Bağcılar Özgür-Der Seminerleri Başladı
Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği 2010-2011 dönemi programlarına 3 Ekim Pazar sabahı başladı. İlk semineri veren Hamza Türkmen, “Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşunda Ulusal Sermayenin Oluşturulması“ konusunu işledi.
Özgür-Der Bağcılar Tesilciliğinde "Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşunda Ulusal Sermayenin Oluşturulması" konulu bir seminer veren Hamza Türkmen, Osmanlının eksik de olsa örflere ve geleneklere dayalı İslami bir yönetim anlayışını benimsediğini, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ise 19. yüzyılda Batı'da ortaya çıkan seküler, laik anlayışa dayanan ulusçuluk modelini kabul ettiğini, dolayısıyla bizim yakın tarihteki hikâyemizin İslam'a ait olandan tamamen seküler temelli bir anlayışa evrildiğini söyledi. Türkmen, T.C. sisteminin tamamen yeni bir sistem olduğunu ve tamamen İslam'dan uzaklaşmaya çalışan bu yeni sisteme 60 il ve ilçede itirazlar olduğunu ve bu itirazların en büyüğünün Şeyh Said önderliğinde gerçekleştirildiğini fakat bu itirazların öldürme ve sürgünlerle bastırıldığını belirtti.
T.C. kurulurken sosyal ve ekonomik güçlerin ve sınıfların ne olduğu sorusunu soran Türkmen, aslında Osmanlıların dağıldığı yapıdan çok fazla bir şeyin değişmediğini belirtti. Cumhuriyette Batılılaşmaktan yana olan askeri ve sivil bürokrasi ile birlikte Osmanlıdaki konumunu devam ettiren eşraf ve ayan takımının yeni sistemin yerli dayanaklarını oluşturduğunu söyledi. Türkmen, Mehmet Ali Paşa'nın ayaklanmasının İngilizler yardımıyla def edilebilindiği için 1838 yılında İngiliz-Osmanlı Ticaret Anlaşması'nın imzalandığını ve bu anlaşmayla İngiliz tüccarlarının Osmanlı tüccarları gibi haklar elde etiğini, gümrük vergilerinden ve diğer vergilerden muaf olduğunu belirtti. Türkmen, 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanıyla bu anlaşmaya hukuki bir zemin oluşturulduğunu ve Osmanlıların Tanzimat'la hukuki olarak Müslim ve gayri Müslimleri farklılığını kaldırarak laikleşmeye başladığını söyledi. Türkmen, daha sonraki süreçte Genç Osmanlıların ve Genç Türklerin ortaya çıktığını, batılı formda eğitim gören bir kadronun yetiştiğini ve II. Abdülhamit döneminin modernleşmenin şahikası olduğunu ve sonuç olarak Cumhuriyet kurulurken liberalleşme ve batılılaşma isteyen kadroların hazır hale gelmiş olduğunu vurguladı.
Türkmen, Lozan Anlaşmasının Türkiye'nin ekonomik yapısının oluşumu ile ilgisi olduğunu ifade ettikten sonra o dönemde imzalanan Lozan Anlaşması tutanaklarının hala yayınlanmadığını belirtti. Türkmen, Lozan görüşmeleri devam ederken 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresi'nin toplandığını ve bu kongreye bürokratlar, eşraf, ağalar, derme çatma sanayiciler, tüccarlar ve göstermelik olarak işçi temsilcilerinin katıldığını ifade ederek, Kongrenin açılış konuşmasında Mustafa Kemalin söyledikleri ile kongre sonunda alınan kararların ayın olduğunun altını çizdi. Türkmen, bu kongrede Lozan'daki muhataplarımızı razı etmek üzere temel olarak 3 hususun vurgulandığını ve bu hususların şunlar olduğunu belirtti.
1- Türkiye'de eski idare yapısına dönülmeyecektir. İrticaya müsaade edilmeyecektir. Yani İslami sisteme izin verilmeyecektir.
2- Türkiye'de bolşevik gelişmelere izin verilmeyecektir.
3- Türkiye'nin kalkınmasında yabancı sermayeye müsaade edilecektir, müsamaha ile karşılanacaktır.
Türkmen, Mustafa Kemal'in "milyonerler yetiştirmek lazım" dediğini aktardıktan sonra bu milyonerleri n nasıl yetiştirildiği ile ilgili bilgiler verdi. Türkmen, Anadolu savaşları esnasında Hindistan Müslümanlarının 500.000 TL toplayarak Ankara'ya getirdiklerini ve Mustafa Kemale teslim ettiklerini ve Ayrıca Mısır'da Abbas Hilmi Paşanın önderliğinde 900.000 TL'nin toplandığını bu paranında Ankara'ya teslim edildiğini söyledi. Bu paraların 300.000 TL'sinin savaşta harcandığını ve bu paraların 250.000 TL'si ile İş Bankasının kurulduğunu söyleyen Türkmen paranın kalan kısmının ise Mustafa Kemalin hesabında kaldığını söyledi.
Türkmen ayrıca millileştirme hareketi sonucunda Ermenilerin İttihat Terakki döneminde tehcir tatbikatı ile sürüldüklerini, Cumhuriyet döneminde ise bir milyon 200 bin varlıklı Rum'un Ege ve Karadeniz'de malları, mülkleri ellerinden alınarak sürüldüğünü onların arazilerinin ve mallarının balkanlardan getirilen Boşnak, Arnavut, Pomak, Türkmen veya Makedon Müslümanlara verildiğini ve böylelikle Cumhuriyete bağlı insanlar haline getirildiklerini belirtti. Krediler ve tekelleşme garantisi ile sanayi takımının, Rum, Ermeni, Yahudi tüccarların tasfiyesi ile onların işlerini devralan yeni bir tüccar takımının da palazlandırıldığı vakii idi.
Türkmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında serbest rekabete dayanan bir liberalizm yerine devlet eliyle zengin insanların yetiştirildiği bir devlet liberalizminin oluşturulduğunu belirterek bununla ilgili ilginç bir örnek verdi. O dönemde Türkiye'deki şeker fabrikalarının şeker ihtiyacını karşıladığını fakat devletin üretimi yavaşlatmasıyla şeker ihtiyacının ortaya çıktığını ve böylelikle istedikleri kişiye İş Bankası'ndan kredi vererek ithal şeker getirttiklerini ve tekel oluşturan kişilerin devlet eliyle zengin edildiklerini belirtti. Türkmen, cam şişe ihtiyacında da aynı yöntemlerle yandaş kişilere aynı haklar verildiğini söyledi.
Türkmen bu dönemde İş Bankasında ortaya çıkan yolsuzlukların ve kayırmaların Kadro dergisinden Kemalist Yakup Kadri tarafından eleştirildiğini fakat Milliyet gazetesi aracılığıyla Kadro dergisi ve Yakup Kadri hakkında karşı kampanya başlatıldığını ve Kadro dergisinin kapatıldığını belirtti. Türkmen, bütün bunlara rağmen Nuri Demirağ gibi liberal zihniyete sahip insanlar bulunduğunu ve Nuri Demirağ'ın Türkiye de uçak fabrikası kurup imal ettiğini fakat sistemin Türkiye'de uçak yapımını engellediğini ifade etti.
Hamza Türkmen 1929 yılında dünyada oluşan Büyük Ekonomik Kriz sonucunda şirketlerin batmaya başladığını ve sonucunda devletin bu şirketlere ortak olmaya başladığını ve devletçiliğin 1931'den sonra oluşmaya başladığını belirtti. Türkmen, ister önceki devlet liberalizmi politikalarıyla zenginleştirmede, ister devletçilik esnasında kayırmacılıkla zenginleştirmede türedi bir kapitalist sınıfın oluşturulduğu; ama halkın çok fakirleştiğini örnekleriyle anlattı.
Türkmen konuşmasının son bölümünde Mustafa Kemalin 15 Ekim 1935 yılında kapattığı mason localarının kapitalizmin örgütlenmesinde etkin olan Kabul Edilmiş Mason Locaları olmadığını, Mason Locası adı alatında mafyalaşmış ticari menfaat öbekleri olduğunu belirtti. Program katılımcıların katkı ve soruları ile sona erdi.
Murat Yürükoğulları / Haksöz-Haber