikmetli bir üslupla insani iyi ilişkiler geliştirilmelidir. İyi komşuluk ilişkileri ile adil ve güvenilir vasatlar oluşturarak barış içinde bir arada yaşama ortamı oluşturulmalıdır.
3- Yani dinler arası diyalogçulara da örnek olmak üzere, öncelikle Müslümanlar arası diyalog, ıslah ve sahih bir din anlayışına ulaşma çabaları öne çıkarılmalıdır. Sonra da bu niteliklere sahip mü'minlerin akide kardeşliğiyle vahdeti sağlanarak diğer insanlara hayırlı vasat ümmet olarak model olmaları, davet ve şahitlik sorumluluklarını yerine getirmeleri sağlanmalıdır.
4-Diğer dinlerin müntesipleriyle, ancak böyle tevhidi bir şahitlikle diyalog kurulmalıdır. Diğer dinlerin müntesipleri ile diyalog, modern ve geleneksel hurafelerden arınmış tevhidi Müslümanlarca kurulduğunda anlamlı ve değerli olacaktır. Çünkü onların da içinde bulundukları karanlıklardan aydınlığa, zulümden adalete çıkmalarına, ancak Kur'ani hakikati hakkıyla ve dosdoğru temsil edenlerin Peygamberi örneklikle ortaya koyacakları vahyin şahidliğiyle vesile olunabilecektir.
Mehmet Pamak sonuç olarak, İslam coğrafyasındaki zulümle, sömürüyle, işgalle, emperyal projelerle bunaltılmış halkların yeniden Kur'an'a sarılarak, vahyin aydınlığında dirilerek bu baskı ve zulümlerden İslami kimliği ve özgün vahye dayalı projeleriyle yürüttüğü tevhidi bir mücadele ile kurtulması engellenmekte; batıl, seküler paradigmaya dayalı projelerle, seküler, liberal kavram ve değer ve modellere dayanarak kurtulma yolu ise açık tutularak, Müslüman halklara tuzak kurulmaktadır. Böylece aslında tüm insanlığı kurtaracak tek alternatif yok edilerek tüm dünya insanlığına zulmedilmektedir. Bu tuzağı boşa çıkarmanın yegane yolu ise, ümmeti vahiyle yeniden inşa etmek ve kurtarıcı Kur'ani mesajı ilk Kur'an nesli örnekliğinde projelendirip, inşa edeceğimiz çağımızın Kur'an toplumunun hayatında modelleştirerek tüm dünya insanlığına sunmakta, insanlığa hayırlı vasat ümmeti oluşturarak şahidlik/örneklik yapmak sorumluluğumuzu yerine getirmekte ısrarcı olmaktır.
Seminer katılımcıların sorularına Mehmet Pamak'ın verdiği cevaplarla son buldu.
Haber: Murat Yörükoğulları / Haksöz Haber